Zini Gediği Katliamı, ne resmi kayıtlarda geçiyor ne de tarih kitaplarında. Sanki hiç olmamışçasına bir katliamın üzeri örtülüyor. Ama halkın belleği; orada, o ıssız geçitte yapılanları çoktan kayda geçirdi bile
Rohat Emekçi
Murathan Mungan’ın, “Toprağa yalnızca ölülerin değil hakikâtlerin, dillerin, kültürlerin, kelimelerin gömüldüğü” sözleri, 1935’te Tunceli Kanunu ve onun uygulaması olan 1937-1938 Dersim harekâtı ile yapılmak isteneni, devletin siyasetini ve zihniyetini “7T” çok iyi anlatır. “7T” olarak bizzat dönemin yetkili ve sorumlularının ağzından dile getirilen bu siyasetin/zihniyetin özeti: “Te’dip (terbiye etme), tenkil (uzaklaştırma), taktil (parçalama), tehcir (göç ettirme), temsil (asimile etme), temdin (medenileştirme) ve tasfiye”dir.
Sorgusuz sualsiz
Tarih 1938’in 6 Ağustos’uydu. Erzîngan’ın Munzur’a bakan dağlık bir köyü olan Surbahan ve çevre köylerden toplanan 95 köylü hiç bilmedikleri suçların cezasını iki gün Eyüp Ağa’nın ahırında tutulduktan sonra Zini Gediği’nde kurşuna dizilerek ödediler. Askerlerin gözetiminde dağa doğru başlatılan bu yolculuk, 3200 metre yükseklikte, Ovacık sınırlarında ıssız bir yer olan Zini Gediği’nde son buldu. Getirilenlerin hepsi burada sorgusuz, sualsiz kurşuna dizilerek katledildi. Cesetler açıkta, tozun toprağın içinde öylece bırakıldı. Toprak bile çok görüldü onlara. Katliamdan sonra köyler ateşe verildi. Sağ kalanlar ya Balıkesir’e ya da Edirne’ye sürüldü.
Dersim’in devamıydı
Dönemin tanıkları Zini Gediği’nde yaşananları şu sözlerle ifade ediyor: “Zini Gediği Katliamı, ne resmi kayıtlarda geçiyor ne de tarih kitaplarında. Bu katliamın olduğu dönemlerde Zini Gediği’nin de dahil olduğu bu alan yasak bölge ilan edildi. Böylece katledilen masumların cesetleri kurda, kuşa, yılanlara yem edildi. Kendilerine bir mezar yeri ve kefen dahi fazla görüldü.”
Katledilenlerin geride kalan akrabaları ise kadın, çocuk, yaşlı demeden ülkenin batısındaki vilayetlerin köylerine, birbirlerini on yıl süreyle görmeleri bile yasaklanarak sürgün edildiler. Ancak 1950’li yıllarda “yasak bölge” uygulaması bittiğinde Zini Gediği’ne giden köylüler ortalığa saçılmış kemikleri görebildiler. Vicdanları yaralayacak bu katliamın öyküsü yeni yeni tekrar gün yüzüne çıkıyor.
1938 yılında gerçekleşen Dersim Katliamı’nın devamı olan Zini Gediği Katliamı’nda ortaya çıkan bilgiler ve kullanılan yöntemler bu olayın Dersim Katliamı’nın devamı olduğuna işaret ediyor. Daha önce anıt mezar yapılmış olmasına rağmen tarih çarpıtılıyor ve Dersim’den ayrı, münferit bir olay gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Oysa devletin Dersim Katliamı’nda kullandığı yöntemlerden biri olan yakma ve kurşuna dizme yöntemi aynen Zini Gediği Katliamı’nda da sergilenmiştir.
Toplu mezarlar bitmiyor
1938 yaz ayları, katliamın sınırsız bir şekilde gerçekleştirildiği zamanlardır. Munzur Vadisi’nde de Peri Vadisi’nde de yaşananlar hafızalardan silinmemistir. Dersim’de her taraf toplu mezarlarla doludur. Hozat’taki Sekesûr Dağı’nda Ağuçan Ocağı Pir ailesinden 22 kişi evlerinde yakılmıştır mesela. Yine aynı yıl aynı aylarda Büyük Bertal Efendi’nin ailesinden 52 kişi Nazımiye-Cıvrak arasında kurşuna dizilmiş, daha sonra yakılmıştır.
Sekesûr Dağı’ndaki toplu mezar açılmış, kemikler ortaya çıkarılmış, yeni bir mezar da yapılmıştır. Nazımiye-Cıvrak yolunun sol tarafında yer alan toplu mezarın açılması ise henüz gerçekleşmiş değildir. Ayrıca Mazgirt’te de 60 kişinin toplu mezarı vardır. Daha birçok toplu mezarın çok az bir kısmı açılabilmiştir. Aynı dönemde aynı alanlarda gerçekleşen Zini Gediği Katliamı’nı da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
Gizleme çabaları
Zini’de ancak 1950’li yılların başlarında katliam yerine ilk gidenler orada üst üste yığılmış kemikleri buldular. Uzun yıllar sadece kulaktan kulağa bu katliam fısıldanıyordu, hafızalara kazınıyordu. Zini Gediği İnisayitifi’nin çabaları sonucu katliam ancak 2011 yılında yargıya taşınabildi ve 9 Eylül 2011 tarihinde Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı’na toplu mezarın incelenmesi için başvuruda bulunuldu. Ancak tıpkı Dersim Katliamı’nda olduğu gibi gerçeklerin üzeri örtülerek gizlenmeye çalışıldı. Erzincan savcısı yapılan müracaata ilişkin olayı “asayiş sorununa ilişkin bir olay” şeklinde nitelendirerek soykırım denemeyeceği ve zaten zaman aşımına girdiği gerekçeleriyle 28 Eylül 2011’de takipsizlik kararı verdi. İç hukuk yolları tükendiği için dava şimdilerde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde.
Ama toplumun belleği hiç unutmuyor. Ne 1937-38’de Dersim Katliamı, ne de ona bağlı olarak Zini Gediği’nde olup bitenler bellekten siliniyor, dünden bugüne Kürtlüğü yok etme, asimile etme operasyonları olarak tarihin sayfalarında yerini alıyor.