Ne zaman Filistin sorunu ve İsrail devletinin Apartheid politikaları ülke gündemini belirlese, o zaman Almanya’nın emperyalist devlet aklının reformist solun kılcal damarlarına dek nasıl sızdığı ve ruhunu ne denli zehirlediği ortaya çıkıyor. Zaten devrime olan inancını çoktan yitirmiş ve enternasyonalizmi muğlak bir “insan hakları” söylemine indirgemiş olan reformist sol Almanya’nın ikinci sosyal demokrat partisi olma yolunda ilerliyordu. Savaş karşıtı programı ve üyeleri arasında radikal solcuların da olması, partinin sağa kaymasına engel olacağını düşündürüyordu. Ancak son gelişmeler partinin devlet aklına teslim olduğunu kanıtladı.
F. Parlamento Seçimlerine liste başından aday gösterilen Dietmar Bartsch geçenlerde yaptığı bir söyleşide “tarihsel sorumluluk” gerekçesiyle İsrail’e silah satılmasını savundu ve bu perşembe Berlin’de yapılan “İsrail ile dayanışma mitinginde” CDU’lu, SPD’li, FDP’li ve Yeşil siyasetçilerle birlikte konuşmacı olarak yer aldı. Böylelikle reformist Alman solu, “Antisemitizm ile mücadele” adına Alman emperyalizminin Ortadoğu politikalarına ve Netanyahu hükümetinin savaş suçu sayılabilecek saldırganlığına en üst düzeyde sahip çıktığını kanıtlamış oldu.
Aynı şekilde Alman emperyalizminin her zaman can simidi gibi sarıldığı “Almanya tarihiyle hesaplaştı” söyleminin yeniden üretimini de desteklemiş oldu. Bu içi boş ve toplumsal gerçeklere uymayan efsane, çoğunluk toplumunun merkezine yerleşik Antisemitizmi, ırkçılığı ve destek bulan emperyalist yayılmacılığın üstünü örtmek için kullanılmakta. Şimdi de Almanya’nın stratejik partneri Türk devletinin güdümündeki ırkçı, İslamist ve faşist örgütlenmelerin Filistin mitinglerini diskredite eden Yahudi düşmanlığı, bu efsaneyi “Antisemitizm ihraç edildi” söylemiyle desteklemeye yaramaktadır. Filistin dayanışmasının ve enternasyonalist solun Türk örgütlerinin Yahudi düşmanlığını ve faşistlerin mitingleri kullanmaya çalışmalarını eleştirmelerine ise tek kelimeyle değinilmemekte, enternasyonalistlere “Antisemitik sol” karalaması yapılmaktadır. Reformist sol işte buna da ortak olmaktadır.
Bırakın Marksist öğretiyi, Romalı şair Vergil’in yaklaşık iki bin yıl önce yaptığı “şeylerin nedenlerini tanımak” uyarısını dahi kaale almayan reformist Alman solu, hükümete ortak olma hayalleriyle emperyalist devlet aklının kendisini zehirlemesine izin veriyor. Aslında bu, partiye hâkim olan akımların uzun zamandır dayattıkları ve NATO’yu, müdahale savaşlarını, yayılmacılığı ve askeri-sınai kompleksin çıkarlarını parti programına yerleştirme çabalarının devamı olan bir süreçtir. Görüldüğü kadarıyla iç politikada Sahra Wagenknecht’in sağcı popülizmi ile dış politikada Transatlantikçi yaklaşımlar parti çizgisini belirleyen faktörler olmuşlardır. Parlamentodaki yegâne “barış partisi” olmakla övünen Sol Parti, bir zamanların “pasifist partisi” olan Yeşillerin izini takip etmektedir. Ancak yolun sonunda ne olacağını görmek için Yeşillere değil, SPD’ye bakmak yeterlidir. Oy ve üye kaybı şimdiden bunu göstermektedir.