“Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine kâbus gibi çöker…” K. Marx
Zülfü Livaneli, aydın olmanın sorumluluğuyla “dokunulmaz, eleştirilmez, eleştirilmeleri teklif edilemez” durumunda olan B. Ecevit ve D. Baykal’ın putlarını sarstı. Livaneli’nin eleştirileri yeni değildi ancak Sedat Peker’in ifşaları sonrası eleştirilerinin haklılığı tescillendi. Ecevit ve Baykal türünde “sol” siyasetçilerin dünya egemenlerinin ve devletin imalatı olduğu, esasen Demirel’den, Özal’dan ve hatta Erdoğan’dan farksız olduğu gerçeği daha geniş kitleler tarafından kavranır hale geldi artık.
Yıllarca, Ecevit ile yatıp Baykal ile kalkmamızın sebebi (Kürtlerin iradesini gasp etmek için tedavüle konulan kayyım uygulamasına benzer biçimde) “imitasyon solcuların” sağa karşı tek seçenek-miş gibi gösterilmesiymiş meğer. Türkiye’de sosyal demokrasi, İnönü’den başlayarak “dâhili kayyımlı” şekilde tedavüle konuldu. Mavi gömlek giymek, köylünün-işçinin alın terinden dem vurmak, içeriği boşaltılmış laiklik-demokrasi kavramlarına abanmak solcu ya da sosyal demokrat olmak için yeterli sayıldı. Irkçılığın doruklarını yaşayan Türk sağı, Ecevit’i komünist ilan ederek onun solcu olduğu fikrinin pekişmesine yardımcı oldu.
Ecevit’in 1974 Kıbrıs savaşına “Barış Harekâtı” adını koyduğu ideolojik düzlemiyle 19 Aralık 2000 tarihinde yirmi cezaevinde gerçekleştiren katliama “Hayata Dönüş” adını koyduğu ideolojik düzlemi aynıydı. 19 Aralık cezaevi katliamını yapmakla görevlendirilmiş albay “Operasyondan önce Ecevit bana ‘Kılıcınız keskin olsun’ dedi” diyerek ak güvercinin aslında bir akbaba olduğunu açık etti. Ecevit; Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamlarında daima sosyalistleri suçladı, devletinin yanında yer aldı. (Şahsileştirmiş gibi olacak ama benim kolumu koparttırıp, köpeklere attırdı.)
Ecevit’in Kürt sorununa yaklaşımının özeti “Halklar yok, halk var” sözünde saklıydı. Ona göre “Eğitimsiz, geri kalmış doğulu vatandaşlar köy-kent projesiyle topluma kazandırılmalı”ydı. Kürtçe diye bir dil yoktu! Kürtçe sadece bir diyalektti! Alevilerin devlete sadık vatandaş olmak dışında bir hakkı, hukuku yoktu! İşçilere karşı “mezarda emeklilik” başta olmak üzere sermaye lehine tarihin en kapsamlı kanunlarının çıkmasına öncülük etti. DSP+ANAP+MHP koalisyonu kapitalizmin ve faşizmin önündeki “yapısal sorunları” ortadan kaldırdı.
Ecevit’i uzun uzadıya anlatınca Baykal’ı anlatmaya gerek kalmadı. Livaneli’nin deyimiyle: “Tipik bir Sünni, sağcı, Ankara politikacısıdır Baykal. Baykal pekâlâ DYP’de, ANAP’ta, DP’de görev yapabilirdi ve çok daha başarılı olurdu. Baykal; Kürtleri, Alevileri, ezilenleri sevmez.” Yıllardır halkları, ezilenleri değirmen taşı gibi öğüten sistemin özeti bu sözlerde saklı. İçinde bol miktarda militarizm, kapitalizm, şovenizm olan ama emek, eşitlik, ezilen, kadın, ekoloji, Kürt, Alevi olmayan “sol” diye dayatılan aldatmaca etkisini yitiriyor.
Dokunulmaz olan her şey buharlaşıyor. Taşlar yerinden oynuyor. Bataklık üzerine inşa edilen Saray yerçekimine yenik düşüyor. Sistem muhalefeti siyasi krizin merkezinde duruyor. Rejim güçleri orijinal olan ne varsa çalarak yerine imitasyonunu koyuyor. Sahte meclis, sahte adalet, sahte demokrasi, sahte muhalefet, sahte sol, sahte Kürt, sahte Alevi… Muhafazakârlık iddiası hızla yerini sahtekârlığa terk ediyor. Bir tarafta değişim, dönüşüm, devrim fikri ufukta belirirken diğer yanda ölü kuşakların köhnemiş kişi ve gelenekleri kâbus gibi üzerimize çöküyor. Bir yol ayrımında bekliyoruz.
Bırakalım devlet mezarlığındaki ölüler kendi ölülerini gömsünler.