Gerekçesi ne olursa olsun Adalet Bakanlığı’na ya da İçişleri Bakanlığı’na bağlı hiçbir personelin bu şiddeti ve ölümü yaşatmaya hakkı yoktur. Aileler ve toplum bu noktada bir açıklama beklemektedir.
Nazmi Ayaz
6 Şubat 2023 tarihinde “Yüzyılın felaketi” olarak nitelenen ve maalesef doğal olmayan ihmaller yumağı sonucu on binlerin yaşamını yitirdiği, milyonların etkilendiği bir felaket yaşanmıştır. Bu felaketle birlikte kentlerin adeta yerle bir olduğu, yaşamın durduğu bir süreç yaşanmıştır. Bölgeden aldığımız sayısızca sıcak haberin içinde maalesef cezaevlerinde yaşanan dramlar da bulunmaktadır. Türkiye cezaevlerinin tablosunun çağdaş infaz esaslarına aykırı olduğu çok sayıda sorunun bulunduğu, İçişleri ve Adalet Bakanlığı tarafından bilinmesine rağmen maalesef çözüm uğraşı dâhilinde bulunmadıkları için mevcut sorunlar da giderek büyümektedir. Son olaylarla birlikte devletin cezaevlerinde “sınıfta kaldığı” realitesi somutluk kazanmıştır. Cezaevlerinde çok önemli sorunların bulunduğu ve bu sorunların en başında maalesef ölüm olaylarının geldiği tartışmasız bir gerçektir. Malatya ve Hatay başta olmak üzere 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremlerle etkilenen diğer illerdeki cezaevlerinde yaşanan olaylar bunun son örnekleridir.
Yaşanan olaylara ilişkin 6 Şubat 2023’te Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü basit bir açıklamayla cezaevinde bir “isyanın” meydana geldiğini, bastırıldığını ve birkaç kişinin öldüğünü bildirmek ile yetinmiştir. Maalesef mevcut açıklamanın derinlemesine detaylarını realist bir tablo ile kamuoyu ile paylaşılmamıştır. Bu olaylarda ölümlerin neden, nasıl yaşandığı, herhangi bir ölümün dahi gerçekleşmeden bahsedilen “isyan”ın bastırılması mümkün iken, kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanma durumunun nedenselliğinin derhal ilgililer tarafından açıklanması gerekmektedir.
Yukarıda değindiğimiz durumlarla, vuku bulan olayların “isyan” olarak kavramsallaştırılması kabul edilemez bir durumdur. “İsyan” temel olarak bir otoriteye karşı veya bir düzene karşı başkaldırı durumudur. Mahpusların doğal afet sebebiyle can güvenliklerini sağlamak amacıyla cezaevinden kaçma durumları bir isyan olarak kabul edilmemelidir. Deprem bölgesinde anılan şartlar altında ‘kaderlerine’ terk edilmiş hissine kapılabilecek mahpusların gerek kendi durumları açısından gerekse haber alamadıkları ailelerinin durumları açısından yoğun korku ve endişe içinde olmaları insan doğasının gereğidir. İçişleri ve Adalet Bakanlığı’nın bu aşamada yapması gereken mahkumların can güvenliğinin sağlanması durumudur. Dolayısıyla cezaevlerindeki mahpusların can güvenliğini sağlamak devlete düşen mutlak sorumluluktur. Devletin burada yapması gereken esas durum, can güvenliğinde mahpusları güvenli bir şekilde en güvenilir yerlere tahliye etmektir. Doğal afet, sel, savaş halinde yoğun korku ve endişe içerisinde olan mahpusların bu olaylarına otomatik silahlarla karşılık vermek oluşabilecek ölümlere doğrudan sebep olmaktır.
Malatya ve Hatay başta olmak üzere 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremden etkilenen diğer illerdeki cezaevlerindeki olaylarda elinde silah niteliği dahi taşımayan araçlara sahip mahpuslara karşı otomatik silah kullanıldığı, birkaç kişinin öldürüldüğü ve birçoğunun da yaralandığı gerçekliği basına yansıyan videolarda görülmektedir. Video ve görüntülerde yere yatırılan mahpusların ağır bir şekilde şiddete uğradıkları görülmektedir. Öyle ki ağır bir doğal afet olan depremde ölmeyen ve hatta herhangi bir yara dahi almayan mahpusların onları korumakla görevlendirilen askerler tarafından taranması büyük bir trajik tablodur. Dolayısıyla gerekçesi ne olursa olsun Adalet Bakanlığı’na ya da İçişleri Bakanlığı’na bağlı hiçbir personelin bu şiddeti ve ölümü yaşatmaya hakkı yoktur. Gerek öldürülen veya yaralanan mahpusların aileleri gerekse toplum bu noktada bir açıklama beklemektedir.
Şüphesiz sormaktan çekinilen esas soru mahpusların neden öldürüldüğü ile ilgilidir. Her şeyden önce bu şiddet sarmalından mahpusların öncelikli olarak sakinleşmesine dönük çalışmalar yapılmış mıdır? Yoksa direkt mahpusların kaçışlarını tetikleyecek yoğun bir şiddete mi başvurulmuştur? Cezaevinden sorumlu kurumlar mahpusların can güvenliğinden kaynaklı neden tahliye durumunu göz ardı etmiştir? Mahpusların ‘kaderlerine’ terk edilmiş hissi içerisinde korku ve endişe ile yakınlarına ulaşmak istemeleri, onları “isyan etmiş olmaları” gerekçe göstererek öldürmek, gerek insani gerekse hukuki açıdan büyük noksanlığın mutlak ifadesidir.
Gerek hukuksal olarak gerekse toplumsal olarak mevcut bütün soruların cevaplarının net bir biçimde verilmesi gerekmektedir. Hatay T Tipi ve Kahramanmaraş Türkoğlu 1 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarında isminin açıklanmasını istemeyen birkaç Ceza İnfaz Koruma memurunun ifadesi de cezaevi idarelerinin duyarsızlığını ve zalimane tavırlarını somutlaştırmaktadır. Bu ifadelere göre mahpuslar ve mahpus yakınlarının büyük bir stres altında olduğu depremde, cezaevi idarelerinin ve Adalet Bakanlığı’nın daha hassas davranıp, zamanında mahpuslara gerekli açıklama ve duyarlılığı yapması yükümlülüğü mevcut iken; bu yükümlülüğü yerine getirmemiş olduğu açığa çıkmaktadır. Bu konuda ulusal ve uluslararası hukuk sistemi de mahpusların korunmasız ve zayıf durumda olduklarını, bu nedenle yetkililerin bu kişilerin ruhsal ve fiziksel esenliklerini korumakla görevli olduklarını belirterek daha hassas davranılması gerektiği üzerinde durmaktadır.
Bir mahpusun, özgürlüğünü tutsak eden tonlarca demirle çevrili bir mekanda bulunması anında, yaşanan depremin inşa ettiği endişe ve korku ile birlikte aynı zamanda ailesi ve yakınlarından alamadığı bir haberin endişe ve korkusu duygusallığı içinde; telaşla gelişen olaya müdahil olması, aslında herkesin empati ile kendisini içinde bulması gereken esas tablodur. Bu tablo, yaşam hakkı için depremden kaçmanın cezasının ölüm olmayacağı gerçekliğini mutlak anlamda açığa çıkarmaktadır. Dolayısıyla yaşam bütünlüğü devlete emanet olan mahpusların, depremin inşa ettiği tedirginlikle firar girişiminde bulunması sonucunda alınan önlemlerin ölçülülük ile alınması gerekli iken, görevlilerin radikal bir biçimde şiddete başvurması kabul edilemezdir. Öyle ki alınması gerekli tedbirlerin ulusal ve uluslararası hukuka uygun olması gerektiği unutulmamalıdır. Bu bağlamda Hatay T Tipi ve Kahramanmaraş Türkoğlu 1 No’lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumları ile birlikte deprem bölgesindeki diğer illerdeki basına yansıyan-yansımayan şiddet olayları sonucunda meydana gelen ölüm ve yaralanmalara ilişkin baro ve sivil toplum kuruluşlarının da müdahil olduğu titiz bir soruşturma süreci başlamalıdır. Bu sürecin her aşaması da aynı şekilde titizlikle kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
*Avukat-Ağrı Barosu Cezaevi Komisyonu Üyesi