Deneyimli gazeteci Ragıp Duran ile devlet-mafya-medya ilişkisini konuştuk
İnan Kızılkaya
Yayınladığı videolarla gündemi belirleyen organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in ifşaatları, iktidar içi çatışmayı yansıttığı gibi aynı zamanda devletin hukuk dışına çıktığını da gözler önüne seriyor. Konuyla ilgili görüştüğümüz deneyimli gazeteci Ragıp Duran, Peker’in videolarının ilgi çekmesinin en önemli sebeplerden birinin iktidar ile ilişkisi olduğuna dikkat çekti. Duran, “Çünkü bu adam sonuç olarak iktidarın safından gelen ve iktidar içerisinden belirli kişilere yönelik sert eleştirileri olan, alay eden, kimi zaman kendi çapında mizah yapan birisi. Barış Akademisyenleri’nin kanıyla duş alacağım diyen adam. Şimdiye kadar büyük bir cüretle işlediği suçları itiraf ediyor. Bunlar unutuluyor. Oysa ki bakıldığında İçişleri, Saray, damat, bu kişi belirli bir çarkın dişlileri” tespitini yaptı.
‘Sarayın eski bir fedaisi’
Duran, “Derin devletçiler, Pelikancılar bir tripoda, bir kameraya yenileceksiniz” diyen ve 7 video yayınlayan Sedat Peker’in ifşaatları neden bu kadar ilgi gördü, sorusuna, ilk 5 videonun 25 milyon kişi tarafından izlendiğini belirterek cevap veriyor. Devamında ilginin çeşitli nedenleri olduğunu söyleyen Duran, “Önce biraz tarihi açıdan bakalım. Türkiye’de televizyon izleyicisinin görsel kültürü işte daha çok vakti zamanında Dallas, son zamanlarda Kurtlar Vadisi, Ertuğrul, Abdülhamit gibi dizilerle daha çok işgal olmuş durumda. Dolayısıyla şiddet, milliyetçilik, heyecan, korku gibi temaların işlendiği dizilere alışmış bir izleyici kitlesi var. Burada da bütün bu unsurlar var. Milliyetçilik, devletçilik, eski-yeni şiddet var. O bakımdan adeta bir dizi gibi ilgi çekiyor. İkinci unsur da şu; bugün insanlar televizyon açtıkları zaman -birkaç kanal hariç- sürekli olarak Reis ve Saray propagandası izlemek zorunda kalıyorlar. Haber bültenlerinde hem de tartışma programlarında sadece bunu izliyorlar. Burada aksine hem o dünyadan hem devletin katından Saray’ın eski bir fedaisi olan bir insan burada belirli ölçüde belirli sınırlı kişilere muhalefet ediyor. O bakımdan cazip geliyor bir sürü insan için” tespitinde bulundu.
‘Mesleğin kara lekesi’
Peker’in bir videoda “Hürriyet’i ben bastırdım” itirafında bulunmasına dair Duran, “Hürriyet bu haberi yayınlayamadı bile. Kendisiyle ilgili baskının sorumluluğunu üstlenen birinin itiraflarını yayınlayamadı bile” diyerek iktidarın kontrolündeki basının durumunu özetledi.
Peker’in gazeteci Hadi Özışık ile konuşmasında kardeşi Süleyman Özışık’ın aracı olarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile görüşmesini değerlendiren Duran; “Söz konusu mesleğin kara bir lekesidir. Suç örgütüyle yaptığı görüntülü telefon görüşmesinde bahsedilen kişiye abi diye hitap etmez. Gazetecinin işi arabuluculuk değildir. Bakan’la suç örgütü arasında arabulucu olmaz. İşyerine baskın yapılıp, anlaşılan kendisiyle ilgili –İçişleri Bakanı için söylüyorum- varsa birtakım gizli bilgileri ortadan kaldırmak amacıyla bilgisayarına ve cep telefonlarına el konulmuş. Bunlar yakın zamana kadar meslektaşlarımızı, herkesi teröristlikle suçlayan insanlardı. Şimdi kendileri terörist muamelesi görüyor. Bu da Türkiye’de bu kesime bağlı olan kişilerin geleceklerinin hiç de güvenli olmadığını gösteren bir örnek olması açısından önemli” dedi.
‘Kürt medyasına saldırılar’
Soylu’nun, “Organize suç örgütleri gayri nizami harbin en önemli aparatlarından biridir” sözünü ise Duran, “Bunu İçişleri Bakanı’nın açıklaması itiraftır. Biz bunu biliyorduk ve de yaşadık. Demek ki devlet illegal yöntemlerle Kürt medyasına, Kürt siyasilerine, Kürt demokratik örgütlerine, meslek örgütlerine yönelik onlarca, yüzlerce saldırı yaptı. Bu saldırıların failleri çoğu zaman ne gözaltına alındı ne de haklarında soruşturma açıldı” dedi.
Türk medyası ‘apoletli’
1990’ların ortasında yazdığı Apoletli Medya kitabında anlattığı medya-siyaset ilişkisiyle bugünkü ortamı karşılaştıran Duran, “Bir askeri, kışla anlayışı, tepeden inmeci, yukardaki ne derse olduğu gibi uygulayan anlamında kullanmıştım. Bugün o bakımdan Türk -egemen- medyası hala apoletli medyadır. Yani asker gibidir. Yukarıda emir veren eskiden Genelkurmay Başkanı yahut askeriyeden bir yetkiliydi, bugün siyasi bir yetkili. Emir komuta yöntemiyle çalışırdı, bugün de aynı şekilde çalışıyor. Emri verenlerin adı, niteliği değişti. Ama gazetelerin başında yine iktidara biat eden, gazetecilik yapmayan, eleştiri getirmeyen, olduğu gibi toplumun değil devletin, iktidarın, siyasi gücün sesini yansıtan bir gazetecilik anlayışı ki, buna zaten gazetecilik dememek lazım” ifadelerini kullandı.
‘Mafyada da süreklilik esastır’
Duran, 1990’ların politik aktörlerinin bugünkü iktidar ile ilişkisine dair ise şunları söyledi: “Söz konusu kişinin teşhir etmeye çalıştığı hatta lanetlediği, kınadığı insanlar arasında o dönemin en önemli yetkililerinden Adalet ve İçişleri Bakanlığı yapmış olan bir şahsiyet de var. Dolayısıyla devlette süreklilik esastır diye bir ilke var. Mafyada da süreklilik esastır. Esas olarak da devlet-mafya ilişkisinde süreklilik esastır. Üstelik bugün gördüğümüz manzarada şahısların da çok fazla değişmediğini görüyoruz.”