Hiçbir somut delil olmamasına rağmen müebbet hapse mahkum edilen ve 1994’ten bu yana tutuklu bulunan şair İlhan Sami Çomak 30 yıllık infazını geçen günlerde tamamladı. Ancak Çomak’ın tahliyesi yine üç ay sonrasına ertelendi. Çomak cezaevi yıllarını sanatla-şiirle yoğunlaşarak geçirdi. Şiirler yazdı, kitaplar yayınladı, ödüller aldı.
Ne diyor Çomak: “İster içeride olalım ister dışarıda, hayat bizi ezip geçiyor ama az, ama çok kötülükle iz bırakıyor. Mutluluğun hakkıyla uğradığı birini tanımadım ben, hiç bilmedim. Ben hayat dedim, siz devlet deyin buna, iktidar veya erk deyin… Sıkıntılara kefil aramak! Bunu en iyi yapacak şiirdir. Dolayısıyla mekanı aşan aydınlık bir yere koymak gerek şiiri.”
*
Bu durum bir gelenek haline gelmiş sanki. Geçmişten ders çıkarılmıyor. Çomak’ın çoğu ustaları da mahpus damlarından nasibini aldılar… Yakın geçmişe baktığımızda birçok usta şairimizin de hapishanelerde geçti yılları.
Enver Gökçe, Ahmed Arif, A.Kadir, Musa Anter, Sabahattin Ali, Arif Damar, Rıfat Ilgaz ve daha niceleri Sansaryan Hanlarında, Ziverbey’de işkence gördü. Bu vesileyle bu şairleri birer dizeleriyle de olsa analım istedim.
Hayatı hapislerde, sürgünlerde ve huzur evlerinde geçen Enver Gökçe bir şiirinde O dönemi şöyle anlatıyordu:
“…Faşistler camlara yürüdüler/Kürsüleri kırdılar, höykürdüler/Tığ teber şahı merdan/”Tanrı Dağı kadar Türktü bunlar/Hıra Dağı kadar Müslüman/Ve de kanlı bıçaklı düşman”
Ahmed Arif ‘in birçok şiiri mahpushane izleği taşır .Denilebilir ki hiçbir şair Onun kadar mahpushaneye dair duyarlık taşımamış,yaşadıklarını büyük bir ustalıkla şiirine yansıtmamıştır:
“Ard- arda kaç zemheri,/ Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu./Dışarda gürül- gürül akan bir dünya/Bir ben uyumadım/Kaç leylim bahar/Hasretinden prangalar eskittim”
Nazım Hikmet, düzenden hoşnutsuzluğunu ifade ettiği için en güzel yıllarını mahpus damlarında geçirdi:
“Altı kadın vardı demir kapının önünde / Ayakları sabırlı, ellerinde keder
Sekiz çocuk vardı demir kapının önünde / Cin gibi bakıyor kundaktakiler.”
A.Kadir, ‘Fedailer mangası’ diye anılan 40 kuşağının çile çekmiş, cezalara maruz kalmış, ömrü sürgünlüklerle geçmiş bir şair:
“Hadi söyle bana müziği seversin sen/Nasıl çalar insan hapishanede/Ağrılardan, sızılardan sonra /Romatizmanın zincirlerin kemirdiği elleriyle”
Musa Anter’ de cezaevi macerası daha öğrenciyken başlayıp yaşamının her döneminde belli aralıklarla devam eden bir süreçtir:
“Cehter, rihan û bayê beroş bêhna min dê tutunê hilgire./malên di paceya biçûk bilind ku ronahî xeman di şevê de belav/barking kûçik jî bi tirsa ku tev,/fikarên dê dest.” (Kekik reyhan ve kaçak tütün kokusu taşırdı rüzgar/Alçak damlı evlerin yüksek küçük pencerelerinde/soluk ışıklar yayılırdı geceye/köpek havlamaları korkulara karışır/kaygılar başlardı)
Arif Damar, savaş karşıtı barışçıl şiirler yazdı. her darbede ilk içeri alınanlar arasında oldu hep: “Uçtu gitti /Aydınlık düşleri toprak saksıların/Yağmur sonlarının sevinci/Yazlardan inen sıcak/Sorguda duruşmada”
Rıfat Ilgaz, her dem sakıncalı yaşadı, çekilen acılara rağmen umudun stepnesiydi. “Üç duvar bir kapı arasında/Onlardan ayrı /Böyle onlardan uzak /Kapılar demir sürgülü, çifte kilitli /Kapalı, hürriyete giden yollar /İçerdeki içerde mahzun /Dışardaki dışarıda”
Sabahattin Ali katledilmeden önce uzun yıllar yattı Sinop Cezaevi’nde:
“Başın öne eğilmesin/Aldırma gönül aldırma/Ağladığın duyulmasın/Aldırma gönül, aldırma…/Kurşun ata ata biter/Yollar gide gide biter/Ceza yata yata biter/Aldırma gönül, aldırma.”
*
Aradan yıllar geçmesine rağmen bunlardan ders çıkartmak bir yana şimdilerde katmerlisi yaşanıyor. Unutulmamalıdır ki; geçmişte duruş sahibi olanların isimleri yaşıyor ama zulüm uygulayan zalimlerin esamesi okunmuyor.