Zaman zaman içinde bulunduğumuz hali algılamaya çalışırken aklıma “Derya içinde yüzüp denizi bilmeyen balık” önermesi takılı verir. Denizi algılamak için ona karadan ya da havadan bakmak gerekir. Olayların akışı ve günün hercümerci içinde Türkiye’de ne olduğunu, nasıl olduğunu, neden olduğunu ıskalamaktayız sürekli. Bu durumlarda bazen bir bakanın açıklamaları, hiç ummadığımız bir anda gözümüzün açılmasına olanak sağlayabilir.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Anadolu Ajansı’nın sorularını yanıtlarken Türkiye’nin teröre karşı büyük bir sınav verdiğini anlattığı bölüm çarpıcı olduğu kadar düşündürücü de.
Bakanın açıklamaları hükümetin genel yönelimleri ve bunun toplum tarafından algılanışı, içselleştirilişi anlamında pek çok ipucu içeriyor. Örneğin toplumun bir kesiminin çevre sorunlarına duyarlılığının, bir diğer kesim tarafından münafıklık olarak algılanmasının altında yatan zihniyet dünyası, Bakanın ‘Kültürel terörizm’ tanımıyla ete kemiğe bürünüyor.
‘Terör’ sözcüğü içerdiği karanlık çağrışımlarla kendi başına her kapıyı açan bir anahtar işlevi görüyor günümüzde. İktidar elindeki bu anahtarla karşısında engel olarak gördüğü her şeyi kolayca kilit altında tutabiliyor. Bu sihirli değnek karşısında yaylasından otoyol geçmesini istemeyen, deresini HES’lere karşı savunan Karadeniz insanından EYT mağdurlarına, sendikal haklarına kavuşmak veya KHK zoruyla atıldığı işine dönmek isteyen emekçiye kadar herkesi susturan bir işleve sahip.
Türkiye’nin teröre karşı büyük bir sınav verdiğini söyleyen Soylu, başarıya ulaşmak için de yönetimin eksen değiştirdiğini belirtti. Bakanın açıklamasına göre Türkiye bir taraftan terör koridoruyla, bir taraftan DEAŞ’la, FETÖ’yle, PKK’yla mücadele ediyor. “Bir taraftan kafalarını hakikaten neredeyse tamamen eğdiğimiz aşırı sol terör örgütleriyle mücadele ediyoruz. Onları desteklemeye, bir daha moral vermeye çalışanlarla da mücadele ediyoruz. Şunu ifade etmem gerekir; Türkiye özellikle çukur-barikat olaylarından sonra terörle mücadelede eksen değiştirdi. Bu da Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu süreçle alakalı. Yani olay sonrası operasyondan kesintisiz operasyona, terörü kaynağında kurutmaya geçti Türkiye. Bunların hepsi yeni konseptler ve yeni anlayışlar. Biz aslında sadece teröristle mücadele etmiyoruz. Kültürel terörizmle de mücadele ediyoruz.”
Bu yaklaşımla Grup Yorum üyelerini terör propagandasıyla suçlamak, konserlerini yasaklamak, İdil Kültür Merkezi’ne sürekli baskın düzenleyerek içerdeki müzisyenleri gözaltına alıp tutuklamak terörle mücadelenin sıradan halleri olarak değerlendiriliyor. Bu kuşatılmışlık haline karşı son bir direnç olarak Helin Bölek ve İbrahim Gökçek bedenlerini ölüm orucuna yatırınca da teröristlikleri tescillenmiş oldu. Siyaseten ayrıştırılmış ve kutuplaştırılmış toplumun yarısı da bir an önce ölmeleri için duacı.
Cumhurbaşkanının ortaya koyduğu süreçle olay sonrası operasyondan kesintisiz operasyona, terörü kaynağında kurutmaya geçildiğine göre, bu kaynağın da peşinen belirlenmiş bir alanı olmalı.
İçişleri Bakanı bu alanları da önüne yine sihirli bir sözcük ekleyerek ‘sözde’ diye tanımlıyor. Soylu, Türkiye’nin bir belleği, hafızası, zaferleri, tarihi bağlarının olduğunu ama kültürel terörizmin ülkenin inancını, geleneğini, göreneğini sıfırlamaya, bu toplumsal ve tarihsel bağı ortadan kaldırmaya, insanları birbirinden ayırmaya çalıştığını söylüyor.
“Dinsizleştirmek… PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin esas itibarıyla yaptıkları tamamen budur. Bunda da kendilerine Batı’yı partner olarak bulmuşlar. Sözde kadın hakları, kadın özgürleştirmesi, sözde insan hakları, sözde barış ve sözde ekolojik çevre… Dört ana anlayışın Batı’yla böyle bir entegrasyonunu kuracaklar; ‘biz kadın haklarını, temel insan haklarını, barışı, ekolojik çevreyi savunuyoruz.’ Bunların hepsi giydirilmiş, örtü haline getirilmiş ama esas itibarıyla yapmak istediklerini bütün milletimizin bildiği, yıllardan beri yaşadığı bir anlayışı buradaki insanlara dayatmaya çalışıyorlar. Dinini, milletini, ailesini, atasını, ana-baba sevgisini, bağlarını ortadan kaldırmaya çalışan bir kültürel terörizmle de karşı karşıyayız. Teröristi bitirirken bu kültürel terörizmi de ortadan kaldırmak lazım.”
Dini inancı siyasal bir ideolojiye dönüştürmenin en sonunda varacağı nokta kadın düşmanlığıdır. FETÖ ve IŞİD örneklerinde inandırıcılığı pek olmasa da PKK üzerinden bir kadın ve terör ilişkisi kurulabilir ve kadın cinsi bir kez daha günahkâr kılınabilir.
Ülkenin en az yarısı derya içindeki balık misali denizi göremese de karadan bakınca sayın Soylu’nun “PKK bir kadın örgütüdür, bunun üzerine konuşlanmıştır. PKK’nın bugüne kadar tüm eylemlerinde kadınların bulunma oranı yüzde 56. Yani erkeklerden çok daha fazla kadınlar bulunmuş. Bunu tam anlamıyla bu noktaya taşıyabilmek ve Batı’dan bu konuda destek alabilmek için” sözleri AKP bakış açısını ve siyasetini çok güzel yansıtıyor.