BM Gelişme Programı 1993’ten bu yana dünyada sosyo-ekonomik yaşamın seyrini ölçülebilir kıstaslarla değerlendirdiği ve yıllık raporlarla açıkladığı bir gözlem süreci yürütüyor: BM İnsani Gelişme Endeksi (İGE).
İGE, temelde ülkelerin uluslararası erişime açtıkları ve BM ajanslarıyla paylaştıkları verilere dayandığından hükümetlerce reddi mümkün olmayan, onları toplumun ve dünyanın geri kalanıyla aynı terimlerle müzakereye zorlayan bir meşru zemin oluşturuyor.
Öte yandan toplumsal kesimlere de talep ve hedeflerini sistematize etmeleri ve toplumun geri kalanıyla ortaklaştırmaları açısından, ihtilaftan nispeten uzak ölçütlere dayalı veriler sunuyor.
Ne var ki, 2023 genel seçimleri kapısı açılırken ne iktidarın ne muhalefetin hedeflerini ve söylemlerini bu nesnel İnsani Gelişme ölçütlerine dayandırdıkları ileri sürmek mümkün.
Öyle olsa, ana muhalefet partisi, siyasal gündemin ortasına Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi çerçevesinde kadınlar yönünden ölçülebilir hiçbir etkisi bulunmayan, kültürel-politik bağlamda çoktan geride kalmış bir “örtünme özgürlüğü” tartışmasını dikebilir miydi?
Öyle olsa ana muhalefet partisi, mutfağı çekip çeviren kadınların hayat pahalılığı krizine dinmeyen isyanı, hane halklarını iktidar blokunun hitap alanından uzaklaştırır, erkekleri dilsizleştirirken toplumun bir kez daha erkeklerin öncülüğünde “kadınların örtünmesinden yana ve karşı olanlar” diye yeniden ayrıştırılmasına, “kadınların din icabı örtünme özgürlüğü” diye Anayasal açıdan tamamen keenlemyekün bir tartışma kapısı açılmasına fırsat verir miydi?
İktidarın TBMM’deki baş kadın sözcüsü Özlem Zengin, “Anayasa Değişikliği Teklifi”ni sunarken itiraf etti: “Şu an [başörtüsü konusunda] Türkiye’de hiçbir konuda yasak yok. Hiçbir yerde bir sorun yok.” Ama bu iktidarın kadınlarını kendi onayladıkları giyim tarzının ayrıcalıklı bir korunma altına alınması bir toplumsal ihtiyaçmışçasına “referandum kapısı” açmak üzere öne atılmaktan alıkoymadı.
Ama onları “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne geçildiği 2017’den bu yana Türkiye’nin Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği (TCE) görünümünü özellikle sağlık ve eğitimde hemcinsleri aleyhine derinleştiren politikaların sona erdirilmesi için parmaklarını kıpırdatırken bile görmedik hiç. Tersine, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması için hırsla, tutkuyla, gayret gösterenler onlardı. Gülen Cemaati’nden boşalan devlet kadrolarına, kara bayraklarına Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği’ni “savaş sloganı” olarak yazmış, mizojen, pedofil tarikat ehli erkeklerin doldurulması için durmadan el indirip kaldıranlar da onlar.
Ancak, ne muhalefet ne iktidar, Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE) bağlamında kadınları tutsak eden hakikatleri “başörtüsü”yle örtebilir, ne de 2022 BM İnsani Gelişme Raporu orta yerde dururken toplumsal gündemi “başörtüsüne anayasal güvence” tuhaflığıyla işgal edebilir. Raporun bulguları özetle aşağıda.
- “2017’den [yani, diktatörlüğün önünü açan Anayasa oylamasından] bu yana Türkiye TCEE bağlamında durağanlaşmış ve sonrasında gerilemiştir […] eğitim konusundaki toplumsal cinsiyet açığı varlığını sürekli korumakta[dır].
- […] Kadınlarda kişi başına milli gelir, erkeklerdekinin yarısından azdır […] Kadınların işgücüne katılımı, yüksek insani gelişme grubunda yüzde 54 ve çok yüksek insani gelişme grubunda yüzde 52 iken Türkiye’de yüzde 34’tür.
- Türkiye […] Avrupa’da okuldan erken ayrılmada kadınlar ve erkekler arasındaki farkın en yüksek olduğu ülkedir. 2017’de bu oran kadınlarda yüzde 34, erkeklerde yüzde 31’dir. Türkiye’de 15-29 yaş arasındaki gençlerin […] erkeklerde yüzde 16,9’u, kadınlarda yüzde 42,4’ü ne okulda ne istihdamdadır.
- Siyasi karar mekanizmalarında toplumsal cinsiyet eşitliği normunun kademeli olarak terk edilmesiyle […] kadın sağlığı bütün olarak ve yaşamın tüm evreleri göz önünde bulundurularak ele alınmazken “anne sağlığı” vurgulanmaktadır. Cinsel sağlık ve üreme sağlığının sadece annelik ve doğuma indirgenerek ele alınması sorunludur.
Rapor şu cümleyle son buluyor: “Hesaplamalarımız, Türkiye’nin yüksek İnsani Gelişme Endeksi ülkeleri grubunun ortalama Toplumsal Cinsiyet Gelişme Endeksi puanlarına ulaşmasının ancak eğitimdeki başarıların sürdürülmesi halinde mümkün olacağını göstermektedir. Bu noktada, hem eğitim ve istihdamdaki toplumsal cinsiyet açığını hem de toplumsal cinsiyete dayalı ücret farkını gidermeyi hedefleyen bütüncül politikaların önemli rolü vardır.”
Bu gerçekler ortadayken, Kürt, Türk, Laz, Arap, Alevi, Sünni, kentli, köylü “başörtüsü”nü kendi sosyo-politik evreninde büyük bir olgunlukla içermeyi başarmış istisnai bir topluluk oluşturan HDP seçmeni için “başörtüsüne anayasal güvence” tartışması tamamen dışsaldır. Toplumsal ihtiyaçlarla tamamen ilgisiz, ana muhalefet partisinin diktatörlüğün hitap alanına yönelik beceriksizce hamlesine, iktidarın oyunu rakip sahaya yıkmak ve muhalefet blokunun iç çelişkilerini stres testine tabi tutmak üzere verdiği her türlü Anayasal normun inkârı olan karşı saldırısı arasındaki doğrusu olmayan bir yanlışlıklar çatışmasıdır.
Ancak bu, TBMM’nin özgürlükçü laiklik ilkesinin yol gösterdiği biricik siyasal gücü Halkların Demokratik Partisi’nin süregiden çatışmaya ve diktatörlüğün Anayasal atağına bigâne kalacağı anlamına gelmez. Tersine, HDP TBMM’nin bu çatışmaya, ladini bir yanıt üretebilecek tek grubudur. Diyanet İşleri Başkanlığı Bütçesi tartışmasında HDP İstanbul Milletvekili Hüda Kaya’nın dillendirdiği ilke ladini yanıtın çıkış noktasıdır: “Devletin dini olmaz.