Barış analarına hakaret eden, Beyaz Tülbentli anaları yerde sürükleyen, tutuklu ailelerine cezaevi önlerinde eziyet yapan, Cumartesi Anneleri’ne saldıran ve yapmadık hakaret bırakmayan, çocuklarının kemikleri mezarlıktan çıkarılan ve mezarlıkları yakılıp yıkılan aileleri süründüren zihniyet şimdi HDP önünde oturan ailelerin seviciliğini yapıyor. Devletin Kürt politikası nedeniyle gurbette yaşamını yitiren büyük sanatçı Ahmet Kaya bu tür durumlar için ‘Bu ne yaman çelişki anne’ demişti.
Kayyumlara karşı direnişi provoke etmek, İstanbul seçimlerini AKP’ye kaybettiren HDP’den intikam almak için böyle bir oyun oynanmaktadır. Bu, halkın, sivil toplum ve ailelerin değil; doğrudan bir devlet eylemidir. Afrin’e asker gönderirken nasıl ki herkes toplanıp Hatay’a gönderildiyse; şimdi de HDP binası önüne gönderilmektedir. Amaç HDP’yi kriminalize etmektir. Zaten Süleyman Soylu, ‘HDP gençleri dağa gönderiyor’, diyerek kapatılmasının önünü açmıştır. Herhalde savcılar İçişleri Bakanı’nın bu söylemini bir ihbar ve suç duyurusu olarak kabul ederler. Bilindiği gibi partiler kuruluşunu İçişleri Bakanı’na bildirir. İçişleri Bakanı ‘HDP gençleri dağa gönderiyor’, diyerek mahkemelere açık hedef göstermiştir.
Yarısına yakını, PKK’nin elinde olan asker ve polislerin ailesi olan bu grubun polis ve MİT tarafından açıkça yönlendirildiği ve HDP’nin önüne getirildiğini bizzat orada oturan aileler söylüyor. Hiçbir olay, protesto ve yürüyüş bu 15-20 ailenin HDP önünde oturması kadar yansıtılmadı. Tüm yandaş basın bu olayı köpürtmekle meşgul. Tarihi bir eylem gibi gösterilmeye çalışılıyor. Halbuki Kürtler on yıllardır büyük baskı, zulüm ve acı içinde, ancak basın bunu vermiyor. Çünkü bu baskılar devletin asker ve polisi tarafından yapılıyor. Devletin asker ve polisinin yaptığı baskılara karşı Kürtler on yıllardır yürüyor. Basın, bu eylemleri ya görmezlikten gelmiştir ya da olumsuz göstermek için vermiştir.
‘PKK’yi bu eylem boğacak’ deniyor; böylece bu oturma eyleminin asker ve polisin 40 yıldır yürüttüğü savaşın bir parçası olduğu itiraf edilmiş oluyor. Sorunları çözme değil de bastırma anlayışı bir daha ortaya konuluyor.
40 yıldır asker ve polis PKK’ye, dağdaki silahlı güçlere karşı savaş yürütüyor. Her türlü silah kullanılıyor. Peki sorun çözülüyor mu? Çünkü sorunun kaynağı Kürt sorunu. Kürt sorunu çözülmeden bu tür olayların son bulmadığını yüz yıla yakındır görüyoruz. O zaman insanların dağa çıkmayacağı, eline silah almayacağı bir Türkiye yaratmak lazım. Ortadoğu’da savaşlar ve çatışmalar son bulmuyor. Neden? Çünkü demokrasi yok, sorunlar demokratik yöntemlerle çözülmüyor; silahla, zorla, baskı ile bastırma yoluna gidiliyor. Tüm bunlar bize bir tecrübe değil mi? Doğru yolu göremiyor mu? O zaman sorunları kaynağında çözmek yerine sürekli sonuçlarla uğraşmak neden?
Aslında Türkiye dönüp dolaşıyor 40 yıl önceki noktaya geliyor. Özal da 15 Ağustos 1984’te eylemler başladığında ‘üç buçuk eşkıyadır kısa sürede bitireceğiz’ demişti. Ancak sorunun askeri yöntemlerle, özel savaş yöntemleriyle çözülemeyeceğini anlayınca politik çözüm arayışına yönelmişti. Özal böyle düşününce yaşamından oldu. Şimdi iktidarda olanlar Özal’ı katledenlerle aynı anlayıştadır. Aslında bu 12 Eylül dönemi ve 1990’lı yıllardaki anlayıştır. Sorunları politik yollardan çözme değil, zapturapt altına alarak çözme anlayışı devrededir. HDP önüne oturtulanlar da bu savaş politikasının süsü ve örtüsü olarak kullanılmaktadır.
HDP yıllardır Kürt sorununun demokratik siyasal yollardan çözümü için çalışmaktadır. PKK Önderi de İmralı’da Kürt sorununun demokratik müzakere ile çözülebileceğini vurgulamıştır. ‘Devlette çözüm anlayışı olsun bir haftada bu sorunu ortadan kaldırırım’, demiştir. Ama devlet bunlara kulak tıkamıştır. İmralı’daki görüşmeleri seçim siyasetine alet etmek isteyen iktidar; şimdi de HDP’nin önüne oturan aileleri savaş politikasına alet etmektedir. Böylece orada oturan aileler barışa değil savaş politikasına hizmet etmiş oluyorlar. Niyetleri ne olursa olsun şu anda hizmet ettikleri budur. Zaten en fazla da Süleyman Soylu tarafından sevilmeleri bu nedenledir.
HDP’nin dağa gençleri gönderdiği bir yalandır. Hatta PKK’liler HDP’yi ortada olmayan barış ve çözüm konusunda gençleri ve toplumu beklentiye soktuğu için eleştirmektedirler. Nitekim PKK askeri güçlerinin sorumlusu şehirlerdeki çatışmalar döneminde HDP’lilerin olumsuz rol oynadığını, direnişi zayıflattığını söylemiştir. Doğru olan da bu söylemlerdir. Çünkü gençleri dağa gönderme konusunda HDP için açılmış ve ceza verilmiş bir dava yoktur. Geçmiş dönemde en fazla suçlanan HDP eski eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın tüm açılan davalardan beraat etmesi bunun kanıtıdır.
HDP önünde oturanların yarıya yakını PKK’nin elinde bulunan asker ve polislerin aileleridir. Eskiden asker ve polisler için hiçbir siyasi partiye bağlı olmayan İHD ve Mazlum-Der gibi insan hakları örgütleri aracılık yapardı. HDP’den önceki DTP ve diğer partiler ise yardımcı olurdu. Şimdi bu aileler HDP’ye yönelik bir provokasyon parçası olarak baltayı kendi ayaklarına vuruyorlar. İHD’nin aracılığıyla çocuklarını alabilecekken bu fırsatı kaçırmış olabilirler. Belki de devlet içinde birileri bu çocukların ailelerine ulaşmasını istemiyordur. 2007’de PKK’nin elindeki asker ve polisler bırakıldığında bir hükümet yetkilisi ‘keşke ölselerdi’ diyerek bırakılmalarından rahatsız olmuştur.
AKP-MHP hükümeti sonuna kadar savaş politikası yürüttüğünden asker ve polislerin bırakılması için bu ailelerin ve İHD’nin girişimlerine şimdiye kadar cevap vermemiş, yardımcı olmamıştır. Çünkü dertleri bu asker ve polislerin serbest bırakılması değildir. ‘PKK’nin propagandası olur, devlet muhatap almış olur’ diye asker ve polislerin bırakılmasını istememektedirler. Bir taraftan ‘HDP çocukları dağdan getirsin’ derlerken, diğer taraftan da ‘HDP PKK’yle ilişkisini koparsın’ demektedirler. Bu yaklaşımlar bile zaten amacın ne olduğunu ortaya koymaktadır.
Şu anda zindanlarda yüzlerce tutuklu hasta ve ölümü bekliyor. Bu asker ve polis aileleri çocuklarına ulaşmak istiyorsa zindanlardaki hasta tutsakların bırakılması için de eylem yapmalıdır. Bunu yaparlarsa çocuklarına kavuşma istemlerinin bir inandırıcılıkları olur.
Barış iki taraflı bir olaydır. Kürt tarafı hazırdır, hazır olmayan ise devlet tarafıdır. PKK lideri bunu avukatlarıyla görüşmesinde dile getirmiş ve tüm kamuoyuyla paylaşmıştır.