Yoksulluk bireyi adım adım ölüme götürür. Çok boyutludur. Siyasi ayağı, sosyoloji ayağı, yaşadığı coğrafyası, savaş boyutuyla birlikte maddi manevi toplumu çürüten, düşürten, yozlaştıran, işsizlikle birlikte açığa çıkan sefalet, yokluk, açlık, bireyi yaşamdan kopararak uçurumun kenarına yaklaştırır. Kimisi ülkesini terk etmek zorunda kalır, kimisi değerlerinden uzaklaşır. Yaratılan asimilasyon politikasıyla zaman geçtikçe geçmişini tanıyamaz hale gelir. Zamanla geçmişini tanımaz hale gelir. Özgürlükten, adaletten, eşitlikten, hukuksuzluktan uzak, tekçi/milliyetçi/dinci ideolojilere bağlı olan devletli sistemde her türlü ölüme, kültürsüzlüğe, hafızasızlığa bürünür.
İçinde farklılıkları, zenginlikleri benimsemeyen zihniyet var olan bütün renkleri öldürür. Sel yaşanmış gibi önüne geleni silip süpürürcesine yok eder gibi içinde barındıran her şeyi yakıp kül eder gibi, hayatları, tarihleri, geçmişleri, gelecekleri karartan ve yaşanmışlıkları acımasızca yok eder.
Ne kadar çok yoksulluktan öldük. Herkes için adil olmayan bu sistem. Tarih yazılırken adil olanı da olmayanı da unutmayacak ve tarihin tozlu sayfalarında iyi ve kötü olarak yazılacaktır. Eşitsizliklerle korkunç hale getirilen bu yaşam büyük direnişlerle eşitlenecek, toplum büyük güzelliklere şahit olacaktır.
Yoksul bırakılan, 2011 yılında olan büyük Van depreminin acılarını iliklerine kadar yaşayan inşaat işçisi Cahit arkadaşımız üç çocuk babası olarak yaşama tutunmak, çocuklarının geleceğini örmek, değişik iş kollarında yaşamını sürdürmeye çalışıyordu. Yaşadığı kentte asıl geçimini hayvancılık yaparak sağlamaya çalışan Cahit’in bu geçim kaynağı da yasak politikaları nedeniyle giderek çekilmez hale gelmişti. Var olan politikalar Cahit’i yaşamını yeni yerlerde kurma arayışlarına mecbur bıraktı. Zaten anlayış “ya sev ya terk et” anlayışıydı. O dönemlerde coğrafya açısından liseyi bitirmek bir ayrıcalıktı ve Cahit bu ayrıcalığı tüm imkansızlıklara rağmen tamamladı. Artık okula devam etmek mümkün değildi. Okul süresi boyunca Cahit ailesiyle birlikte çalışmıştı. Okula devam edemeyen Cahit evlenmek zorunda kalmıştı. Evlilik sonrasında geçimsizlik, hayat pahalılığı onları İstanbul’a, oradan da Tekirdağ, Çerkezköy’e götürmüştü. Cahit, ilk zamanlarda geçinmek için ne iş bulursa çalışırdı. Birçok sektörde, fabrikada büyük emekler vermiş, buralarda çoğu zaman hakkı yenmişti Cahit’in. Haklarına sahip çıktığında ise her zamanki gibi patronlar tarafından işten çıkartılmıştı. Defalarca bunu yaşamasına rağmen haksızlığa gelmeyen Cahit, ekmeği için mücadele etmekten pes etmemiştir. Bu sefer ekmek mücadelesini inşaatlarda vermeye başlamıştı. Kalıp işine giren Cahit arkadaşımız kısa zamanda ekip içinde oldukça sevilen birisi olmayı başardı.
İlkbahara hızlı bir giriş yapılmıştı, kışın geçim çok zor geçmişti, evin kirası, yakacağı, yolu, mutfağı, faturaları, çocukların okulu her şey üst üste binmişti. Bu kadar derdin ortasında bir de işsizlikten kırılan insanlarla dalga geçer gibi açıklamalar yapılıyordu. Bu durum her zaman şantiyelerde inşaat işçilerinin gündemindeydi. İşçilerin elinden beddua etmek ya da küfür etmek dışında bir şey gelmiyordu. Ama Cahit abi bir bilge gibi çözümlemeler ve değerlendirmeler yapar ve “örgütlü ve bilinçli bir toplum inşa etmeden bir bir hayatlarımızdan olacağız” derdi.
Öylede oldu. Olmaya da devam ediyor. Bir bir öle öle, ölüler ülkesine dönüştük.
Cahit bir mahalle arasındaki apartman inşaatının kalıbını çakarken uzun çalışmanın getirdiği yorgunluğun, yoksulluğun, sefaletin, geçimsizliğin getirdiği dalgınlık nedeniyle inşaatın ikinci katından düştü, 12 Nisan 2018’de. Yoğun bakımda günlerce hayat mücadelesini veren Cahit arkadaşımız 27’nci günde yaşamını yitirdi. Cahit abimiz yoğun bakımdayken inşaatı devam eden 3. havaalanında kaç işçi daha iş cinayetine kurban gitmişti kim bilir. Ya da ülkenin herhangi bir yerinde devam eden herhangi bir şantiyesinde kaç arkadaşımız hayatını kaybetti, kaçı sağlığını… Kaç çocuk babasız, kaç anne, baba evlat acısını yaşadı binlercesi…
Ocak ayında en az 144 işçi, Şubat ayında en az 128 işçi, Mart ayında en az 130 işçi, Nisan ayında en az 189 işçi, Mayıs ayında en az 169 işçi, Haziran ayında en az 151 işçi, Temmuz ayında en az 201 işçi, Ağustos ayında en az 185 işçi, Eylül ayında en az 167 işçi, Ekim ayında en az 179 işçi, Kasım ayında en az 155 işçi, Aralık ayında en az 126 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Emek vererek, alınteri dökerek, ekmeğini kazanmaya çalışan işçiler, işyerinde bir savaş içerisindeymiş gibi AKP-MHP döneminde korkunç bir şekilde hayatlarından oluyorlar.
Bu tablo bir savaş bilançosunun tablosu değildi. Daha fazla kâr elde etmek için “kanunsuzluğun kanun olduğu” şantiyelerde gün be gün hayatını kaybeden inşaat işçileridir. Onlar sadece bir sayı değil, Cahit, Hasan, Duran, Umutcan, Abdullah ya da ismini bilemediğimiz binlercesidir..