Devlet, burada Filistin’de olduğu gibi Hamas benzeri bir yapı oluşturarak Kürt hareketini zayıflatmayı ve günün sonunda El Fetih gibi tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Yanı sıra Hüda-Par’ı Kürtlerin yaşamına bir siyasi aktör olarak sokma isteğidir
Seyithan Akyüz
Hizbullah’ın siyasallaşmış hali olan Hüda-Par, bir süredir Türkiye’de siyasi gündeminin ön sıralarında yer almaktadır. 14 Mayıs seçim süreciyle birlikte gündem taşınan bu yapı, hemen her gün (ister muhalif isterse iktidarı yakın olsun) medyanın yer verdiği bir duruma getirilmiştir. Cumhur İttifakı’nın ana bileşeni AKP’nın listelerinden seçime giren Hüda-Par, 4 milletvekili seçtirerek önümüzdeki dönemde de mecliste temsil edilecektir. Peki ciddi bir oyu bulunmayan ve siyasi etkinliği de sınırlı olan bu yapıyı, AKP ve Cumhur İttifakı neden içine almıştır? Bir diğer söylemle AKP, geçmişindeki karanlık yüzü nedeniyle götürüsü getirisinden çok olabilecek bir yapıyı neden bu kadar sahiplendi ve sahiplenmeye devam etmektedir? Öncellikle şunu belirtmekte yarar var ki, bazı kesimlerin yaptığı “iktidar partisi o kadar zor durumdadır ki, Hüda-Par’a bile muhtaç olmuştur” tespiti yeterli bir tespit değildir. Zira iktidar partisi olan AKP’nin Hüda-Par gibi bir yapıdan elde edebileceği kazanım neredeyse yok gibidir. Hal böyle olunca, Hüda-Par’ın bu kadar parlatılıp meclise koyacak kadar sahiplenilmesi, başka birtakım hedefler içerdiğini gösterir.
Bu çerçevede şunu rahatlıkla belirtebiliriz ki, bir süredir Hüda-Par’ı popülerleştirme arayışı bir devlet projesi olmaktadır. Bunun bir devlet projesi olduğunu katıldığı bir Tv programında bizzat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisi “Hüda-Par’ın Cumhur İttifakı’na alınması devlet kararıyla olmuştur” diyerek itiraf etmiştir. O zaman devlet bu projeyi ne için geliştirmek istemektedir sorusuna yanıt aramalıyız. Kuşkusuz devletten kastımız, günümüzdeki AKP iktidarı ve onun ortaklarıdır. Başka bir ifadeyle devlet içerisinde değişik klikler olsa da, gücün büyük bir bölümünü elinde bulunduran AKP ve ortakları olduğundan, devletin kendisi de onlar olmaktadır.
Öyle görünüyor ki, Hüda-Par projesiyle iki nokta (diğeri İslami hassasiyeti olan kitlenin iktidara karşı zayıflayan duygularına yönelik olup, bu kitleyi yeniden kendi etrafında konsolide etmeyi amaçlıyor) hedeflenmişse de, asıl olan Kürt demokrasi hareketine alternatif yaratma hedefidir. Son süreçte yaşananları dikkatli bir şekilde gözlemlersek, bununla ilgili birçok ipucu yakalayabiliriz. Mesala konuya yakından baktığımızda Hüda-Par’ın öne çıkarılma biçiminin, Kürtlerin temel haklarıyla ilgili hususlarda olduğunu net olarak görmek mümkün. Örnek olarak daha önce pek duymadığımız Kürdistan sözü, sık sık bu yapının yetkilileri tarafından (belli çevrelerin tepkilerine rağmen) dile getirmekte ısrar etmeleridir. Bununla beraber Kürt sorununun çözümsüz kalmasının nedeni olarak gösterilen Anayasa’ın ilk dört maddesi ile 66. maddeye sürekli yapılan atıftır. Milletvekili yemini, federasyon ve anadilde eğitime yönelik söylemleri de bu yapı tarafından öne çıkarılan diğer hususlardır. Kuşkusuz bunlar belli bir plan çerçevesinde geliştirilen söylemlerdir. Bununla Hüda-Par’ın bir Kürt partisi olduğu ve Kürtlerin ulusal haklarını savunduğu algısını yaratmak istemektedirler. Bazı çevrelerin HDP ve Hüda-Par kastedilerek “iki Kürt partisi” söylemini geliştirmeleri de bu planın bir parçasıdır. Yine ilk elden Mesut Barzani’yi aramaları, bu projenin KDP’siz geliştirilmediğini de göstermektedir. Devlet, burada Filistin’de olduğu gibi Hamas benzeri bir yapı oluşturarak Kürt hareketini zayıflatmayı ve günün sonunda El Fetih gibi tasfiye etmeyi amaçlamaktadır. Yanı sıra Hüda-Par’ı Kürtlerin yaşamına bir siyasi aktör olarak sokma isteğidir. Yine Hüda-Par eliyle Kürtler radikalleştirilerek, ekonomik sorunlardan dolayı işlevselliği zayıflayan Türk milliyetçiliği de yeniden canlandırılmak istenmektedir. Son dönemlerde milliyetçilik söyleminin yoğunca sarf edilmesi, bunun somut göstergesidir. Bilinen tabir ile belirtecek olursak, bir taşla birkaç kuş vurma hedeflenmiştir.
Tabi bu ilk defa denenmiş bir şey değildir. Daha öncede benzer şekilde Kürt hareketine karşı alternatifler yaratılmak istenmiş ama hiçbiri başarılı olamamıştır. Hatta o kadar çok benzer denemeler geliştirildi ki, bunun artık bayatladığını ve başarı şansının olmadığını belirtebiliriz. Zira uzun yıllar yürütülen mücadeleyle Kürt toplumu hiç olmadığı kadar politikleşmiş bir duruma gelmiştir. Bilinç düzeyi yüksek, özgürlük ideali çok güçlüdür. Bu nedenle kendisiyle ilgili geliştirilen her politikayı doğru okuma yeteneği vardır. Dolayısıyla bundan öncekilerde olduğu gibi Kürt toplumu, aleyhine geliştirilmek istenen bu projeyi de boşa çıkarmasını bilecektir.
Sonuç olarak daha önce defalarca denenen bu tür projelerle Kürt sorunundan kurtulmak mümkün değildir. Kurtulmak diyorum zira şimdiye kadar geliştirilen tüm projelerde esas olan çözüm değil, sorundan kurtulma mantığı geçerli olmuştur. Esas alınan ve geçerli mantık bu olunca, Kürt sorunu da çözüme kavuşturulamamıştır. Oysa Türkiye’de bir Kürt sorunu vardır ve bu sorun demokratik çözümünü dayatmaktadır. Bu nedenle Türkiye’de bir Kürt sorunu olduğu gibi, bu sorunun çözümünü sağlayacak muhatapları da bulunmaktadır. Başka muhataplar yaratamaya çalışmak ise, boşa enerji kaybı olacaktır.