Seyid Rıza ve arkadaşları, 85 yıl önce 15 Kasım 1937 yılında idam edildi. Katliamdan kimyasala Dersim hala güncel
Hüseyin Kalkan
Seyid Rıza ve arkadaşları 85 yıl önce idam edildi. Mezar yeri hala bilinmiyor. Devlet nereye gömüldüklerini açıklamadı. Devlet böyle yaparak onu unutturacağını sandı. Ama beklenen olmadı. Yapılan haksızlık ve zulüm unutulmadı, unutulmadığı içinde Seyid Rıza bir efsane haline geldi. Direnişe önderlik eden ileri gelen Dersimlilerin devre dış bırakılması ile toplu katliamlar derinleştirildi. Bu katliamlar sırasında kimyasal gazların kullanıldığı resmi ağızların itirafları sonucu ortaya çıktı. Bugün sadece Türkiye’de değil dünyada da Türk devletinin Zap, Avaşin ve Metina bölgelerinde düzenlediği operasyonlarda kimyasal silahlar kullandığı konuşuluyor. 85 yıl sonra aynı şeyin konuşulmasının nedeni Kürt sorunudur. Devlet Kürt sorununu çözmekte zor kullanmakta ısrar ediyor ve şiddette sınır tanımıyor.
Cumhuriyet ve Dersim
Cumhuriyet’in kuruluşu bir dizi Kürt isyanı ile karşılandı. Bunun nedeni ilk olarak uluslararası hukukun Kürtlere tanıdığı hakların Cumhuriyet tarafından engellenmeseydi. İkincisi ise devletin Ermeni sorunundan sonra Kürt sorununu da ‘Hal ederek’ bir ulus devletin temellerini atmak için hazırlık yapması ve bunun Kürtler tarafından görülmesiydi. Nitekim yeni devlet kendi temel yapılarını bile oluşturmadan Kürtlerle ilgili hazırlıklara başladı.
Seyid Rıza kimdir?
Seyid Rıza, 1863 yılında Ovacık Lirtik köyünde doğdu. Asılırken kendi ağzından 75 yaşında olduğunu söylediği yazılmaktadır. 15 Kasım 1937 yılında 6 Dersim ileri geleniyle beraber idam edilmiştir. 75 yaşında olan Seyid Rıza’nın yaşı küçültülerek idam edilmiştir. Seyid Rıza, Dersim’in Batı Dersim Aşiret Konfederasyonu Şeyh Hesenu (Hesenan) aşiretinin Yukarı Abbasan (Avasu ) kolundandır. Seyid İbrahim’in dördüncü ve en küçük oğludur. Dersim’in Kalmen Sor ve Lirtik bölgelerinin Derê Arey köyünü karargah edinen Seyid İbrahim ölünce, yerine halef olarak tayin etmiş olduğu Seyid Rıza gelmiştir. Babasının ölümünden sonra Seyid Rıza, Lirtik’ten ayrılarak Tujik Dağı eteğindeki Ağdat köyüne yerleşmiştir. Seyid Rıza, Batı Dersim’de sözü geçen bir aşiret önderiydi. SeyidRıza, Batı Dersim’de sözü geçen bir kişidir. Kendisiyle beraber Elazığ’da idam edilen Kures Ocağı Pirlerinden Uşene Seydi’nin bir nevi Seyid Rıza’nın danışmanı olduğu söylenir. Uşene Seydi, Kızılbaş Piridir. Dersim bölgesinde sevilen sayılan bir yol önderidir. Seyid Rıza, 1915 Ermeni Kırımı’nda Dersim’e sığanan Ermenilere sahip çıkar, onları Osmanlı devletine vermez ve soykırımdan kurtarır. Rus ordular Erzurum’u işgal edince Dersim güçleri, Rus işgaline karşı koyar. Bu güçlerin başında ise Seyid Rıza vardır. Dersimliler bu çatışmalarda kendi bağımsız komutanlıkları altında çatışmayı Osmanlı yönetimine kabul ettirdiler. Dersimlilere bağımsız çatışma hakkı tanınır. Böylece Rus işgal güçlerine karşı savaşta Osmanlı ordusunun emrine girmezler. Erzincan ve Erzurum’u işgal eden Ruslar, Dersim sınırına vardıklarında Dersimlilerle çatışırlar. Dersimliler Rusların geçişine izin vermez. Erzincan ve Erzurum’u Rus işgalinden kurtarırlar. Ruslar çekildikten sonra, tüm aşiretlere Osmanlı idaresinden madalya ve hediyeler verilir.
Koçgiri Katliamı ve Seyid Rıza
Koçgiri Katliamı daha ilk adımda Cumhuriyet’in bu politikalarına güçlü bir karşı çıkıştı. Bölgeye atanan Nurettin Paşa, köy köy nüfus sayımı yaptırarak Kürtlerin, Türklerin ve Hıristiyanların nüfusun tespit etmeye çalıştı. Bu çalışma Koçgiri halkı tarafından Ermeni kırımının ardından Kürt kırımına hazırlık olarak algılandı. Koçgiri baş kaldırısı Topal Osman gibi paramiliter güçler kullanılarak bastırıldı. Koçgiri’de katliam başlayınca Seyid Rıza Ankara’ya karşı tavır alır. Hükümete yazdığı mektupta Koçgiri Katliamı’nı protesto eder ve katliamın durdurulmasını ister. Koçgiri’den Dersim’e sığınan Nuri Dersimi, Alişer, Alişan beyleri ve taraftarlarını himayesine alır. Ankara hükümeti Seyid Rıza’dan Dersimi’yi, Alişer ve Alişan Beyleri teslim etmesini ister. Ancak Seyid Rıza bunu kabul etmez. Seyid Rıza’nın bu tutumu onun ulusal bir önder olduğunu gösterir. Seyid Rıza bazılarının göstermek istediği gibi kendisinin ve aşiretinin çıkarlarını düşünen bir köylü değildir. Koçgiri Kürtlerinin kaderi de, bütün Kürtlerin kaderi de onu ilgilendirmektedir. Kemalist Cumhuriyetin ulus-devlet projesini hayata geçirmesinin önündeki en önemli engel Dersim’di. Dersim’e karşı bir operasyon hazırlığı 1925 Şeyh Said İsyanı’nda hemen sonra başladı. Askeri hazırlıklar tamamlandıkta sonra hava kuvvetlerinin de kullanıldığı yoğun bir saldırı başlatıldı Dersim’e karşı. Bazı bilgilere göre harekat sürerken Seyid Rıza, görüşmeler yapmak üzere Erzincan’a çağrıldı. Ve Erzincan’da tuzağa düşürülüp tutuklandı (5 Eylül 1937). Erzincan Hükümet Konağı’ndan tutuklu olarak çıkarıldığında Seyid Rıza, orada toplanmış olan kitle önünde ‘Şerefsiz ve Yalancı Hükümet!’ (Hukmato Zurekero Beşeref) diye haykırdı.
Mahkeme süreci
Daha Dersim’e karşı hareket sürerken Seyid Rıza’yla beraber 58 kişi Elazığ’da kurulan İstiklal Mahkemesi’nde yargılanmaya başlandı. Elazığ’da kurulan bu sözde mahkemede Dersimlilere savunma hakkı dahi verilmez. Mahkeme göstermeliktir, hükmü çoktan verilmiştir. Dersim ileri gelenleri “isyana teşvik” suçundan yargılanırlar. Ankara’dan gelen emirle mahkeme Seyid Rıza ile beraber 6 kişiyi idam cezasına çarptırır. Diğer Dersimliler ise ömür boyu hapis cezalarına çarptırılırlar. Dönemin Malatya Emniyet Müdürü olan daha sonra da Adalet Partisi (AP) hükümetlerinde Dışişleri Bakanlığı yapan İhsan Sabri Çağlayangil, Seyid Rıza’nın idamına tanıklık etmiş biri. Çağlayangil anılarında idam gecesini anlatıyor. İhsan Sabri Çağlayangil’in anlattıkları son derece önemli bilgiler. Zira Çağlayangil, Seyid Rıza ve Dersim aşiret liderlerinin nasıl hukuksuzca yargılandıklarını çarpıcı şekilde itiraf ediyor. Çağlayangil, 15 Kasım 1937‘de idam edilen Seyid Rıza ve arkadaşlarının idam edildikleri geceyi şöyle anlatmaktadır: “Meydan doluymuşçasına, boşluğa şöyle seslendi: ‘Evladı Kerbalayıh. Bı hatıyh. Ayıptır, zulümdür, cinayettir’ dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap-rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağı ile tekme vurdu, infazını yaptı.” (Anılarım, İhsan Sabri Çağlayangil S.51-52/1990)
Seyid Rıza ve arkadaşları hakkında idam kararı resmi tatil günü olan pazar günü verilir. Bunun nedeni Mustafa Kemal’in bölgeye yapacağı gezide Dersimlilerini Seyid Rıza ve arkadaşlarının serbest bırakılmaları için Mustafa Kemal’i rahatsız etme ihtimalidir. Çağlayangil anılarını anlatmayı şöyle sürdürüyor: “1937 yılında resmi tatil günü cumartesi öğleden sonra. Atatürk pazartesi günü Elazığ’a gelecek. Bizden istenenler ‘asılacak asılsın’ ve Atatürk’ün karşısına Beyaz Donlular çıktığı zaman iş işten geçmiş olsun. ….Savcıya gittim. Durumu kendisine anlattım. Bu konuda Adalet Bakanlığı’ndan da bir şifre aldığını, ama mahkemelerin cumartesi tatil olduğunu, tatilde ise sonuç almanın mümkün olmadığını bana bildirdi. Oysa biz mahkemenin kararını Atatürk gelmeden evvel vermesini ve geldiğinde Seyit Rıza meselesinin kapanmış olmasını istiyorduk. Ben bunu halletmek için Hükümet tarafından buraya gönderilmiştir. Savcı yardımcısı hukuktan sınıf arkadaşım. Bana, ‘Sen valiye söyle bu savcı rapor alsın gitsin, ben senin istediğini yaparım’ dedi. Biz mahkemenin tatil günü işlemesini ve alınacak sonucun infazını istiyorduk. Savcı, rapor aldı. Arkadaşım vekil olarak savcının yerine geçti. Mahkeme hakimini evinde buldum. Gittiğimde mahkemenin aldığı kararı yazdırıyordu. Hakimle konuştuk. Kendisi kararı daktiloya çektirmekle meşguldü. Devir, CHP devri. Herkes çekiniyor. Hakim bana, ‘Cumartesi mahkeme toplanmaz, ancak pazartesi günü mahkemeyi toplar, kararı veririz. Salı günü de idam hükümlerini yerine getiririz’ dedi.”
Böylece devlet kendi yasalarını bypass ederek Dersimlileri idam eder. Seyid Rıza ve arkadaşlarının idamını hızlandırmakla görevlendirilen Çağlayangil idam gecesini şöyle anlatıyor: “Biz Seyit Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle polis müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı:
-Asacaksınız, dedi ve bana döndü:
-Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?
Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüzyüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi… Bu sırda Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben Fındık Hafız asılırken, Seyit Rıza görmesin diye pencerenin önünde durdum. Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sesizliğe ve boşluğa hitap etti:
-Evladı Kerbelayime, bê gunayime, Ayıbo, zulimo, Cinayeto, (-Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir ) dedi.” (İhsan Sabri Çağlayangil, age. s. 46 ve devamı, 1990) Devlet, Seyid Rıza’yı Elazığ’da Buğday meydanında idam etti. 85 yıl geçti idamının üzerinden. Ama hala devlet Seyid Rıza’yı yenemedi. Onun mağrur sesi hala kulaklarımızda.
Yıllar sonra Dersim çözümü
Dersim Katliamı’nın mimarlarında İhsan Sabri Çağlayangil daha sonra uzun yıllar Türk Devletinin Dışişleri Bakanlığı’nı üstlendi. Yıllar sonra Kemal Kılıçdaroğlu, Dersim’de ne olup bittiği ile ilgili Çağlayangil ile bir görüşme gerçekleştirir. Çağlayangil, bugün Türk yetkilerinin “envanterimizde yok” dediklerini kimyasal silahın 1938 yılında envanterde olduğu ve Dersimlilere karşı kullandığını itiraf eder. Çağlayangil, kimyasal silah kullanımını şöyle anlatır: “Abdullah Paşa bu üç kişinin istisna edilmesine razı olamayacaklarını, üç kişinin de tesliminin gerektiğini beyan etti ve bu üç kişinin istisnasının sebebini sordu. Kürt, büyük bir samimiyetle dedi ki; ‘Bir kadının bir kocası olur. Siz bir hareket yapıyorsunuz burada, bu hareket gelir geçer. Buralar yine Kürt ağalarına kalır. O zamanlar bize zulmeder bu ağalar. Bizi kurtaramazsınız siz. Siz bütün Dersim’e hâkim olsanız, oraya devlet otoritesi girse, zaten biz ağaya kul olmayız. Ama siz yoksunuz. Bizim daimi muhatabımız ağa olduğu için ve kudret de onda olduğu için, bunlar da en büyük olduğu için sizin değil onların dediğini yapmaya mecburuz.’
Abdullah Paşa şimdiye kadar bu işin böyle olduğunu, fakat hükümetin bundan sonra kararlı olduğunu, Dersim’in de yurdun öbür parçaları gibi hükümetin otoritesinin cari olduğu ve hükümetin üstünde tek bir otoritenin bulunmadığı, ağaların lafına kapılmamasını, meseleyi tekrar tezekkür etmelerini söyledi. Bunlar kabul etmediler.
Sonra biz geri döndük, yeni mehil istendi. Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti.” (22 Ağustos 2010 Hürriyet)