Çiğdem Kılıçgün Uçar
Söylence odur ki, Mart ayının ikinci çarşambası doğanın döngüsünün, yeniden canlanışının tarihidir. Bu günü, daha güneşi doğmadan, börtü böceği uyanmadan başlayan döngüyü ilk karşılayan kadınlar, kendilerini bu döngünün bir parçası ve bu döngüyü de kendi yaşamlarının bir parçası olarak görmüş ve anlamlandırmışlardır. Kışın soğuğunda don tutarak baharı bekleyen ağaçların en uç dalından toprağa ve suya düşen ilk damla yaşamın sırrı gibi kutsal sayılmış, toprağın ve suyun bu canlanışının insanları da canlandıracağı ,iyileştireceği bilgisi kadınların ana tanrıça zamanından getirdiği kadim bir bilgi olarak bugüne kadar taşınmıştır. Kadınlar sabahın erken saatlerinde ulaştıkları bu suyu hastalıklardan korunmak, sağlıklı ve bereketli olmak için kendilerine ve topraklarına serperlermiş.
Bu bilginin kendisi, kadın/ yaşam/ doğa denkleminde; doğanın kendi sırrını vererek seçtiği kadının, doğa döngüleri ile benzer bilgi ve yetilere sahip olması, kendi koşulları içinde bir anlamlandırma ve dünya yaratmıştır. Tanrıçaların öne çıktığı bu dünya aşamalı olarak tanrıların hakimiyet savaşlarına sahne olmuş, tanrıçaların bilgi ve yetileri tanrıların hükmünde anlamını yitirmiştir. Döngülerin, bilgilerin ve yetilerin anlamının kadınlardan bağımsız ele alınarak yeni anlamlar yüklenmesi, özünü yitiren bilgilerin yabancılaşması kadın ve doğal toplum lehine sonuçlardan uzaklaşmış, bu yeni anlamlar; yeni bir sistemi, kurguyu arayış olarak doğal topluma dayatmıştır.
Tanrıça mitolojisinde açığa çıkan ve yaratılış mitolojisinde garanti altına alınarak topluma sunulan bu yeni kurgu erkeklerin hükmünden ve bunun kurumsallaşmasından öte bir şey değildir. Lilith’in, özgür kadının inkar edildiği Adem/ Havva söylencesinin temel alındığı kurguda; bir elmaya sığdırılmaya çalışılan tarih, kadınların varlık ve mücadele tarihidir. Bilgisi,yetisi ve mücadelesi cezalandırılan kadınların tanrıçalar yerine Havva ile temsil edilmesi, yediği elmanın sorumluluğunu al(a)mayan Adem’in, kaburgasının kadın yaratımında bir paye alması bu sürecin en belirleyeni kıvamındadır. Bu tarihsel arka plandan ve kuvvet/mücadele teorisinden beslenen, 5000 yıllık bir serüveni olan devlet doğal toplumun yerine kendini ikame ederken en çok kadınları ve değerlerini tasviye etmiştir.
Uzun bir devletsiz tarihin, zorunlu ve kısa devletli bir tarih üzerinden yok sayılması; kadınların yok sayılması ile iç içedir. Devletsiz bir tarihin öncüsü olan kadınlar, devlet dışı toplumun ana gövdesi olarak mevcut sistemin alternatifinin de öncüsü olmaya devam ediyor. Zor ve denetim mekanizması olan devletlerin, ilk elden kadına ve dolayısıyla topluma mal olan değerleri zor kullanarak hükmü altına almaya çalışması biraz da bu gerçeklikle ilintilidir. Erkekler eliyle hayat bulan ve ömrü uzatılmaya çalışılan devletlerin, bugün yaşadığı krizin ana kaynağı ise yine kadınlar, mücadeleleri ve gasp edilen kazanımlarıdır. Zor kullanarak, denetim altına alarak, yasalarla sınırlayarak, duvarlarla engelleyerek, sözünü söyletmeyerek biat etmesi beklenilen kadınlar artık devletlere sığmıyor.
Devletin tüm kurumları ile seyrettiği Şenyaşar ailesi katliamında, anne Emine Şenyaşar’ın direnişi devletten taşmıştır. İki oğlunu ve eşini devletin bugünkü iktidarından güç alarak katledenlerin rahatlığı ve devletliği karşısında başlattığı adalet nöbeti devleti ve adaletini çoktan teşhir ve mahkum etmiştir. Mahkeme salonuna hapsedilmek istenen süreci tüm engellemelere rağmen topluma taşıran annenin her sözü, her feryadı devletin yasalarını ve saraylarını anlamsızlaştırmıştır….
Deniz Poyraz. Devletin tüm baskıları ve zoruna rağmen, tüm riskleri alarak her gün hedef gösterilen HDP’de görev almaktan ve çalışma yürütmekten vazgeçmedi. Devletin korku iklimine teslim olmayan Deniz, devletin sınırlarına sığmayarak, devletten taşarak katil(ler)i teşhir etmiştir. Gülistan Doku, İpek Er, Nadira Kadirova, Yeldana Kaharman yoklukları ile devleti çoktan aştılar…..
Coğrafi sınırların anlamını yitirdiği bu tarihsellikte, devletlerin hayatlarımıza dayattığı sınırları zorlayan kadınlar, erkek devlet izleğinde hayatımızı kuşatan sisteme karşı mücadele eden, devletlere sığmayan kadınlar eşit ve özgür yeni bir yaşamın imkanını haykırıyorlar, duyuyor musunuz?
*HDK Kadın Meclisi Üyesi