Baraj ve madenlerle sermaye kuşatması altına alınan Dersim coğrafyasının doğal yaşamı bu kez GES tarlaları ile işgale hazırlanıyor. Çemişgezek’te 274 hektarlık alan güneş panelleriyle kapatılacak
Yusuf Gürsucu
Tarım arazilerini ve meraları yok ederek oluşturulan güneş tarlalarının ekolojik yaşama ve tarıma büyük zararlar verdiği bilinirken, “enerji ihtiyacı var” ve temiz enerji iddilarıyla desteklenmeye devam ederken, Kürt coğrafyası baraj, HES, maden vb. girişimlerin ardından GES’lerle işgali genişleyerek sürüyor. Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş. tarafından Dersim’in Çemişgezek ilçesi sınırları içinde 274 hektarlık vasıflı tarım arazisi üzerine 235,4 MW kurulu gücünde Erdemir Güneş Enerji Santrali (GES) kurulma çalışması yapıldığı duyuruldu. Santralde 550 W gücünde 563 bin 652 adet panel kurulacak. Santralde yılda yaklaşık 388 milyon kWh elektrik enerjisi üretileceği ve üretilen elektriğin Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş’in elektrik tüketimi ile mahsuplaşılacağı belirtiliyor.
OYAK’ın sahibi olduğu Ataer Holding’in Zonguldak’ın Ereğli ilçesinde 2006’da özelleştirme yoluyla aldığı Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları için Dersim coğrafyasında tarım arazisi işgal edilebilmesi iktidarın ve sermayenin Kürt coğrafyasına bakışını özetliyor. En temel gıda ihtiyaçlarını bile ithalata bağlayan iktidarın tarım arazileri ve meralar üzerine enerji santrallerine izin vermesi, tarım arazilerini imara açması ve ortaya koyduğu ithalat politikaları ülkeyi içinden çıkılamaz boyutta hem ekolojik hem ekonomik hem de büyük bi gıda krizinin içine sürükledi. Türkiye’de AKP iktidarının sermayeye sınırsız hizmet edebilen bir özelliğe sahip yapı olarak attığı her adım, söylediği her sözün sadece sermaye çıkarlarını içeriyor olması fıtratlarını ortaya koymakta.
Kürt coğrafyasında sermaye yağması
Maden, baraj, HES’le ve orman kıyımları ile yıkıma uğratılan Kürt coğrafyasında, geçtiğimiz yıl alınan bir kararla birçok alan GES tarlası olarak işaretlenip sermayeye açıldı. GES’lerle sermaye işgaline uğrayacağı açıklanan iller ise şöyle:
Adıyaman Besni 147.597+ 200.381m2, Gölbaşı 163.217m2, Gerger 200.482m2. Batman merkez 296.581m2, Gercüş 230.215+150.334+260.697+214.010m2. Bingöl Karlıova 300.513, Solhan 451.458+500.657m2. Diyarbakır Silvan 231.111m2, Ergani 168.898m2. Elazığ Karakoçan 191.972+204.799+753.362m2, Keban 171.314m2. Erzincan merkez 156.628m2, Refahiye 158.631+192.128m2, Tercan 215.339+333.012m2. Malatya Darende 1.528.444+463.911+330.210m2, Kuluncak 618.520m2. Mardin Midyat 349.044+417.089+1.105.515m2,Artuklu 620.441m2, Nusaybin 315.226m2, Dargeçit 303.693m2, Mazıdağı 850.005m2. Muş merkez 111.211m2. Urfa Harran 581.323m2, Siverek 756.611+504.104+500.655m2, Şırnak İdil 1.000.571+217.233m2, Güçlükonak 81.813m2. Van Özalp 281.127m2, Saray 903.453m2, Gürpınar 500.475m2, Başkale 153.960m2.
Enerji politikaları iflas etti
Bir yandan termik, nükleer gibi enerji üretimlerine destek olan iktidarın güneş tarlalarrıyla Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının azaltılacağı iddiasında bulunması, enerji üretim kapasitesinin sadece ¼’ün kullanılıyor olması gerçeği iddiayı anlamsız kılıyor. 104 bin MW enerji üretim kapasitesini aşan enerji üretiminin 23 bin ila 30 bin MW arası bir gücün kullanılıyor olması ‘enerji ihtiyacı var’ iddiasını yalanlıyor. Kapasite mekanizması adı altında şirketlerin elektriğin kullanım alanının olmamasından kaynaklı üretmedikleri ya da çalıştırmadıkları santrallere gücü oranında her ay 300-400 milyon lira para ödenmekte. Halktan alınıp sermayeyi besleyen bu uygulama ile şirketlere verilen sözler ve alım garantileri halkın sırtına yüklenen bir yük işlevi görüyor.
‘Yenilenebilir’ yalanı
Almanya’nın başını çektiği ve Japonya, ABD, Çin gibi emperyalist-kapitalist ülkelerin sermaye büyümesi sürecinde yaşadıkları daralmaya bir yol bulma planları işliyor. Kapitalizmin yarattığı ekolojik krizin bir parçası olan ‘Küresel ısınmaya’ çare olarak ‘yenilenebilir enerji’ savıyla bir süreç işletiliyor. Kapitalizmin dünyadaki yaşamı uçurumun kıyısına getirmesinin en temel nedeni olan aşırı üretim ve tüketim üzerinden elde ettiği birikimleri sürdürmek dışında hiçbir hedefi olmayan ‘yenilenebilir enerji’ söylemi yaşanan ekolojik krizi çözmek şöyle dursun derinleştirmekten gayrı bir sonuç vermesi beklenmiyor. Rüzgar enerjisi için ormanların, meraların, deniz ekosisteminin yıkımına yol açılırken güneş enerjisi için tarımsal arazilerin ve meraların işgal ediliyor olması ise ekolojik yıkımın bir başka boyutta sürdürüldüğünü gösteriyor.
Tarım arazileri ve açlık
Dünya üzerinde 2 milyara yakın bir insan kitlesinin açlık çektiği ve temiz suya erişemediği günümüzde açlığın en büyük nedeninin susuzluk ve tarım arazilerinin giderek daralması olduğu biliniyor. Yaşanan süreç bu iken tarım arazileri veya meralar üzerini işgal ederek ‘güneş tarlaları’ oluşturup yaşanan ekolojik krize ve dolayısıyla açlığa çözüm bulunabileceğini iddiası yalan bir iddia olmaktan öteye geçemiyor. Diğer yandan 2005 yılından 2018 yılına kadar 3.5 milyon hektarlık araziyi ekmekten vazgeçen çiftçilerin durumu ‘yenilenebilir’ enerji programını uygulanabilir kılarken, Türkiye gibi ülkelerde tarım politikalarının nedenlerinden birisini açığa çıkarıyor.