Herdem Fırat
“Hani devlet, hani hükümet!”
“3 gündür ortalıkta ne AFAD var ne Kızılay!”
“Hani cumhurbaşkanı, hani bakanlar!”
“Bize terörist dediklerimiz yardım ediyor.”
“Aynısı Diyarbakır’da yaşansa bu kadarını onlar için yapar mıydık, bilmiyorum.”
“Diyarbakır’ın yaptığını neden tüm Türkiye yapamasın?”
Bunlar Gurgum merkezli 10 ilin etkilendiği büyük deprem sonrası söylenen yüzlerce hatta binlercesinden sadece birkaç tanesi. Peki bu sözler neyi gösteriyor? Ortada devlet yok, devletsiz toplum var.
PKK Lideri Abdullah Öcalan ‘devletsiz toplum’ paradigmasını geliştirdiğinde birçokları hayal kırıklığına uğramıştı. Özellikle iktidar sevdasına tutulanlar için ‘anlamsız, ne olduğu belirsiz’ bir teori olarak önlerine çıkmıştı. Bu paradigma sonrası artık Kürtler için özgürlük mücadelesi bitti diyenler bile oldu. Hatta bazıları ‘devletsiz toplum’ yerine ideolojik olarak zıt olan kapitalizme dayalı bir devlete razı oldular ve uluslararası hegemonya ile iş tutmaya başladılar. Ne var ki kısa sürede görüldü ki, bunlar fikir fukaralığı yaşıyorlar ve kendilerine ait fikirleri olmadığı için kısa sürede bel bağladıkları güçler tarafından bile terk edildiler.
Demokratik Ekolojik Kadın Özgürlükçü Toplum paradigması yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı ama etkisi bugün çok daha iyi görülüyor. Özellikle kadın özgürlük mücadelesinde tüm Ortadoğu için aydınlatıcı bir meşale oldu.
2012 yılında ‘Arap Baharı’ yaşandığında herkesi bir umut sardı. Özgürlük fırtınalarının Ortadoğu için estiği söylendi. Ne var ki kısa bir sürede özgürlük fırtınaları yerini iç savaşlara, eskisinden daha beter yönetimlere bıraktı. Bazı yerlerde darbeler ardı ardına sıralandı. Çünkü Arap isyanlarında sadece mevcut devletin varlığına karşı bir tepki vardı. Sonrası için bir şey yoktu. Arap Baharı’ndan maalesef birçok yerde DAİŞ yeşerdi.
Ortadoğu’da alternatif tek paradigmaya Kürtler öncülük ediyordu. Ve bu paradigma çöldeki vaha misali halklara umut oldu. Önce DAİŞ büyük oranda yenilgiye uğratıldı, sonrasında devletsiz toplum modeli hayata geçirildi. Özyönetime dayalı toplumun neler yapabileceği ortaya çıktı.
Korkuya kapılan bölge devletleri bu modeli boğmak için her şeyi yaptı ve hala da yapıyorlar. Ama sonuç nafile. Devletsiz toplumun tadına varanlar bir daha bundan vazgeçmek istemiyorlar. Rojava’da halkların birliği gittikçe daha da güçleniyor.
Gurgum merkezli deprem tam da bu toplum modelini ortadan kaldırmak için Türk devletinin yoğun bir saldırı hazırlığı yaptığı bir dönemde meydana geldi. Depremin ilk anından itibaren devletsiz toplum öncüleri depremin gerçekleştiği yerlere koştular. Devlet müdahale için etnik-dini-mezhebi ayrım hesapları yaparken, devletsiz toplumun öncüleri çoktan onlarca ilçe ve yüzlerce köye ulaşmışlardı. Ulaşmakla kalmayıp geride kalanları da harekete geçirmişlerdi. Devleti karşılarında görmek isteyenler bir anda başta kim olduklarını bilemedikleri kimseleri yanlarında gördüler. Şaşkındılar. Bu “teröristler” nasıl olur da bu kadar hızlı gelirler, nasıl olur da onlara yardım ederlerdi? Ama gerçekti. Fakat en büyük şaşkınlık devlet kanadındaydı.
Her zaman hazır ve nazır olan iktidarın hesapları yerle yeksan oldu. Hızlı bir şekilde ‘teröristler’in hakimiyet kurmaması için deprem bölgelerine koştu. Ama yardım için değil engellemek için. Ne var ki ilk gidenlerin amacı ‘hakimiyet’ kurmak değil ‘canları’ kurtarmaktı. Hakimiyet devlete özgü bir şeydi. Devlet candan önce hakimiyet düşündüğü için onbinlerce insan kurtarılabilecekken enkaz altında, soğuktan, devletin ‘hakimiyet’ inadından dolayı hayatlarını kaybetti.
Büyük acının tam ortasında suçüstü yakalanan devlet deprem bölgelerine can kurtarmak yerine savaşta ısrar etti. Deprem için yardıma hazır olduğunu ilk ifade eden Rojava Özerk Yönetimi’ne cevap niteliğinde SİHA ile saldırılar düzenledi. Diğer tarafta devletsiz toplum paradigmasının öncülerine her yerde saldırılarını aralıksız sürdürdü.
Deprem sonrası KCK, eylem yapmama kararını açıkladı. Ancak ona da cevap olarak kimyasal silahlarla sardırmayı seçti. Devlet suçüstü yakalanmasını bu şekilde kapatmak istiyor.
Peki Kürt özgürlük hareketi ve dostları nasıl bu kadar hızlı organize oldular? Önümüzdeki dönemde bu daha çok tartışılacak. Ama işin özü demokratik konfederal örgütlenmededir. Kürt halkı mücadele içinde yıllarca toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda farklı alanlarda özgün ve özerk bir şekilde kendini örgütledi. Ve bu farklı kurumlar demokratik bir bilinçle konfederal bir örgütleme modeli geliştirdiler. Her kurum kendi konusuyla ilgileniyor ama aynı zamanda ortak sorunlarda hızlıca bir araya gelip çözüm geliştiriyorlar. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Amed’de Kent Koruma ve Dayanışma Platformu Kriz Masası’nı ziyaret ettiğinde gördükleri karşısında şunu dedi: “Diyarbakır bunu yapabiliyorsa neden tüm Türkiye yapamasın?” Peki Amed ne yapmıştı? Farklı konularda çalışma yürüten 84 kurum, kuruluş bir araya gelerek bir platform kurmuştu. Tamamen toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekleşen bir örgütleme modeli ve devlet dışında, devlete yaslanmadan kocaman bir komün-meclis örneği inşa etmişti. Çözüm olma kapasitesi ve hızı kendini bu depremde kanıtladı. Sonrasında bu platformun bir benzeri ve daha genişi Ankara’da Deprem Dayanışma Platformu adıyla kuruldu.
Daha önce birçok siyasetçi Amed’in Türkiye siyaseti için ne kadar önemli olduğunu görmüştü. Bu deprem Amed’in, Kürt Özgürlük Hareketi’nin, devletsiz toplum paradigmasının Türkiye’nin demokratik geleceğinde ne kadar önemli bir role sahip olduğunu daha çok görünür kıldı.
Şimdi devletsiz toplum paradigmasıyla yıkılan şehirleri yeniden halkların, inançların, dillerin, kadınların, gençlerin tüm devlet dışı birimlerin birliği olan Demokratik Konfederalizmle inşa etme zamanıdır.