DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin, Devlet Bahçeli’nin açıklamalarından Erdoğan, MİT ve Dışişleri Bakanı’nın haberdar olduğunu belirterek, Kürt sorunun çözümüne dair yürütülen tartışmaların açık ve şeffaf olması gerektiğini ifade etti
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de Meclis’in yeni yasama yılı açılışında DEM Parti Eş Genel Başkanlarının elini sıkması sonrası Kürt sorununun çözümüne dair başlatılan tartışmalar sürüyor. Kürt tarafı özellikle sorunun çözümü için İmralı tecridinin kaldırılmasını ve çözüm için bir yol haritasının kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini belirtiyor.
DEVA Partisi Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı İdris Şahin, konuya dair Mezopotamya Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu. Aynı zamanda 2013-2015 yılları arasındaki süreçte de aktif rol alan Şahin, Devlet Bahçeli’nin söz konusu çıkışını kavrayamadıklarını söyledi. Şahin, Devlet Bahçeli’nin, 1 Ekim’den bu yana hal ve davranışlarıyla farklı bir misyon çizdiğini belirtti.
Şahin, Bahçeli’nin 2013-2015 yılları arasındaki süreçte bakış açısını çok iyi bildiğini de söyleyen Şahin, “Sayın Erdoğan’ın, ‘Ne Kürt sorunundan bahsediyorsunuz, Kürt sorunu mu var’ noktasına geldiği çizgiyi de biliyoruz. Ama bu çizgiye gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de Sayın Bahçeli’yle olan birlikteliği ve yol arkadaşlığıdır” dedi.
‘Çözümün adresi Meclis’
DEVA Partisi’nin Kürt sorununa yaklaşımını, “Temel hak ve özgürlük sorununu” olarak niteleyen Şahin, Kürt sorununa dair atılması gereken adımların hiçbir şekilde pazarlık konusu yapılmaması gerektiğini söyledi. Gelinen aşamada toplumun büyük bir kısmının, Kürt sorununun varlığını kabul ettiğini dile getiren Şahin, çözüm için demokratik siyaset zeminini ve Meclis’i adres gösterdi.
‘Bahçeli’nin literatüründe umut hakkı yok’
Bahçeli’nin, Kürt sorununun çözümüne dair yaklaşımının “şarta” bağlı olduğuna dikkat çeken Şahin, “Diyor ki ‘İmralı’daki gelecek, gerekirse buradan silahları tamamen kaldırdığını ve terörü sonlandırdığını DEM grubunda ifade edecek.’ DEM grubunda bunları ifade edebilmesi için önce yasal bir kısım düzenlemeler gerekir. Terörle Mücadele Kanunu’nda, İnfaz Yasası’nda bir kısım değişiklikler. Ve Bahçeli’nin zikrettiği Umut Hakkı’na ilişkin de… Sayın Bahçeli’nin literatüründe böyle bir kavramın olduğuna inanmıyorum.
“Bu akıl kimin aklıdır?” diye soran Şahin şöyle devam etti: “İktidar bir süreç yürütüyor ve iktidar ortağı olarak bunu Sayın Bahçeli tarafından dile getirilmesini mi istiyor? Yoksa devletin kurumlarında bu konular tartışılmış, görüşülmüş, bir devlet aklı olarak mı ortaya konuluyor iktidarın ortağı tarafından? Bu konuda bizim kafamızda soru işaretleri var. Çünkü eskiden devletin ciddi kurumları vardı. Bu kurumların süzgecinden geçirilmesi gerekiyordu” dedi.
Söz konusu konuşmaların önce Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu’nda gündeme getirilmesi gerektiğini aktaran Şahin, “Öyle olmalıydı ki bunu bir devlet projesi olarak takdim edebilelim” diye de ekledi.
‘Süreç şeffaf yürütülmeli’
Erdoğan’ın Bahçeli’nin açıklamalarından haberi olmadığına dair medyada yer alan spekülasyonlara işaret eden Şahin, Erdoğan’ın Dışişleri Bakanı’nın ve MİT Müsteşarının konudan haberdar olduğunu düşündüğünü ifade etti.
Ömer Öcalan’ın İmralı ziyaretine değinen Şahin, “Öcalan’ı ziyarete giden Ömer Öcalan’ın, kamuoyuna takdim ettiği cümlelerde de görüyoruz. Diyor ki ‘Şiddet ve çatışma ortamını sona erdirmek istiyorsanız, hukuken ve demokratik olarak bir adım atılmasını istiyorsanız şu koşulların yerine gelmesi lazım.’ Öcalan’ın öne sürdüğü koşullar nedir? Öcalan’la bu görüşmeyi yapanların ortaya sundukları koşullar nelerdir? Bizim bu çerçeveyi toplum olarak bilmemiz gerekiyor. Çünkü bu meselenin çözüm adresi Türkiye Büyük Millet Meclisi. Bu süreç yürütülecekse şeffaf bir şekilde yürütülmeli” dedi.
“Bu meselelerin çözümünde demokratik hakları eksiksiz olarak vatandaşın kullanabilmesi şarttır” diyen Şahin, bu konuda Anayasa’da ve yasalarda bir kısım adımlar atılması gerektiğini dile getirdi.
‘Ne tür somur adımlar atılacak?’
Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği grup toplantısında “Hamaset” yaptığını söyleyen Şahin, “Sayın Bahçeli’nin açıklamalarını ete kemiğe büründürecek olan, yürütmenin başında olan Sayın Erdoğan’ın kendisi. Sözün tükendiği yerdeyiz. Ne tür somut adımlar atılacak, bunu kamuoyuyla paylaşmalarına uygun olacağını düşünüyoruz” dedi.
Neden Bahçeli?
İktidarın kamuoyu nabzını ölçtüğünü düşünen Şahin, açıklamaların neden Bahçeli tarafından yapıldığını da şu cümlelerle anlattı: “Sayın Bahçeli’nin açıklaması biraz paratoner görevi görüyor. Kürt sorunu dediğimiz sorun nasıl bir sorun ki? Öyle büyük bir ekmek ki bundan istifade etmeyen yok. Ye ye bitmiyor. Kürt siyasetinde de önemli bir isim olan, 3 dönemde de milletvekili yapan bir abimiz, kendisi de Kürt bana dedi ki, ‘Bu işten en fazla karlı çıkanlardan biri de MHP’dir’. Yine de en uçtakinin bu tür bir söylemle ortaya çıkmış olması son derece kıymetli. Biz de Deva Partisi olarak diyoruz ki; bu işin gerçekleşme ihtimali yüzde 10 bile olsa son derece değerli ve kıymetli buluyoruz.”
‘Bahçeli ilk defa dahil oluyor’
Bahçeli’nin 40 yıllık siyasi geçmişi boyunca ilk defa çözüme dahil bir irade ortaya koyduğuna dikkat çeken Şahin, Erdoğan’ın ise 2005’ten bu yana Kürt sorununa dair belirli süre aralıklarıyla yaptığı açıklamalara atıfta bulundu. Şahin, “2005’te farklı bir açıklama yaptı. 2008 Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, 2009 Oslo Süreci, 2013’teki Çözüm Süreci. 2014’te yine Diyarbakır’da Barzani ile yapmış olduğu konuşma. Ondan sonra da 7 Haziran’dan sonraki süreç içerisinde periyodik olarak Sayın Erdoğan’ın geldiği noktalar görülüyor. ‘Ne Kürt sorunu ya? Nereden çıkartıyorsunuz? Kürt sorunu falan yok’ diyebilecek bir pozisyona geldi. Ama şimdi tekrar bu işin içini doldurabilir mi? Ama Sayın Bahçeli ilk defa bu yola girdiği için bunun ne kadar samimi ne kadar gayri samimi olduğunu ölçebilecek bir alet henüz elimizde yok” diye konuştu.
‘Meclis topyekün mücadele etmeli’
Kürt sorununda Anayasal çözüm için Meclis’in “Topyekün” bir mücadele vermesi gerektiğine işaret eden Şahin, “Referanduma götürebilecek çoğunluğa MHP ve DEM aynı zamanda destek verirse ulaşabilir. Ama referanduma götürmeden 400’ün üstünde bir sayısal çoğunluğa ulaşabilmesi için Meclis’te diğer siyasi partilerin de desteğine ihtiyaç var. Sadece iktidar ortakları ve DEM bu işe yetmiyor. Bu nedenle süreci bir gözlemlemek lazım” diye belirtti.
‘7 Haziran seçimlerinde Erdoğan’ın istediği olmadı’
2013-2015 yılları arasında gerçekleşen müzakere sürecindeki deneyimlerin önemine dikkat çeken Şahin, “Kürtler, ‘Ben bu ülkenin eşit, adil bir yurttaşı olarak gönül huzurunda yaşayamıyorum’ diyor. Bunu ayrı bir zaviyede değerlendirip, çözüm sürecinde ona göre çözüme kavuşturmak gerekirdi. Oysa biz o günkü süreçte bunların ikisini bir torbaya doldurduk, ağzını bağladık. ‘Aman efendim her şey iyi gidiyor’ derken, bir çırpıda bakmışsınız ki hendekler kazınmış. ‘Ne Dolmabahçe Mutabakatı ya? Dalga mı geçiyorsunuz? Benim iradem yok. Bir tarafta hükümet, diğer tarafta bir siyasi parti grubu var. Böyle çözüm mü olur’ diyen bir irade ortaya çıkmış. Bunun da tetikleyicisi olarak ben şahsım adına şu anda gördüğüm manzara, 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını görüyorum. O günkü şartlarda Sayın Erdoğan’ın istediği sonuçlar tecelli etmeyince sandıkta, bunu da bir gerekçe göstererek Sayın Bahçeli’yi yanına aldı ve daha otoriter bir yapıyı Türkiye’de tesis etti” ifadelerini kullandı.
‘Toplumu dahil edilmeli’
Kürt sorununa dair yürütülen herhangi bir sürecin toplumdan kopuk bir biçimde sürdürülemeyeceğini aktaran Şahin, katılım kanallarının açık bırakılması gerektiğini söyledi.
Şahin, 2013-2015 sürecinde bu konuya dair ilgili tüm kanallarla iletişim yürütüldüğünü şöyle anlattı: “Parlamento olarak önce şehit ve gazi ailelerini ikna için gittik. Onlardan aldığınız reaksiyonla yine dağda kalmış uzunca süre, cezaevinde içeride kalmış olanları dinledik. Sivil toplumu dinledik. Bu ayrışma alanlarını ortaya koymak çok kolay ama birleşme noktalarını bulmak çok çok zor. O yüzden bu kimlik siyasetinde siz çözümü sadece ‘ben yukarıdan yaptım, siz aşağıdan uygulayacaksınız’ demekle gerçekleştiremezsiniz. Toplumun değişik kesimlerini bu olayın bir paydaşı haline getirmek ve şeffaf bir süreç yürütmek zorundasınız.”
Şahin, ana muhalefet partisi olan CHP’nin de sürece mutlaka dahil edilmesi gerektiğini dile getirerek, “Şu an itibariyle bir tarafta adres olarak DEM’i parlamentoda gösteriyor, öbür tarafta da DEM ile CHP iş birliğini şeytanlaştırıyorlar. Bunu da kayyım atamalarıyla ve diğer uygulamalarla yapıyor. O nedenle diyoruz ki; ne kadar sahici, henüz onu ölçecek bir alet bulamadık” dedi.
‘Bu mesele iktidar değil devlet sorunu’
Şahin, “İktidar ve muhalefet Kürt sorununun çözümü konusunda neden ortaklaşamıyor” sorusuna ise şu yanıtı verdi: “2013’te aslına bakarsanız bu sürece dair CHP’den Sezgin Tanrıkulu ve 20 arkadaşıyla birlikte bir araştırma önergesi vermişti. Fakat CHP’nin içerisindeki ulusalcı yapının çok büyük tepkilerine maruz kalınca o önergelerini geri çekmek durumunda kaldılar. O önergelerini o zamanki iktidar partisi imza koymak suretiyle yaşattı. Ve o süreçteki CHP fiziken dışındaydı ama ruhen içindeydi. Onların araştırma önergesi doğrultusunda da bir kısım çalışma yapılmıştı. Şimdi buradaki temel sıkıntı şu; bu mesele iktidar konusu değil. İktidar tek başına istese de bu meseleyi çözemez. Bu artık devlet sorunu haline gelmiş durumda. Eğer konu devlet sorunu haline gelmiş ise bu noktada parlamentoda iktidarı ile muhalefeti ile topyekûn el birliği ile çözülecek bir meseledir. Bu meseleyi sadece iktidarın çözebileceği bir alan olarak görmüyoruz. Bu süreçte ana muhalefet partisi çözüm iradesi noktasında son derece aykırı bir duruş sergilemiyor. Yönteme dair eleştirileri var.”
‘Yöntem hatası var’
Şahin, Kürt sorununun çözüm yöntemine dair ise “Yöntem adını siz koymadan ‘Öcalan’ı getirip Meclis kürsüsünde konuşturacağız’ diyerek konuya girerseniz elbette ki bir tepki ile karşılaşırsınız. Yol haritasını belirleyip ondan sonraki süreci nasıl işleyeceğine dair kapsamlı bir izahatta yaparsanız o zaman tepkiler azalır. O zamanki değerlendirmeleri daha sağlıklı buluruz. Bu konuda muhalefetin katı bir tutum içerisinde olacağı kanaatinde değilim. Toptan reddetmek inkârcılık olur. Zaten 100 yıldır belirli bir kesim inkâr ediyor. O da sorunu çözemedi. Dolayısıyla burada bazı şeylerle yüzleşmek ve çözüm iradesini ortaya koymak gerekir” yorumunda bulundu.
Şahin, Kürt sorununun çözümüne dair tartışmaların sürdüğü bir esnada DEM Partili belediyelere atanan kayyıma da tepki gösterdi. “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” tabirini kullanan Şahin, “Ödün vermeden barış olmaz. Hangi ödünü vereceksiniz bunları somut olarak ortaya koyun” diye konuştu.
‘Kabuk bağlamış yaraları kanatmayın’
Kayyım politikalarını ilkesel olarak yanlış bulduklarını vurgulayan Şahin, “Bu bir yargı kararına bağlanmalı. Şu an itibariyle toplumsal barışı zedeleyecek bir kısım görüntülere sahne oluyor. Devlet gücünü kullananlar hukuk çerçevesi içerisinde hareket etmelidir. Bu konuda da toplumun asayişini bozacak yaklaşımlardan da kaçınmak gerekir. Bu süreç içerisinde geçmiş kabuk bağlamış olan yaraları tekrar kanatmanın kimseye bir faydası yok” dedi.
Haber: Selman Güzelyüz – Fırat Can Arslan / MA