Bugün yeni bir seçim sürecinin arifesinde iken Erdoğan rejiminin tekrardan KDP ve işbirlikçi HÜDA PAR ile kurduğu ilişki ve ittifakların da hedefinde ne yazık ki demokratik modernite paradigması temelinde Ortadoğu barışını savunan Öcalan Kürt’ünü’ soykırımdan geçirmek vardır
Nahide Ermiş
Bilindiği üzere 14 Mayıs 2023 seçimleri Erdoğan rejiminin yoğun baskı ve dayatmaları altında gerçekleşen antidemokratik bir seçim olmuştur. Seçim öncesi süreçte toplumun önemli bir kesimi faşist Erdoğan rejimine ve onun yarattığı hırsızlık düzenine duyduğu güvensizlikten kaynaklı sandık meşruiyetine zemin olmama kararı alarak tepkisini ortaya koymuştur. Ancak buna rağmen Erdoğan karşıtlığı üzerinden bir araya gelen toplumsal ve siyasal muhalefet; Erdoğan’ın sandıklara dair kurduğu hırsızlık planlarına rağmen önemli bir başarı ivmesi yakalar gibi olmuştur. Bu durum toplumun birbirinden farklı görüş ve düşüncelere sahip önemli bir kesiminde ciddi bir heyecan ve değişim umudu yaratarak seçimlere ilgiyi artırmıştır.
Bu değişim umudu ve heyecanına kendini kaptıran genç-yaşlı, kadın-erkek kısacası gördükleri zulümden ve uğradıkları hak ihlallerinden yorgun düşmüş tüm kesimler, seçim gecesi kutlamalarına hazırlanırken bile umutları siyasi liderleri tarafından kurulan gizli masalarda pazarlık konusu yapılmıştır. Bu nedenle hem cumhurbaşkanı hem de genel seçimlere değişim umuduyla bakan herkes seçim gecesi adeta dibi görerek yıkıcı bir deprem sonrası ortaya çıkan travmanın aynısını yaşamıştır.
Bu anlamda muktedir Erdoğan’ın seçim sürecinde siyasal ve toplumsal muhalefeti toptan terörize ederek hedef gösteren çatışmacı siyaseti Türkiye’yi adeta bir savaş ikliminin içerisine sürüklemiştir. Bu süreçte toplumun dinci ve milliyetçi hassasiyetleri kışkırtılarak, siyasi partilerin sahada olmaktan korktuğu bir ortam yaratılmıştır. Sandıklar tam da amaçlandığı gibi böyle bir ortamda kurulmuştur. Propaganda sürecinde AKP ve işbirlikçileri dışında seçim çalışmalarında bulunan diğer parti kurumlarına yaklaşım; kolluk kuvvetleri tarafından adeta suçüstü yakalamak olarak kabul edilmiştir. Buna karşı geliştirilen toplumsal refleksler şiddetle bastırılmış toplum çeşitli algı operasyonları ile adeta nefes alamaz hale getirilmiştir. Toplumsal örgütlenmeleri kendisi için tehdit gören iktidar, içerisinde eşitlik, özgürlük ve demokrasi geçen her türlü mücadele ve eylem biçimine kırmızı görmüş boğa gibi saldırmıştır. Böylesi manipülatif bir sürecin ardından kurulan sandıkların içinden demokrasinin çıkması düşünülemez. Bu nedenle aradan geçen bir yılla rağmen yapılan seçimlerin meşruiyeti tartışılmaya devam etmektedir. Öyle ki yapılan seçimlerin Cumhuriyet tarihinin en karanlık ve şaibeli seçimleri olduğu dahi söylenmektedir. Böylesi karanlık ve tartışmalı bir sürecin ardından derin devletin en karanlık adamlarından biri olan Erdoğan’ın sandıklardan çıkması ise, kesinlikle halkın sandıklara attığı oylarla olmamıştır.
Bu nedenle Stalin’in dediği gibi; seçimlerin sonucunu oy kullananlar değil oyları sayanlar belirlemiştir. Çok açıktır ki, Kürt soykırımı karşılığında, seçim sonuçları faşist Erdoğan’a son bir kez daha hediye edilmiştir. Bu noktada; devletin kozmik odalarında kurulan işbirlikçi Kürt üretim laboratuvarlarının oynadığı yıkıcı rolü dikkate almak gerekir. Çünkü bu laboratuvarlarda Kürtlük, Türk devletinin hizmetinde olacak şekilde yeniden tanımlanmıştır. Süleyman Soylu’nun Hüda Par için, “Bu bir devlet projesidir, değeri 10 yıl sonra daha iyi anlaşılacaktır” demesinin sebebi de budur.
Aslında Soylu doğru söylemiştir. Çünkü Soylu devletin derinini en iyi bilenlerdendir. Kendisi bu anlamda Kürtlere karşı işlenen her türlü suçun birinci derece ortaklarındandır. Soylu, sarfettiği bu sözlerle aslında devletin kozmik odalarında tasarlanan ‘yeni nesil Kürt ve Kürtlük’ projesini de ifşa etmiştir. Bu açıdan bakıldığında HÜDA PAR’ın yeni nesil Kürtlüğün en ilkel tasarımı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Buna göre; düşünüldüğünde, HÜDA PAR projesini kat be kat aşan, işbirlikçi Kürtlüğün yeni versiyonlarının piyasaya sürüleceği günler yakındır. Bu projeleri çağın bilgi teknolojisiyle büyüyen Z kuşağı bağlamında düşündüğümüzde hedef kitleye göre yeni projelerin biçimsel olarak da sistemle daha uyumlu ve entegrasyonu daha güçlü projeler olması beklenmelidir. Kürt soykırımını tamamlamada önemli bir rol biçilen bu proje partilerin algoritması, Türk özel savaşının hizmetinde olacak şekilde kurgulanacaktır.
Mevcut durumda her ne kadar KDP, HÜDA PAR vb. partiler temsil ettikleri zihniyet ve siyaset açısından kuruluş amaçlarına önemli hizmetlerde bulunmuş olsalar da, bu partiler biçimsel olarak (geleneksel Kürtlükten kaynaklı) sistem tarafından henüz tam olarak kabul görmüş değillerdir. Unutmamak gerekir ki Türkçü ve tekçi devlet zihniyeti, Kürdistan’da temel taşıyıcı kolonları olarak dincilik ve milliyetçiliği her ne kadar kullanmaya devam etse de değişen çağın şartlarına göre ihtiyaç duyduğu bir takım yeniliklere gitmekten imtina etmeyecektir.
Bu anlamda şunu çok iyi bilmek gerekir ki; devletin kozmik odalarında ‘Kürt ve ‘Kürtlük’ üzerinde kurulan tüm stratejiler, Türk-İslam sentezinin birer tezahürüdür. Cumhur ittifakının tepesine Erdoğan’ın yeniden konulması da bu nedenledir. Bu tercih, derin devletin bir tercihidir. Erdoğan, Kürt soykırım savaşında hedeflenen sonucun elde edilmesi için son derece kullanışlı bir araç olarak görülmüş ve görevlendirilmiştir.
Bugün yeni bir seçim sürecinin arifesinde iken Erdoğan rejiminin tekrardan KDP ve işbirlikçi HÜDA PAR ile kurduğu ilişki ve ittifakların da hedefinde ne yazık ki demokratik modernite paradigması temelinde Ortadoğu barışını savunan Öcalan Kürt’ünü’ soykırımdan geçirmek vardır.
Hedef: Ulusal bilinci olmayan, siyasal ve toplumsal ahlak açısından büyük aşınmalara uğramış, kültürel olarak dejenere olmuş, varlığını âli Türk devletine borçlu gören işbirlikçi bir Kürt yaratmaktır. Eğer bu yeni dönemde bu proje hayata geçirilebilirse; onuruyla yaşamak isteyen özgür ve yurtsever Kürde karşı suç işlemeye programlanmış ucube bir Kürtlük çıkarılacaktır.
Bu açıdan baktığımızda Kürt Özgürlük Hareketi’nin 2023 Mayıs seçimlerini Kürtler açısından, son yüzyılın en kritik seçimleri olarak tanımlaması daha iyi anlaşılacaktır. Buna karşı başta KDP ve HÜDA PAR olmak üzere işbirlikçi Kürtlerin AKP saflarında birleşmesi ise Kürdistan’ın direniş tarihinde yaşanan en trajik olaylardan biridir. Çünkü içinden geçtiğimiz zaman; dört işgalci devletin Kürt halkı aleyhine, Türk devletinin yanında yer alarak, Kürt halkına topyekûn savaş ilan ettiği bir zamandır.
Bugün Türk devleti öncülüğünde Ankara’da bir araya gelen Irak ve KDP heyetlerinin mutabık kaldıkları konuların başında Kürt soykırımını gerçekleştirme operasyonları olduğunu basından okuduk. Bu güçler, bir kez daha Medya Savunma Alanları’na, Mexmûr, Şengal ve Rojava’ya saldırmanın kanlı senaryolarını birlikte yazmışlardır.
Böylelikle; Saray rejiminin en büyük yatırımını işbirlikçi Kürde yapmasının asıl nedenleri tüm açıklığıyla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Erdoğan’ın A takımını etnik köken olarak Kürtlerden oluşturması bile bu projenin önemli bir parçasıdır. Bu şahısların ortak özelliği; yetiştikleri devletin eğitim merkezlerinde edindikleri terbiye gereği Kürtlüklerini inkar etmeleridir. Bilindiği gibi Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı bir konuşmasında; ‘Al sana bir Kürt, al sana bir Kürt daha’ diyerek saray Kürdünün kalibresini teşhir ederek yaklaşımını ortaya koymuştur.
Bu proje; milyonlarca yurtsever Kürdün katliamına ve milyonlarcasının ise göç yollarına düşmesine sebep olacak yeni ve tehlikeli bir projedir.