Deprem sonrasında devletin enkaz altında kalan depremzedelere yardım etmemesi yoğun biçimde eleştirildi. Başta depremzedeler olmak üzere yandaş medyanın dışında neredeyse herkes “nerede bu devlet” sorusunu sordu.
Devletin varlığı-yokluğu tartışması bir yana depremin toplu bir katliama dönüşmesinin nedeni tam da devletti. Deprem sonrasında devletin halka yardım eli uzatmaması devletin rolü ve işlevinin tartışılmasına neden oldu. Aslında deprem ve sonrasında yaşananlar, gelinen aşamada devletin ne olduğunu ya da kimin devleti olduğunu da göstermiş oldu.
Yaşadığımız coğrafyada “bin yıllık Türk devleti”nin gerçek işlevinin halka yardım etmek olmadığı da bir kez daha açığa çıktı. Devlet denilen örgütlenmenin bir avuç zenginin halktan vergi toplamak olduğu, kurulu düzenin sorunsuz işlemesi için zabıta olarak ele alındığı ve kafasını kaldıranın ise “ibret-i alem” için baskı altına alındığı bir örgütlenme olduğu çıplak bir şekilde deneyimlendi.
Aslında yaşadığımız topraklarda devlet denilen bu örgütlenmenin ne işe yaradığı bilinmez değildir. Yüzyıllardır anonim olarak söylenen şu dizeler bu gerçeği ifade eder: “Ekende yok / Biçende yok / Yiyende ortak Osmanlı.” Deprem sonrasında yaşananlara baktığımızda bu sözlere “Depremde yok” da eklenebilir.
Evet bir doğa olayı olan depremin, halkımız için toplu bir katliama dönüşmesinin nedeni devlet denilen örgütlenmenin, deprem öncesi ve sonrasındaki pratiğinde gizlidir. Aktif fay hatları üzerinde depreme dayanıklı bina inşa etmemekten, deprem sonrasında ilk yardım çalışması gerçekleştirmemeye kadar bir dizi pratik, depremin halkımız için tam anlamıyla toplu bir katliama dönüşmesine neden olmuştur. Devlet hem iş yapmamış hem de iş yapanlara saldırarak halka yardım edilmesini engellemiştir.
Deprem sonrasında ilk harekete geçmesi gereken kurumların başında olan AFAD’dan sorumlu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; ilk önce depremde katledilenlerin “yanlış depremde öldükleri” anlamına gelen “İstanbul depremine hazırlandık” açıklamasıyla yalan söylemiş, sonrasında ise “Eğer Türkiye çok uzun zamandır bu hazırlıkları yapmamış olsaydı büyük bir kaos ile karşı karşıya kalırdı” diyebilmiştir. SS’nin bu açıklamasından da rahatlıkla anlaşılacağı üzere devlet örgütlenmesi, halka yardım için değil, halka karşı örgütlenmiş durumdadır. En küçük bir hak arama talepli basın açıklamasına dahi yüzlerce kolluk gönderen bir devlet, enkaz altında kalanlara bırakalım yardım etmeyi, depremden günler sonra bile çadır ulaştıramamıştır.
Aslında bu anlamıyla devlet görevi başındadır! Deprem öncesinde yoksul halkın barınma sorununu “deprem vergisi” adı altında toplanan parayla çözmek yerine, kendi yandaşlarına aktarmaktan; deprem sonrasında ise canlı TV yayınlarıyla “yardım kampanyası” adı altında bir kez daha halkın parasını toplamakla meşguldü. Tabi bir de deprem sonrasında on binlerce insanın katledilmesinin “kırkı çıkmadan”, enkaza dönüşen şehirlerin “inşa ve ihya” edilmesi sloganıyla, kollarını sıvaması, ellerini ovuşturmasıyla da “devlet iş başında”ydı!
Depremzedeler ve halk başta olmak üzere “nerede bu devlet?” diyenlerin “not edildiği”nin açıklanmasından, OHAL ilan edilmesine, ağzını bozup küfretmelere kadar varan bir dizi pratik, yaşadığımız topraklarda devlet denilen örgütlenmenin fıtratına dair önemli göstergeler olarak tarihe not düşülmüş durumdadır.
“Şimdi siyaset yapma zamanı” denilerek siyasetin dik alasını yapmada olduğu gibi “tutun şu müteahhitleri” diyerek, halkın öfke ve tepkisini birkaç kişiye yöneltmek yaşanan bu toplu katliamda devletin failliğini gizlemeye hizmet etmektedir. Elbette afişe edilen ve kimisi tutuklanan müteahhitler suçludurlar. Ancak deyim yerindeyse bunlar zurnanın son deliğidirler.
Aktif fay hattı üzerinde depreme dayanıklı bina yapmayan müteahhitten, bu binaya imar izni veren bürokrata, “imar barışı” adı altında depreme uygun olmayan ve kaçak yapılan binalara ruhsat verilmesine kadar uzanan bir suç zinciri söz konusudur. Katliamın tam ortasında da devlet vardır. Bu anlamıyla “deprem ve bina değil, devlet öldürür” demek doğrudur.
Depremlerden sonra aradan haftalar geçmesine rağmen halka halen konteyner ya da çadır ulaştırmayan bir devlet gerçekliğinden bahsetmek gerekir. “Dünya liderliği”nden”, “Avrupa bizi kıskanıyor” haberlerinden “ilk depremde yan yatan binanın ikinci depremde düzeldiğini” ya da “antreli geniş çadır” güzellemesi yapan haberlere, halkına çadır dahi ulaştırmayan ve bu anlamıyla çadır devleti bile olmayan bir devlet örgütlenmesine…
Devlet nerede? Devlet “milli ve yerli” denilen halka bomba yağdıran İnsansız Hava Araçları’nda, devlet deprem bölgesinde, göçük altında kalanlara yardım etmek yerine selâ okutan ve çadırdan önce Kuran kursu açan zihniyette!
Devlet en ilkel haliyle işbaşında!