Devlet aklı dedikleri artık sadece Devlet Bahçeli’nin aklı. Daha önce devletin farklı düşünme biçimi, mantığı var mıydı ya da gerçekten devletin bir aklı var mı? Bu şüpheli ve belirsiz bir durum. Ama devletin şu an Devlet Bahçeli’nin aklıyla yönetildiğini gösteren fazlasıyla emare var. Üstelik bu akıl tehditkar, had bildiren, toplumu parmak sallayarak yöneten bir akıl.
Bu ülke neredeyse her güne, her haftaya Bahçeli’nin yeni bir atarı ve tehdidiyle başlıyor. Meğer tek adam rejimi diye tarif edilen sistem iki adamın tehdit yarışıymış. Hepimiz günübirlik bu iki adamdan paparayı yiyoruz. Sadece bizimle kalsa neyse ama artık komşularımız, coğrafyamızdaki diğer insanlar, dünyadaki birçok kesim de buna maruz kalıyor.
Bu iki adam arasında doğal olup olmadığı şüpheli bir görev dağılımı da var; bir gün biri Moody’s’e haddini bildirirken öteki Türk Tabipleri Birliğine parmak sallıyor. Biri Akdeniz’den şahlanırken, ötekisi ecdadın ruhunu kuşanıp geçmiş savaşlarda yaşadıkları hezimetleri hatırlatıyor Avrupa’ya. Sonra her ikisi birden Allah ne verdiyse Kürd’e saydırıyor, HDP’yi hedef alıyor, CHP’yi HDP üzerinden dövüyor. Üstelik Kürd’e saldırdıklarında arkalarına eski ve yeni bütün vesayet odaklarını da alıyorlar. Bu iki adam eskiden birbirlerine de parmak sallarlardı ama şimdi aralarında oldukça “nezih” bir diyalog var. Biri çiviyi tutarken biri çekici çakıyor. Görünüşte ateşle barut gibi uyumlular, bir Voltran oluşturmuş durumdalar.
Bir de bunların biçimsiz birer kopyası olan küçük generalleri var. Küçük generaller kendilerini fark ettirmek için daha büyük tehditlerde bulunuyor, daha koca laflar ediyor, daha çok bağırıyorlar. Bu tehdit dilini öylesine şehvetli öylesine büyük bir iştahla ve kendinden geçmiş bir şekilde yapıyorlar ki, yaptıkları her tehditte beceriksizliklerine dair binbir itirafta bulunduklarının farkında bile değiller. Anayasa Mahkemesine, “haddinizi bilin bu ülkenin özgür bir ülke olduğunu mu sanıyorsunuz, bu sokaklarda rahatça dolaşacağınızı mı düşünüyorsunuz” diye üst perdeden atarlandıklarında ülkeyi ne hale getirdiklerini de resmediyorlar. Bu itirafla birlikte herkesi, yarattıkları “güvenlikçi konseptin” bir parçası olmaya zorluyorlar. Bunun dışında kalan kimseye yaşam hakkı tanımayacaklarını ilan ediyorlar.
Fakat topluma karşı bu atarlanma hallerindeki uyum ve ahenk, rant paylaşımında ve güç yarışında yerini ateşli bir çatışmaya, gittikçe çözülmez bir hale dönüşecek olan çelişkilere bırakıyor. AKP’nin 18 yıllık iktidarında hep böyleydi. Çıkar ittifakları, çıkar çatışmalarına dönüştü. Tasfiye olanlar, yeni ortaklıklar, yeni çatışmalar… Cemaatle ilişkilerde de aynı şeye tanık olduk; Pensilvanya ile Ankara’nın uyumu, birbirlerine yaptıkları övgüler göz yaşartıyordu. Kürd’e, toplumun geri kalanına ve muhaliflere yönelik hep aynı tehdit dilini kullanıyor, herkesi “terörist ve vesayetçi” olmakla suçluyorlardı. Sonra işler değişti kılıçlar çekildi. Görünüşteki bu uyum ve ahengin nasıl bir iç kaynama ve çatışmayı sakladığı ortaya çıktı.
Geçen hafta FETÖ gerekçesiyle bir kısmı kayyım olarak atanmış kaymakamlar ve vali yardımcılarının görevden alınması, bazılarının tutuklanması küçük generaller arası çatışmanın önemli işaretiydi. Kaymakamlara yönelik bu hamle karşılıksız kalmadı, operasyonu yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman ile ilgili görüntüler servis edildi. Üstelik küçük generaller taraflarını da belli etti, nerede mevzilendiklerini gösterdi. Bu yöntemlerin hepsi o kadar tanıdık ki insanda dejavu duygusu uyandırıyor. “Ben bunları yaşamıştım” dedirtiyor. Haliyle bu çelişki ve çatışma meselesi sürpriz değil ve burada da kalmayacak. Çünkü mesele rant paylaşımı ve hiç kimse buradan geri adım atmayacak. İçişlerinde kim etkin olacak, yukarıda reis ve ortağının sözü geçerken aşağıda onların gölgesi olarak kimin borusu ötecek, bir sonraki aşamaya kim kendisini örgütleyerek taşıyacak, yönetimde kim söz ve güç sahibi olacak?
Yukarıdaki iki adam bu iç kaynamanın farkında ve yeni rant alanları keşfetmeye, bunları gruplar arasında bölüştürmeye ve en azından bir süreliğine bu çelişki ve çatışmayı ötelemeye çalışıyor. Bunu yaparak aynı zamanda esas patronun kim olduğunu da gösteriyor.
Bahçeli’nin en son TTB’yi hedef alan ve derhal kapatılmasını isteyen çıkışı, bir yanıyla toplumun örgütlü güçlerine duyduğu tarihsel kini dışa vuruyor, bir yanıyla da küçük generallerine yeni rant alanı açmayı hedefliyor. Barolarda (TBB) böyle oldu, TTB’de yine bu amaçlanıyor. Arkasından diğer toplumsal güçler hedef alınacak.
Fakat bu döngü tıpkı cemaat meselesinde olduğu gibi çelişkiyi ve çatışmayı bir süreliğine ötelese bile çözemez. Hesaplaşma başladı ve nihayete ermesi kaçınılmaz hale gelecek. Kötülükte, rantta, çürümüşlükte balık baştan kokuyor ve bu balık er ya da geç kendi başını da yiyecek.