Deva Partisi ilk büyük kongresini yaptı. Kongre için önemli bir hazırlık yaptıkları görüldü. Ancak AKP’ye yönelik bilinen eleştirileri aşacak bir program ve hedefler listesi ortaya koyamadı. AKP’ye yönelik eleştiriler iyiydi. Mevcut AKP iktidarının olumsuzlukları konusunda önemli tespitler yapıldı. Ancak Türkiye’nin temel sorunları konusunda genel-geçer sözler dışında bir şey ortaya koyamadı. Farklı inanç ve kimlikler derken Aleviler ve Kürtlerin ismini açıkça ifade edemedi. Kürtler ve Alevilerin taleplerini karşılayan bir tutum ortaya koymadan da farklı bir parti olunamaz. Yine akla; yok birbirimizden farkımız, biz Osmanlı bankasıyız, reklamındaki durum geldi.
AKP kötülükler partisi haline geldi. Bu doğru. Ama buna yol açan ne oldu? Bunu söylemek önemli. Bu gerçeklik görülüp söylenmezse Deva Partisi de karakolda doğru söyler, mahallede şaşar gibi; iktidara geldikten bir süre sonra bugünkü AKP durumuna düşer.
AKP’yi bugünkü duruma getiren Kürt sorununu çözmemesidir. Yani gerçek bir demokratikleşmeye adım atmamasıdır. Türkiye’de iktidarlar ya Kürt sorununu çözerek demokratikleşirler, ya da Kürtlerin özgürlük taleplerini bastırmak için otoriterleşip baskıya yönelirler. Hatta Kürtlerin demokratik taleplerini bastırmak için Türkiye’de de baskıyı artırırlar. Böylece Kürtlerin nefes almasını engelleyip bastırmayı amaçlarlar. AKP’nin kötülükler partisi haline geldiğini söyleyip bu duruma gelmesine yol açanın Kürt sorununun çözümsüzlüğü olduğunu ortaya koymamak; aslında fazla bir şey söylememektir.
İşte Türkiye siyasetinin kısır döngüsü ve çıkmazı budur. Yeni olduğunu söyleyenler eski zihniyet kalıplarını kıramıyor. Hala Kürtsüz siyaset, Kürtsüz demokrasi oyununun parçası haline geliniyor. Halbuki dünya, Ortadoğu ve Türkiye koşulları bu çıkmazı kırmaya elverişli hale gelmiş. Ancak eski mantalite ve yetişmişlik hali bu elverişli ortamı kullanamıyor. Böylece daha başlangıçta kendilerinin geleceğini belirlemiş oluyorlar. Sonuç da bu kötülükler sisteminin içinde erimek. Deva kongresinde Ali Babacan da bu kaderin parçası olduğunu, olacağını göstermiştir.
Bu partilerin Kürtlere yönelik politikası da sadece oy avcılığı olmaktadır. Kürtlerde bir beklenti yaratıp oy almayı hedeflerler. AKP de 2005’ten sonra bunu yaptı. Şimdi Deva ve Gelecek de AKP’nin o zaman oynadığı oyunu oynamak istiyorlar. Aslında onlar da Kürt sorununun çözümü üzerinden değil de Kürtleri en iyi biz oyalarız, üzerinden bu kötülükler düzeninin icazetini almaya çalışıyorlar. AKP’den kopan Kürtleri biz etrafımıza toplarız mesajını veriyorlar. Ne var ki Kürtler uyandı. AKP gibi partilerin politikaları Kürtleri daha fazla bilinçlendirdi. Artık kendilerini oyalayacak değil; gerçekte kendi özlemlerini karşılayacak ve bunun için mücadele edecek partiler dışında başka partilere yönelmeyeceklerdir. Bu açıdan Deva ya da Gelecek partilerinin HDP’ye alternatif olmaları zordur. Belki AKP’den kopan bir kısım Kürtlerin oylarını alabilirler.
Cevap bekleyen soru; Deva ve Gelecek’in Kürtlerden ne kadar oy alıp almayacağından çok Türkiye’nin temel sorunu olan Kürtler konusunda ciddi bir şey söyleyip söylemeyecekleridir. Şimdiki tutumları AKP-MHP iktidarının Kürtler üzerinde yürüttüğü zulüm politikasına ses çıkarmama yönündedir. Böylece Kürtlere yönelik bu zulüm politikası meşrulaştırılmakta ve normalleştirilmektedir. Tüm baskılar Kürtlerin özlemlerinin, bu yönlü mücadelesinin ezilmesi için yapılıyorsa, bu gerçeği söylememek baskılara karşı samimi ve tutarlı bir tavır koymamaktır. Kürtlere yönelik baskılara karşı net tutum konulmadan da yeni ve farklı olunduğu söylenemez. Tek olumlu yanları AKP’nin teşhir edilmesidir. Kuşkusuz bu da objektif olarak demokrasi mücadelesine verilen bir destek olmaktadır. AKP’ye karşı duruş doğrudan değil, ama dolaylı bir demokratikleşme mücadelesidir. Hatta AKP içinden geldikleri için AKP’ye yönelik eleştiri ve teşhirlerinin CHP’nin yaptığı teşhir ve eleştirilerden daha anlamlı sonuçları olur.
Kürtlerin hem Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen, hem de Kürt sorununun çözümünü öncelikleri arasına alan HDP’yi güçlendirme dışında bir tercihinin de tutumunun da olmaması gerekir. Tüm dünya HDP’yi Kürt sorununun çözümünde rol oynayacak temel aktör olarak görüyorsa, Kürtlerin bakışı da farklı olamaz. Zaten HDP, Kürt sorununun çözümü konusundaki ısrarı, yani gerçek demokratikleşme yönündeki ısrarı sonucu büyük bedeller vermiştir. Bunu anlatmaya gerek yok; çünkü Kürtler bunu her gün yaşayarak görüyorlar.
Türkiye’de demokratikleşme sorununu, Kürt sorununu çözme, Alevilerin taleplerini karşılama o kadar kendini dayatmıştır ki, HDP dışında bunu karşılayacak başka bir siyasi güç ortada yoktur. Bu yönüyle sadece ana muhalefet partisi değil; tek muhalefet partisi konumundadır. Bunu görmemek gerçekliği kabul etmemek olur. Türkiye’nin tek muhalefeti olan bu partiden beklenecek daha etkili hale gelmesi ve mücadele etmesidir. Yine de haksızlık etmeyelim. Mücadele eden, AKP’nin teşhir olması ve güçsüzleşmesini sağlayan bu partidir. Bir an yokluğunu düşünürsek HDP’nin varlığının önemini daha iyi anlarız.
Gelecek ve Deva partileri Kürtlerin desteğini alacak, HDP zayıflatılacak, söylemleri gerçeği yansıtmıyor. Çünkü AKP’nin politikaları sadece bu iktidarın değil; muhalefetin de gerçek yüzünü ortaya koyuyor. Faşizmin turnusol kağıdı gibi böyle netleştirici bir yanı da var. Bu negatif bir roldür ama gerçeklik de budur.