Mehmet Ağar, Alaattin Çakıcı, Korkut Eken, Engin Alan. Bu “zatı muhteremler” Bodrum’dan servis ettikleri tek bir fotoğraf karesiyle derin mesajlar eşliğinde arz-ı endam ettiler. Kuşkusuz bu fotoğrafın yayınlaması da zamanlaması da tesadüf değil, pek çok derin anlam barındırıyor.
Buna benzer bir fotoğrafı Türkiye 24 yıl önce 1996 yılında “takdiri ilahi” bir kaza sonucu görmüştü. Varlığı hep tartışmalı hale getirilen “devletin derin ilişkileri ve yapılanmaları” Susurluk kazasıyla gün yüzüne çıkmış ve ülkeyi yönetenler de dahil olmak üzere birçok çevre nedense bu duruma pek “şaşırmış”tı. Susurluk skandalının ortaya çıkardığı fotoğrafta da bugünküne benzer bir dörtlü vardı. Mehmet Ağar’ın yol arkadaşlarından DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak, Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, mafya lideri Abdullah Çatlı ve Gonca Us isimli bir kadın aynı arabada kazaya karışmış, devlet-çete ilişkisi, Türkiye Gladyosu ve devletin derin yapılanması orta yere saçılmıştı. Dönem, faili meçhul cinayetlerin, 90’lı yılların karanlık dönemiydi. Bugün, iktidarda olan AKP’nin içinde yer aldığı Refah Parti ile Doğru Yol Partisi’nin oluşturduğu Refah Yol Hükümeti iş başındaydı. Necmettin Erbakan Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, bugünkü fotoğrafın baş aktörlerinden Mehmet Ağar dönemin İçişleri Bakanı’ydı.
Bugün ise “tek adam rejimi” diye tarif edilen bir sistemle yönetilen Türkiye’de Erdoğan Cumhurbaşkanı, Mehmet Ağar’ın halefi Soylu İçişleri Bakanı, o fotoğrafta yer alan ve devletin Ergenekon kanadını temsil eden Engin Alan’ı Meclis’e taşıyan MHP, AKP’nin iktidar ortağı. Üstelik Engin Alan, AKP iktidarı tarafından Balyoz tutuklamaları çerçevesinde içeri alınmış, 28 Şubat’ta “demokrasiye darbe tertiplediği” gerekçesiyle yeniden tutuklanmıştı. Fotoğrafın baş köşesine kurulan ve Susurluk fotoğrafındaki Abdullah Çatlı’nın rolünü üstlenen mafya lideri Alaattin Çakıcı da MHP tarafından cezaevinden alınmış isimlerden biri. 90’lardan beri her dönemin en karanlık simalarından biri Korkut Eken Susurluk ile bugünkü fotoğraf arasındaki sürekliliği en bariz şekilde sağlayan, Susurluk davası kapsamında hüküm giymiş bir aktör. Bu isimlerin 4’ü de JİTEM’in, Özel Harp Dairesi’nin, Kontrgerillanın, Özel Harekat yapılanmasının gözde simaları. 4’ü de dün ile bugünkü derin yapılanmanın, Gladyo’nun, mafya-devlet ve siyaset üçgenin devamlılığını sağlayan, devletin asıl sahibi olduklarına dair fazlasıyla iddialı olan kişiler.
Haliyle fotoğrafın verdiği en önemli mesajlardan biri iktidarın Ergenekon, derin devlet, Gladyo ile kurduğu ittifakın alenileşmesidir. Zaten 90’lı yılların aktörleriyle başından beri iş tutan AKP bu fotoğrafla birlikte 28 Şubat süreci, Balyoz ve Ergenekon yapılanmalarıyla da ittifak içinde olduğunu göstermiştir. Bu fotoğraf mafya-devlet-siyaset ilişkisinin legalleşmesidir. Bu fotoğrafın senaryosu, yönetmenliği, fikri MHP’ye aittir ve AKP bu fotoğrafa ya razı edilmiştir ya da mecbur bırakılmıştır. Bu fotoğraf süreklileşen darbe mekaniğinin en bariz kanıtıdır ve AKP varlığını sürdürmek için dün cemaatle kurduğu sonu darbe girişimine varan bir benzer ilişkiyi de bugün bu çevrelerle kurmuştur. Fotoğraf AKP-MHP iktidarının topluma karşı darbe dinamiğinin karargahı haline geldiğinin kanıtıdır. Verilen görüntü ülkenin bütün demokratik değerlerine ve muhaliflere yönelik açık bir gözdağıdır.
Dolayısıyla Bodrum’dan servis edilen fotoğraf yeni Türkiye’nin fotoğrafıdır. Artık devletin gayri-meşru ve derin yapılanmaları yoktur, açık bir siyaset-mafya-devlet ilişkisi vardır. Artık siyasal iktidar, mafyayla, çetelerle yan yana görünmekten bir beis görmüyor. Kendisi ciddi meşruiyet sorunu yaşarken, sırtını çetelere, derin yapılanmalara dayanmaktan başka bir çıkar yol da düşünmüyor. Çeteleri ve derin yapılanmaları meşrulaştırmaya çalışırken aynı zamanda kendisini de bu yapılarla aynı düzlemde eşitliyor. Bütün bunları yaparken de HDP gibi legal, meşru yapıları, milyonlarca insanın oyunu almış partileri ve muhalif bütün kesimleri de alabildiğine kriminalize ederek suçlu pozisyona itiyor.
İşin vahameti bu fotoğrafın bu kadar alelade servis edilmesi değil, toplum tarafından bunun bu denli sükunetle ve büyük bir “olgunlukla” karşılanmasıdır. 90’lı yıllarda Susurluk’a gösterilen tepkinin yüzde birinin bile gösterilmemiş olmasıdır, toplumun buna alıştırılmış olması, reflekslerinin felç edilmesidir. Toplumsal bilinç bulanıklaştırılmış, doğruyu, yanlışı ayırt edemez hale getirilmiştir.
Tehdit ve tehlike bu kadar açık ortadayken, muhalefeti eleştirmeyi “demokratlığın ölçüsü” olarak pazarlamak, en hafif deyimiyle ülkedeki aydına ve siyasetçiye özgü bir çarpıklıktır. Mafya-devlet-siyaset ilişkisini tartışmak yerine 6 milyon oy almış “HDP’nin meşruiyetini tartışmak”, halk tarafından kurulmuş, desteklenmiş bir partiyi suçlamak bu topluma yapılan en büyük kötülüktür ve toplumsal bilinç bulanıklığının da temel sebebidir. Ortada çok ciddi bir yanlış vardır; demokratlığın, aydın olmanın ölçüsü muhalefete saldırmak değil, muhalefeti sahiplenmek ve güçlendirmektir. Gerisi iktidara ve bugünkü görüntüye hizmet etmektir. AKP bir taraftan “fikri iktidarını kuramadığını” itiraf ederken, muhalif olduğunu savunan bazı insanların düşüncelerine sızmış olması en büyük ıstıraptır.