Şöyle bir tespitle başlamak yanlış olmaz sanırım: Aslında Osmanlı’nın merkezîleşme politikalarının uygulanmaya başladığı 19. yüzyılın ilk yarısından beri Kürt bölgesinin “ıslah” edilmesine yönelik ikili bir yaklaşım benimsendi. Bir yandan Kürt aktörlerinin rıza üretimine dayanan ve gücünü altyapısal iktidarından alan içerme/dahil etme stratejileri; öte yandan ise merkezi iktidara boyun eğmeyen aktörlerin şiddet ile bertaraf edilmesine dayanan despotik iktidar teknikleri günümüze değin uygulanageldi. Fakat esasında, çok yakın bir zamana kadar merkezi iktidarın Kürt bölgesinde tutunmasını sağlayan esas belirleyici faktör despotik iktidarın müzakereye yanaşmayan yıkıcı karakteriydi.
Her ne kadar Sünnilik etrafında kurulan ve rıza üretmeye dayalı söylemsel repertuvarın politik-dinsel ufku uzun bir süre boyunca merkezi iktidarın Kürt bölgesindeki varlığının sürdürülmesinde çok belirleyici bir rol oynasa da Kürt aktörlerinin sadakatlerinin sadece bu yolla kazanılması günden güne zorlaştı. Ödüle dayalı rıza üretme mekanizmaları ise her dönemde farklı bağlamlarda son derece etkili bir şekilde kullanıldı. Fakat bunlara özellikle 1990’ların ikinci yarısında başlayan ve 2000’ler sonrasında günden güne genişleyen yeni bir rıza üretme ve/veya “ele geçirme” stratejisi eklendi. Bu strateji despotik iktidarın yıkıcı pratiklerine eşlik eden altyapısal iktidar ağlarını genişleterek, bunları mekâna, sosyal ilişkilere, ilgi, tutum ve beğenilere yediren yeni bir yönetimselliğe dayanıyor.
Esas gücünü neo-liberalizmin talan ve yıkıma dayalı genişleme isteminden, bireylerin tüketim ve konfor arzularını çağıran yeni öznellik rejimlerinden ve teknoloji üstünlüklü kontrol ağlarından alan bu yeni altyapısal iktidar yönetimselliği; hem despotik iktidara eşlik ediyor hem de onun “çözemediği” direniş ağlarını bizzat kendisi yeniden yapılandırıyor.
Altyapısal iktidar aracılığıyla genişleyen bu yeni yönetimsellik peyzajını Fransız politik aktivist ve filozof Felix Guattari’nin 1989’da yazdığı Les Trois Écologies (Üç Ekoloji) denemesi bağlamında biraz daha açabiliriz. Aslında Guattari dönemin revaçta olan çevreci hareketlerine yönelik bir ikaz olarak ele almıştır bu metni. Ona göre sadece çevresel ekoloji sorunlarına odaklanan gruplar aynı sorunla bağlantılı diğer ekolojik boyutları ıskalamaktadır. Bu nedenle küresel ölçekte yaşanan sorunların çözümü için sosyal, mental ve çevresel olmak üzere üç ekolojinin birbiriyle ilişkili temelde ele alınmasına dayalı bir perspektif önerir.
Guattari’ye göre kapitalizm sadece çevresel ekolojiye dayalı bir yıkımla yetinmemekte, aynı zamanda beşerî ilişkilere dayalı sosyal ekolojiyi ve bireylerin kendi öznellik inşalarının temelini oluşturan mental/zihinsel ekolojilerini de dumura uğratmaktadır. 2000’lerin başından itibaren Kürt siyasi hareketi öncülüğünde geliştirilen ve uygulanmaya konulan politik program aslında sosyal, mental ve çevresel ekolojilerin birbirleriyle uyumlu bir bütünlük içerisinde kurgulandığı bir ufka dayanmaktaydı.
Yerel yönetimlerden sivil topluma kadar bütün alanlarda inşa edilmeye başlanan şey tam da bu üç ekolojinin birbirleriyle olan ayrılmaz bağını gözetiyordu. Fakat merkezi iktidarın adeta bir yeni savaş konsepti olarak önüne koyduğu program ise bu üç ekoloji alanının bozulmasına, dejenere edilmesine, içsel bütünlüklerinin yok edilmesini hedefleyen bir siyasi akla dayanmaktaydı.
Sosyal, mental ve çevresel ekoloji alanlarına yönelik özel müdahaleler ve uygulamalar ile adeta Kürt siyasi hareketinin politik programını çökertmeye yönelik bir yeni savaş konsepti geliştirildi. Her ekoloji alanının iç dinamiklerini altüst eden incelikli iktidar teknikleri geliştirilerek hareketin politik ve toplumsal ufku perdelenmeye çalışıldı. Despotik ve altyapısal iktidar kapasitesinin eşzamanlı harekete geçirildiği bu yeni savaş konsepti, Kürtlerin uzun zamandan beri alt-politikalar veya açık politikalar düzeyinde geliştirdikleri birçok direniş ve dayanışma ağını ya yok etti ya da işleyemez hale getirdi.
2015’den beri yaşananların önemli bir kısmı aslında bu yeni savaş konsepti ve sonuçlarıyla ilgilidir. Bu nedenle sadece despotik iktidar pratiklerine odaklanan ve yaşanmakta olanı sadece bu pratiklerin sonuçları üzerinden ele alıp yorumlayan bir bakış açısı son derece eksik kalacaktır. Yeni savaş konsepti despotik iktidarın yani sıra altyapısal iktidarın işleme mantığını detaylı bir şekilde ele almadan anlaşılamaz. Önümüzdeki hafta bu yeni savaş konseptinin sosyal, mental ve çevresel ekoloji hatlarına yönelik özel savaş tekniklerini ve bunların ne şekilde uygulandığını ele alacağım.