Kürt kentlerinde polis ve askerlerin fail olduğu cinsel suçlar, ‘özel savaş politikaları’ görülüyor. İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, ‘Kürdistan’da çok sayıda kadın devlet güçlerince cinsel işkenceye uğradı ve hiçbir fail ceza almadı’ dedi
Nevin Cerav
Geçtiğimiz hafta Şırnak, Batman, Ağrı ve Antep’te 5 çocuğa yönelen cinsel taciz ve tecavüz vakaları gündemi oldukça sarstı. Olaylara yönelik tepkiler yükselirken, devletin uzman çavuşlarının da yer aldığı taciz ve tecavüz olayları, faillerin korunması, yetkililerin yaptığı istismarı savunan açıklamalar, dikkatleri bir kez daha iktidarın politikalarına çevirdi. Özellikle 7 Haziran 2015’ten bu yana bir devlet politikası olarak Kürt kentlerinde sistematik şekilde kadın ve çocuklar üzerinden uygulanan cinsel saldırıları, ilk bölümümüzde HDP Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit değerlendirdi. Kürt toplumunu çürütmek için boca edilen tecavüz politikalarını ayrıntılarıyla deşifre eden Koçyiğit, aynı yöntemlerin 1990’lı yıllarda da uygulandığına değindi. Dosyamızın ikinci ve son bölümünde Koçyiğit’in atıfta bulunduğu 90’lı yıllara bir bakalım istedik. Dönemin hafızalara kazınan iki önemli olayını bugüne ışık tutması amacıyla ele aldık. O yıllarda da bugünkü gibi gözaltında işkence ve tecavüze karşı mücadele yürüten hukukçu Eren Keskin’in değerlendirmelerine ve raporlarına başvurduk.
Faili meçhullerin sanığı
Yıl 1993. İktidarda Tansu Çiller’in başbakanlığında Doğru Yol ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti koalisyonu var. Mardin’deki faili meçhul cinayetler davasında 13 köylünün öldürülmesinden yargılanan Ankara Jandarma Bölge Komutanı olan Musa Çitil, tümgeneralliğe terfi edilmesinin ardından Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığı’na getiriliyor. O yıllarda Diyarbakır Derik Karakolu’nda onlarca işkence ve tecavüz vakaları yaşanıyor. Bu vakalardan biri de 29 Haziran 1993’te gözaltında tecavüze uğrayan 16 yaşındaki Ş.A. isimli çocuk. Ş.A., yaşadıklarını Ocak 1996’da dönemin feminist dergisi Pazartesi’ne anlatmış, olay Filiz Koçali ile Ayşe Düzkan’ın yaptığı haberle batıya da duyurulmuştu.
Gözaltında tecavüz
Ş.A. 29 Haziran 1993’te, 16 yaşındayken köylerine yapılan bir jandarma baskını sonrasında babası ve yengesiyle birlikte gözaltına alınarak Derik Jandarma Karakolu’na götürülmüş. Daha gözaltına alındığı ilk gün gözleri bağlı, tek başına bir odada bekletilirken bir kişinin kendisine tecavüz ettiğini söylüyor. Çok bağırmış, çok yalvarmış, çok korkmuş. Başkaları da gelecek, aynı şeyi yapacak sanmış. Üç gün sonra, köyüne yakın bir yerde serbest bırakılmış. Hiçbir hukuki kovuşturmaya da uğramamış. Yengesi, “Sana ne yaptılar, tecavüz mü ettiler?” deyince başına gelenleri anlatmış. Sonra ağabeyi, babası, akrabaları duymuş yaşadıklarını. Bütün köy duymuş, kimselerin yüzüne bakamaz olmuş. Hemen alelacele sözlü olduğu teyzesinin oğluyla evlendirilmiş.
Kızının adı ‘eziyet’
Gözaltında tecavüz saldırısından bir süre sonra hamile olduğunu anlayan A., babanın tecavüzcü mü yoksa eşi mi olduğunu bilemediği için bebeği doğurmakta kararsız kalmış. Devlet Hastanesi’nde yapılan testler sonucu babanın eşi olduğu belirlenince, ilk kızı dünyaya gelmiş; kızının adını Eziyet koymuş. Bölge savcılığına yaptığı suç duyurusuna bir karşılık alamayan A., aksine güvenlik güçlerince rahatsız edilmiş. Daha sonra köydeki bir avukatın yardımıyla, İnsan Haklan Derneği Diyarbakır Şubesi gönüllülerinin aracılığıyla Avrupa insan Haklan Komisyonu’na başvurmuş. Başvurusu nedeniyle hem kendisine hem de babasına güvenlik güçleri tarafından baskı ve tehditte bulunulmuş. Ama geri adım atmamış aile.
Türkiye’de beraat AİHM’de ceza
Başvuru zamana karşı bir yarışla gerçekleştirildiği için Ş.A, ayağında lastik terlikleriyle Strasbourg’daki Avrupa İnsan Haklan Komisyonu’nun karşısına çıkabilmiş ve Komisyon Ş.A’nın başvurusunu kabul etmiş. Musa Çitil, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) mahkum olduğu Ş.A. davasında 405 sorumludan biriydi. Ş.A’nın, 1993 Haziran’ında götürüldüğü Derik İlçe Jandarma Karakolu’nda tecavüze uğradığı için Türkiye’de açtığı davada yargılanan sanık Musa Çitil beraat etmiş ancak AİHM’de Türkiye aleyhine tazminat cezası verilmişti. Ş.A. yine Pazartesi Dergisi’ne verdiği röportajda, “Başıma gelenler benim suçum değil. Önceleri çok utanıyordum; şimdi utanmıyorum. Benim utanacak bir şeyim yok” diyerek cesur ve mücadeleci yönüyle hafızalara kazındı.
Hükümet başka politika aynı
1996-1997 tarihleri arasında iktidarda, Necmettin Erbakan liderliğinde Doğru Yol ile Refah Partisi koalisyonu var. Türkiye’de kadına yönelik şiddet, nedenleri ve sonuçlarına dair Birleşmiş Milletler Özel Raportörü, BM İnsan Hakları Komisyonu’na bir rapor sunuyor. Raporda; her ne kadar Türkiye’deki bütün kadınlar şiddet riski altında olsalar da Uluslararası Af Örgütü’nün, belirli ayrımcılık kalıpları nedeniyle devlet görevlilerinin şiddetine maruz kalma konusunda, özellikle güneydoğu bölgesinde yaşayanlar olmak üzere Kürt kadınlarının ve hükümet ya da ordu için kabul edilemez siyasi görüşlere sahip kadınların, daha yüksek bir risk altında olduğundan kaygı duyduğu yer alıyor. Uluslararası Af Örgütü’ne ulaşan raporlar ayrıca, devlet güvenlik güçlerinin cinsel şiddetine uğradığını bildiren kadınların çoğunluğunun Kürt ya da ordu veya hükümet için kabul edilemez siyasi görüşlerini dile getiren kadınlar olduğunu gösteriyor.
Türkiye’nin ‘Utanç Davası’
Yıl 2002. İktidarda bu kez Abdullah Gül’ün başında olduğu AKP var. Mardin’de, o tarihlerde 13 yaşında olan N. isimli çocuğun iki kadın tarafından para karşılığı erkeklere satıldığı haberi düşüyor kamuoyuna. Aralarında Kaymakamlık yazı işleri müdürü, kentin esnafları ve bir yüzbaşının da bulunduğu 26 kişi tarafından tecavüze uğrayan N., Türkiye tarihine bir “utanç davası” olarak geçti. Cinsel saldırıların ortaya çıkmasıyla tecavüzcüler ile 2 kadın hakkında dava açıldı. Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava yaklaşık 10 yıl sürdü. Dava sonunda 24 sanığa alt sınırdan 5 yıl ceza verildi ve bu ceza ‘iyi hal’ indirimiyle 4 yıla kadar düşürüldü. Sanık 2 kadına ise 9’ar yıl hapis cezası verildi. Yargıtay, kararı kısmi olarak bozarak, yeniden görülmesi için dosyayı Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Yargıtay’ın bozma kararından sonra mahkeme, 16 Ocak 2013’te sanıklara 5 ila 9 yıl arasında değişen hapis cezaları verdi. Yargıtay 14. Ceza Dairesi ise 15 Ocak 2014 tarihli kararıyla cezaları onadı.
Mahkeme ‘Rızası vardı’ dedi
Yaşadığı işkencelerin ayrıntılarını, kendisini toparlaması yıllar süren ve bu olayı tamamen unutmak isteyen N.’yi korumak adına hatırlatamıyoruz. Fakat, davayı gören 1. Mardin Ağır Ceza Mahkemesi’nin alt sınırdan verdiği cezaları, 13 yaşındaki N. için kendi rızasıyla birlikte oldu şeklinde açıklamasını ve Yargıtay’ın da bu kararı onadığını söylemezsek olmaz. Üstelik N.’nin olayın ardından devlet korumasına alındıktan sonra defalarca ameliyat olduğunun bilinmesine rağmen.
Devlet aklı 90’lara geri döndü
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin: Kürt kentlerinde özellikle 90’lı yıllarda kadın ve çocuklara uygulanan cinsel saldırıları, o dönem yoğun şekilde bu davalarla ilgilenen Eren Keskin’e sorduk. İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı olan Keskin, 1997 yılında kurdukları Gözaltında Taciz ve Tecavüzlere Karşı Hukuki Yardım Bürosu aracılığıyla da devletin cinsel şiddetine maruz kalan kadınlar ile trans kadınların haklarını savunuyor.
Keskin, Şırnak, Batman, Ağrı ve Antep’de uzman çavuşların yer aldığı cinsel suçlarla ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor ilk elden: “Özellikle Kürdistan’da çok sayıda kadın devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye uğradı ve hiçbir fail ceza almadı bugüne kadar. Şırnak’taki olayda fail uzman çavuş tutuklandıysa ve soruşturma açıldıysa bu bugün kadınların mücadelesi ve sosyal medyadan gösterilen tepkilerin sonucudur. Fail tutuklansa da ceza alacağı anlamına gelmiyor, nitekim Batman’daki saldırı faili uzman çavuş serbest bırakıldı. Yine de en azından soruşturma açılması bile önemli. Çünkü özellikle de fail devlet güçlerinden biri ise her zaman bir cezasızlık söz konusu.”
‘İç hukuktan ceza çıkmıyor’
90’lı yıllarda bölgede yüzlerce hak ihlali, faili meçhul cinayetler, işkence ve cinsel saldırı vakaları yaşandığı kamuoyuna yansıyan birçok haberle ortaya çıkmıştı. 1997 yılından bu güne kadar Gözaltında Tacize ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu aracılığıyla kendilerine 700’e yakın kadının başvurduğu bilgisini paylaşan Eren Keskin, bu kadınların çok büyük bir bölümünün Kürdistan’da devlet güçleri tarafından cinsel işkenceye uğramış kadınlar olduğunu söylüyor. Diyor ki; “Devlet güçleri tarafından cinsel işkence gören kadınların faillerinin hiçbiri bugüne kadar ceza almadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) cezalar çıktı ama hiçbiri iç hukukta cezalandırılmadı. Bu açıdan bizim için bu olaylar yeni değil maalesef. 90’lı yıllarda çok yoğun uygulanan yöntemler bunlar. Hatırlarsanız Batman o yıllarda bir intihar şehriydi. Batman’daki bütün kadın intiharların arkasından da cinsel saldırılar, işkenceler çıkıyordu. O nedenle bugün yine devlet aklının geriye dönmesiyle yine bu tarz olaylar duymaya başladık.”
‘Bu savaş politikası’
Çatışmaların yaşandığı bütün coğrafyalarda kadına ve çocuklara yönelik taciz ve tecavüz saldırılarının bir savaş politikası olarak uygulandığına dikkat çeken Keskin, “Bölgede yaşanan cinsel saldırılar münferit olaylar değil. Özellikle de devlet güçlerinden failler bu suçları ‘Ben devletim, bana bir şey olmaz’ düşüncesiyle işliyor. Bu kadar özgür hissediyorlar kendilerini. Şu anda bölgede yaşanan taciz ve tecavüz saldırılarını bu açıdan değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Baskının arttığı dönemlerde kadına yönelik devlet şiddeti de açıktan yükselişe geçiyor. Şu anda da öyle bir süreç yaşıyoruz. Bütün bunları devletin o çözümsüzlük politikalarıyla birlikte ele almak gerekiyor. Devletin şiddeti aşırı derecede meşrulaştırdığı bir dönem yaşıyoruz” ifadelerini kullanıyor.
Mücadele alanı boşaltılıyor
Son dönemde iktidarın kadına ve çocuğa yönelik şiddeti, cinayetleri ve cinsel saldırıları arttıran politikalarını da eleştiren Keskin, “Kadınların anayasası niteliğinde sayabileceğimiz İstanbul Sözleşmesi’nden imzanın geri çekilme tartışmasının yapılıyor olması bile son derece vahim. İçişleri Bakanı, altına imza attığı İstanbul Sözleşmesi için ‘Lime lime edin diye talimat verdim’ diyebiliyor. Bunlar şiddeti daha da arttıran şeyler” diyor.
Ceza infaz yasasını da eleştiren Keskin, son olarak şu tespitlerde bulunuyor: “Ceza infaz yasasıyla suç işleyen, suça eğilimli erkeklerin bırakılmasıyla kadın cinayetlerinde artışlar oldu. Oysa Rosa Kadın Derneği’ne, TJA’ya yönelik operasyonlarla çok sayıda kadın gözaltına alındı, birçoğu tutuklandı. Bu kadınların hepsi kadın cinayetleriyle, şiddetle mücadele eden kadınlar. Yani bu alanda mücadele veren kadınları tutukluyorlar ve mücadele alanını boş bırakıyorlar. Bu uygulamaların hepsi birbiriyle bağlantılı.”
Faillerin çoğu polis ve asker
Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu, her yıl gözaltına alınan kadınların cinsel saldırı ve taciz olaylarına ilişkin İstatistik Raporu açıklıyor. Büro’nun kurulduğu 1997 yılından 31 Aralık 2019 yılına kadar elde ettiği verilere göre 105 kadın cinsel tacize, 544 kadın ise cinsel saldırıya maruz kaldı.
* 4 kadın tecavüze uğradıktan sonra intihar etti.
* Bir kadın işkence sonucu öldürüldü.
* 14 yaşındaki bir kız çocuğu tecavüze uğradıktan sonra akrabaları tarafından ‘namus temizleme’ gerekçesiyle öldürüldü.
* Bir kadın işkencenin uzun vadeli etkisi sonucu Aralık 1999 tarihinde öldü.
* Kayıtsız gözaltında taciz ve tecavüz sayısı 24.
* Basın yoluyla cinsel taciz sayısı 1.
* İşkence sonucu bebeğini düşüren kadın sayısı 11.
* 3,5-10 yaşlarındaki çocuklarıyla birlikte işkenceye maruz kalan kadınların sayısı 17.
* Tecavüze uğradıktan sonra hamile kalan kadınların sayısı 7 ve zorla bekâret kontrolüne maruz kalan kadın sayısı 5.
* Bu verilere göre raporda suç işleyen faillerin toplam dağılımına bakıldığında, 389’unun polis, 125’inin jandarma ve asker, 33’ünün özel tim, 22’sinin korucu ve 66’sının da infaz koruma memuru olduğu görüldü.
BİTTİ
*Dosyanın birinci bölümü için tıklayınız