HDP Eşbaşkanı Nurşat Yeşil ile devletin Dersim politikalarını konuştuk: ‘Munzur ve Pülümür Çayı üzerinde yaklaşık 20 baraj projesini gündeme getirdiler. İnsanları göçe zorlamak istiyorlar
Hüseyin Kalkan
Dersim, devletten hemen hemen hiç yardım almayan, yatırım yapılmayan bir bölge. Sadece teşviklerden yararlanmak için iktidara yakın bazı isimler bazı girimlerde bulunmuş, teşvikleri aldıktan sonra da fabrikalar kapanmış. Son dönemde sadece yeraltını kazı, maden, taş, kum, çakıl ne varsa onu götürmeye dayalı yatırımlar yapılır olmuş. Dersim’de 145 yeni madden ruhsatı verildiği söyleniyor. Bunlar hayata geçerse Dersim bir köstebek yuvasına dönecek, o güzelim doğa yok olacak. Devlet sanki pusuda bekliyor, en ufak bir fırsatta Dersim’i bozmak, yıkmak için adım atıyor. Yaban keçilerle ilgili kamuoyunun gösterdiği tepki üzerine geri çekildi. Devletin Dersim’e yaptığı tek yatırım askeri yatırımlar. Dersim’in her tarafına, Dersimlilerin kulekol olarak adlandırdığı kuleler yapılıyor. Bunların sayıları 2 yüzü geçmiş durumda. Dağlara yapılan duble yollar ve kulekollar Dersim’in doğasına zarar vermeyi sürdürüyor. Dersim HDP Eşbaşkanı Nurşat Yeşil ile devletin Dersim politikalarını konuştuk.
Devlet Dersim özelinde nasıl politikalar izliyor, önümüzdeki dönemde neler gündeme gelebilir?
Devletin Dersim’e yönelik asimilasyon politikaları uzun yıllardır var. Bu politikalar hem Osmanlı dönemini hem de cumhuriyet dönemine kapsar. Ve bu politikalar peyder pey yürürlüğe konuluyor.
Seksen darbesi sonrasında bakarsak bu politikaların başında Alevi köylerine cami yapmak politikası gelir. O dönemde vali olan Kemal Güven üzerinden uygulanmıştır. Maddi durumu iyi olmayan köy çocukları ailelerinden alınıp, batıya, Kur’an kurslarına, imam hatip liselerine gönderiliyordu. Bugün o çocukları cem evlerine hoca olarak tayin ediyorlar.
Nüfusunun yüzde yüzünün Alevi olduğu köylerde bile yaptılar cami. Bunun kullanılmayacağını bile bile yaptılar. Çünkü onu orda görünür kılmak istediler. Her gün o camiyi göreceksiniz, aşinalık oluşacak. O camiyi yapanlar kendi inançlarını size dayattıklarında, belki o aşinalıktan dolayı karşı çıkmayacaksınız.
Doksanlarla birlikte asimilasyon politikaları bu defa barajlar üzerinden devreye girdi. Munzur üzerinde ve Pülümür Çayı üzerinde yaklaşık 20 baraj projesini gündeme getirdiler. Bu suların bu kadar barajı kaldıracak kapasitesi yok. Neden yapıyorlar peki? Oraları suya boğup insanların yaşam alanlarını yok etmek, insanları göçe zorlamak istiyorlar. Doksanlı yıllarda bunu çok bariz bir şekilde yaşadık. Köyleri boşaltılar, insanları göçe zorladılar. Baraj projeleri de bunun ayrı bir şekli. Sen insanların yaşam alanlarını, tarım alanlarını suyun altında bırakacaksın, insanlar göç etsin diye. Ki tarım alanları genelikler suyun yakında kıyısında olur. Yine bu şekilde insanları yerinden-yurdundan etmeye çalıştılar. Ancak halkın mücadelesi sonucu planladıkları baraj projelerini çok hayata geçiremediler.
Bugün inanç mekanları üzerine bir saldırı başlattılar. Sözde düzenleme iddiasıyla özünde uzaklaştıran bir yapıya büründürüyorlar. Alevilik inancında inanç alanları doğal alanlardır. Dağdır, taştır, bir sudur, yüz yıllık bir ağaçtır. Bunun böyle kalması gerekiyor, doğal çevresiyle birlikte. Sizin onunla oynamamanız gerekiyor. Bugün Düzgün Baba öyledir, Biyar Dağı öyledir. Onlar doğal alanlarıyla inanç mekanları olmuş.
-Neler yapıldı bu alanlara?
-Düzgün Baba’da şu anda bir şey yok. Devletin eli daha girmedi. Şu anda gündemde Munzur Gözeleri ve Halvori Gözeleri var. Munzur Gözeleri’nin mevcut hali ile kalması gerektiğini biliyoruz. Munzur bir inanç alanı, ama su gözesi olması, doğal güzelliğe sahip olması neden ile piknik alanı olarak kullanılmaya başlandı. Orası sadece bir inanç alanı değil, aynı zamanda önemli bir temiz su havzası. Bu yüzyıl su sıkıntısının yaşanacağı bir yüzyıl olacak. Bu durum gözelerin önemini ve değerini daha da artıran bir durum. Bu su kaynaklarının korunması için oranın doğal hali ile kalması gerekiyor. Oraya herhangi bir iş makinasının girmemesi gerekiyor. İnsan baskının azalması, araç trafiğinin geriye çekilmesi gerekiyor.
Halvori Gözeleri ise iki açıdan bizim için önemli. Birincisi inançsal açıdan. Orda üç tane ziyaret var. Ayrıca orası da temiz su sahası.
Tarihsel öneme sahip bir bölge. Halvori kayalıkları, 38 kayası olarak adlandırılıyor halk tarafından. HDP belediyeleri döneminde orda bir soykırımı anıtı yapılması da gündeme gelmişti.
Devlet sizin için önemli olduğunu bildiği, sizin tarihsel olarak önemli gördüğünüz yerleri silmeye çalışıyor. Hafızayı silmeye çalışıyor. Bir şekilde bizim hafızamızla oynuyor. Bu halkın hafızasıyla oynuyor, size geçmişinizi unutturmaya çalışıyor. Geçmişi olmayan bir halkın zaten geleceğinin olması mümkün değil.
Bir de madden projeleri var. Her tarafa yol yapılıyor. Nazmiye tarafına gittiyseniz ciddi bir orman kesimi olduğunu görmüşsünüzdür. Bingöl dağlarına varacak bir yol yapılıyor. Bizim yorumumuz bu yolların madden sahaları için yapıldığı doğrultusunda.
-Bu kuleler hangi yıldan itibaren yapılmaya başlandı?
Çözüm sürecine girildiğinde hızlı bir biçimde kuleler yapılmaya başlandı. Bu kulelerin madden sahalarının güvenliği için yapıldığı yaygın bir kanı. Çünkü çok kritik noktalarda yapılıyor. Belki kendi güvenlikleri için de yapıyorlardır bu kuleleri, ama daha çok açılacak madden sahalarının güvenliği için yapıldığını düşünüyorum. Kuleler hemen hemen her yüksek tepeye yapılıyor. Dersim’in her tarafında var. Belki sayıları 2 yüzü bulmuştur. Bu şekilde Dersim’in hem doğasıyla oynuyorlar hem inancı ile oynuyorlar.
-Dersim’de gençliğin durumunu özetlersek neler söyleye bilirsiniz?
Yoğun bir uyuşturucu madde kullanma durum var. Bu ta 90’larda başladı. HDP belediyelerinin uyuşturucuyu kullanılmasını önlemek için gençliğe yönelik çalışmaları oldu. Bazı gençlik merkezleri açıldı ve gençler bu merkezlerde tedavi edilmeye çalışıldı. Bu çalışmalar başarılı da oldu. Küçük bir şehir olmasına rağmen çok kolaylıkla uyuşturucu bulabiliyorsunuz. Biri bunun kolay olmasını sağlıyor. Bu maddeye ulaşılmasını kolaylaştıran unsurlar var diye düşünüyoruz
-Üniversitenin Dersim’e bir katkısı var mı?
Bence artık hiçbir üniversitenin bulunduğu kente bir katkısı yok. Buradaki üniversite de onlardan biri. Yönetim tamamen yandaşlardan oluşuyor. İyi hocalar ve çok sayıda akademisiyen KHK’lerle ihraç edildi. Gençler eğitim adına üniversitelerde hiçbir şey almıyorlar. Bunu gençlerle konuştuğunuz zaman onlar da ifade ediyor. Derslerin çoğu boş geçiyor, bölümlerin çoğu kapandı.
-Gelirken Tunceli Sanayi Bölgesi levaları gördüm. Gerçekte bu sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren firmalar var mı?
İki tane organize sanayi bölgesi var. Elazığ yolu üzerinde araç tamirhanesi ve bazı küçük mobilyacılar var. Diğerinde ise çok büyük reklamlarla iki tane tekstil fabrikası açıldı. Bu fabrikalar teşvik fonu ile açıldılar. 5 yüz insana istidam sağlayacaklarını söylediler ama kısa süre sonra birinin kapandığı duyuldu. Biri de kapanmak üzere. Salgın sürecinde birinin kapandığı, birinin maske ürettiği söylendi. Her şeyi devlet tarafında karşılandı ancak devam edemediler. İnsanlar asgari ücretle 6 aylık deneme sürelerinde işe alınıp çıkarıldılar. Bu işçilerin ücretini de de büyük ölçüde devlet karşılıyor. Büyük bir organize sanayı bölgesi yok Dersim’de. Daha çok devlet tarafından verilen teşviklerden yararlanma için kurulan ve iktidara yakın kişiler tarafından yapılan işler var. Tekstil fabrikalarının sahipleri de Dersim’e dışarda gelen yandaşlardı.
-HDP olarak sizin Dersim’e dair politikanız ne?
Şunu söyleyeyim. Dersim’in sorunlarını HDP olarak tek başımıza çözeceğimizi söyleyemem. Burada kimse tek başına sorunlara çözüm bulamaz. Dersim’deki bütün demokratik kurumların içinde olduğu bir Munzur Özgür Aksın Meclisi var. Ekolojik mücadeleyi hep birlikte yürütmeyi esas alıyoruz. Parti olarak çalışmalarımızı da ayrıca yürütüyoruz.
Ama Munzur Özgür Aksın Meclisi içindeki çalışmalarımızı çok önemsiyoruz. Birlikte hareket etmek ayrıca bir enerji doğuruyor.
Dersim çok ağır baskıların olduğu bir bölge, iş imkânı yok, insanlar daha çok kamuda çalışıyor. Bu dönem sindirme politikaları daha çok ekmek üzerinden yürütülüyor. Kendisi ya da bir yakını herhangi bir gösteride yer alan insanlar derhal işinden uzaklaştırılıyor. Yani insanların ekmeği ile oynamak dedikleri durum yaşanıyor. Doksanlarda bir sürü faili meçhule rağmen insanlar mücadeleden vazgeçmediler. Ama bu dönem insanların ekmeği ile oynuyorlar. Dersim gibi iş olanaklarının sınırlı olduğu bir yerde 3 yüze yakın ihraç oldu. Nüfusa oranladığınızda oran olarak Türkiye genelinden çok yüksek bir sayı. İnsanlar işte çıkarıldı. Sadece kendisi değil, çocukları, ailesi de açlıkla karşı karşıya kaldı. Böylece insanların sokağa çıkmasına, demokratik haklarını kullanmasına engel olmak istiyorlar. Hem parti olarak hem de Munzur Özgür Aksın Meclisi olarak bu durumu aşmak için çalışıyoruz.