Depremin en yoğun vurduğu yerlerden biri de Kahramanmaraş ili ve ilçesi Pazarcık oldu. Sadece Pazarcık ilçesinde resmi ölü sayısı 650 civarında ancak resmi olmayan rakamlar bu sayının binin çok üzerinde olduğu yönünde.
On ili yoğun olarak etkileyen depremin ilk üç gününde devletin ortalarda görülmediğine şahit olduk. İlk üç gün enkaz altında kalan insanları yakınları ve halk kurtarmıştır. Devlet üçüncü günün sonrasında sadece merkezlerde bazı çalışmalar gerçekleştirirken, ilçelere telefon dahi edememiştir. Ama daha kötüsü, onuncu günde dahi köylerde devletin yardımlarına dair yoksunluk hala yoğun olarak devam etmekteydi.
Bu tabloda köylere elini uzatarak büyük bir boşluğu doldurmaya odaklanan Pazarcık Kriz Koordinasyon Merkezi on gün boyunca etkili bir dayanışma örgütledi. Koordinasyonun en temel farklılığı birçok koordinasyon merkezinde gerçekleşen kaotik duruma izin vermeyen, stokçuluğun ve suiistimalin de önüne geçen bir sistem oluşturmasıydı.
Bu sistem ve anlayış, ihtiyaç sahiplerinin koordinasyon merkezine gelmesini değil, koordinasyon gönüllülerinin köylülerin bulunduğu yere giderek, ihtiyaçları belirleyip, depremzedelere ulaştırma olarak kendini göstermişti.
Koordinasyonu sekiz çalışma birimi olarak örgütleyen ve sorumluluk alanlarını belirleyen gönüllüler, tüm gelen yaşamsal ihtiyaçları kapalı ve farklı alanlarda reon biçiminde düzenleyerek, hem takibini kolaylaştırmış hem de erişim hızını artırmıştı.
Gönüllüler sadece on gün içerisinde Pazarcık Kriz Koordinasyon Merkezi’nden ihtiyaç sahiplerinin yaşadığı alanlara otuzdan fazla tır dolusu ihtiyaç malzemelerini ulaştırmıştı.
Koordinasyon, depremzedelere sadece eşya ulaştırarak bir dayanışmayı değil, aynı zamanda onların yaşadığı köylere giderek bulundukları yerlerde bir insani ziyareti gerçekleştirmiş, acılarıyla hemhal olmuş, dostane ilişkileri geliştirerek bir ezberi bozmuştur.
Devletin bir çadır dahi ulaştıramadığı yüze yakın köye bir defa değil birkaç defa giden bu koordinasyon, bir halk örgütlenmesiydi.
Bu kriz koordinasyon merkezinin özgünlüğü ve etkisi kısa sürede yüzlerce köye ulaşmış, insanların güvenle dayanışma malzemesi gönderebileceği bir koordinasyon merkezi olmuştu. Tüm Türkiye’den hatta Avrupa’dan koordinasyona ulaşan yardım malzemesi dolu tır sayısı artmaya başlamıştı. Bu özgünlüğü sonunda Birleşmiş Milletler’e danışmanlık yapan bağımsız kurumlar da fark etmiş ve koordinasyon merkezini ziyaret ederek izlenimler yapmış, çalışmaların çok etkili olduğunu kayıt altına almışlardı.
Böylesi disiplinli ve koordineli bir sistem üzerine kurulmuş koordinasyonun halk örgütlenmesi olarak gerçekleşiyor olması, belki sosyal bir devlette bir teşekkürü alabilirdi ancak elbette faşist devletin takdiri, onuncu günün sonunda kayyum olmuştu.
Pazarcık Kriz Koordinasyon Merkezi’ne devlet on gün tahammül edebildi ve devletin yapamadığını yapan halk örgütlenmesine kayyum atadı.
Kayyumu atayan kişi Kaymakam Mustafa Hamit Kıyıcı tehditlerini savurmaktan da kaçınmamıştı. İktidarın kılıcını kuşanmış, önünde her geçen gün dayanışmayı büyüten, acıları saran bu halk örgütlenmesini budamaya gelmişti.
Halkın en zor zamanında dahi devlete muhtaç olmadığının açığa çıkması devletin korkulu rüyasıdır. “Devleti olmayan bir halkın perişan olacağı”na yönelik yaratmış olduğu sanal algının yıkılmasına izin vermemek üzere elinde kalan tek şey gasp, yani kayyumdur. Pazarcık’ta olan şey devletin sabahtan akşama kadar pompaladığı “böylesi büyük bir felaket ile hiçbir devlet baş edemez” algısının yıkılmasıdır.
Böyle kaotik bir süreçte sadece on günde koordine olabilen politik bir halk örgütlenmesinin yarattığı etkinin seviyesini gelen kayyum saldırısından da anlayabilmek mümkündür. Halkın gönüllülük esasıyla, kolektif akıl ve örgütlenmesinin devletin yapamadığı birçok şeyi yapabildiğinin görülmesi bir yanıyla insanların temel bir ezberinin bozulmasına neden olmuştur. İşte devlet için büyük tehlike burada yatmaktadır ya da tersinden; insanlığın kurtuluş fikri ve sırrı buradadır.
Devleti kıstırdığımız yer, kayyum atamak zorunda kaldığı nesnelliktir.
Halk örgütlenmesi üzerine inşa edeceğimiz dayanışma zeminleriyle bugünden yarını kurmaya deprem bölgelerine ulaşmaya devam etmeliyiz.
Çare; devlet değil, halk örgütlenmesidir.