6 Şubat depremi olduğundan bugüne kadar yaşananlar üzücü ve insanlık dışı. Hatay şehrinde insanlar susuz ve hijyen durumları çok kötü. Üstelik sıcakların artmasıyla sorunlar daha da çok ortaya çıkmaya başladı. Sıcaklarla birlikte ülkenin klasiği haline gelen yangınlar her yanda. Şunu da unutmamak gerekir Hatay Suriye’ye çok yakın ve İdlib şehri de birçok yönden tehlikeli bir şehir. Bilindiği gibi cihatist grupların bulunduğu bir merkez. Hükümet her ne kadar biz onlara karşı da savaşıyoruz dese de gerçekler bunun öyle olmadığını gösteriyor. Esad ile masaya oturmak isteyen Erdoğan, önemli konularda adım atmazsa masaya oturması hayal olur. Esad’ın en önemli şartı Türkiye destekli gruplara yardımın kesilmesi. Bu Türkiye için zor bir çözüm gibi görünüyor. Bu şartı kabul etmek Kürt halkının kazanımlarına onay vermek anlamına gelir ki iktidar yıkılır. Bu şartlar altında antlaşma olmama durumu ortaya çıkıyor ki bu da savaşın devam edeceği anlamına geliyor. Hatay şehri de bu yönden önemli bir şehirdir.
Ülkenin birçok şehrinden deprem haberleri gelmeye devam ediyor. Buna karşılık hiçbir tedbir alınmadığı gibi yaşananlar unutturulmaya çalışılıyor. Bu da insanları oldukça korkutuyor. Uzmanlar fay hatları sıkıştığı için her an büyük bir deprem olasılığı hakkında uyarı yapıyorlar ama önlem alma konusunda herhangi bir çalışma yok. Malatya şehrinde depremler olmaya devam ediyor. Diyarbakır için de deprem uyarıları yapılıyor. Bir yandan deprem korkusu ve diğer yandan çıkarılan yangınlar bölge halkını tedirgin ediyor. Politik nedenlerle ve doymak bilmeyen sermaye eliyle doğa büyük bir tahribata uğratılıyor. Topraklarımız delik deşik oldu ve bunun sorumluları halen tahribata devam ediyorlar. Hükümet karşı duruş yerine teşvik edici olunca da bu tahribatları yapanlar her geçen gün daha da acımasızlaşıyorlar.
Doğa tahribatı olur da insan tahribatı olmaz mı? İşte özellikle de Kürt gençlerinin üzerinde büyük oyunlar oynanıyor, uyuşturucu, fuhuş ve ajanlık Kurdistan’da senelerce uygulanan bir siyasettir. Her geçen gün özellikle bu dönemlerde daha belirgin olarak yaşanıyor. Yeni İçişleri Bakanı geçen hafta Bingöl’de yapılan uyuşturucu operasyonunda 34,6 milyar TL değerinde uyuşturucu yakalandığını ve terör örgütünün finansal kaynağına darbe vurduklarını açıkladı. Peki soruyorum, bu kadar büyük bir ürün için büyük bir arazi gerekmez mi? Bingöl’de o kadar güvenlik içinde bu tarla nasıl ekilmiş? Üstelik Bingöl IŞİD’in eleman topladığı ve AKP’nin büyük oy aldığı Cevdet Yılmaz beyin şehri. Bakan beye sormak gerekir, Güney Amerika’dan gemilerle gelen kokainin Türkiye ayağındaki sahipleri açıklanacak mı? Türkiye uyuşturucu merkezi haline geldi. 90’lı yıllarda kirli savaş döneminde mafya ve hükümet beraber bu trafiği yönetiyordu. Bugün de aynı sistem devam ediyor. Uyuşturucu kullanma yaşının 10’a düştüğü ve bu sorunla mücadele başlatılmazsa birkaç nesil daha kaybedeceğimiz gün gibi ortada. HDP’nin bu konuda çok ciddi çalışmalar başlatması, aileleri ve gençlerimizi bu konuda bilinçlendirmesi oldukça önemlidir. Bir olayın nedenin ne olduğunu çözemezsen sorunlar daha da büyür.
Ülkede insanlar ekonomik sorunlar içinde kıvranırken, savaşa devam etmek ülkeyi daha da fakirleştirmek anlamına gelir. Fakirleştirmek insanlara her türlü tehlikeli yolu açar. Seçimler yaklaşırken hükümetin ‘en fazla nasıl oy toplarım’ı Kürtlere karşı siyasi, askeri ve sosyal yaşamı yozlaştırıp, gençleri saf dışı bırakmak savaşlarını devreye sokmaktır. Maalesef bu ülkede birçok şey Kürtlerle mücadele üzerine kurulu. Bu tür şeyleri ve seçim manevralarını çok yaşadık. Umarız gelecekte böyle günler görmeyiz.