Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci arkadaşlarımızdan Berivan Altan, 14 Şubat 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “6 Şubat Pazartesi 7.7 ve 7.6’lık depremlerle birlikte yaşanan büyük kıyım karşısında dört duvar arasında olmanın verdiği ağır koşullarla birlikte size söz verdiğim kitap tanıtımını yazamadım. Buranın verdiği ağırlık ve kimsesiz bırakılan insanların sesini duyuramamak, ana akım medyanın ‘enkaz’ haberciliği de yüreğimizi daha da yaraladı. Depremde harcanılan ilk 48 saatte insanların çaresiz bırakılması, enkaz önünde acı bekleyişlerine tanık olmak yüreğimizi daha da parçaladı. Bir kez daha arkada sorumlu gazeteciliğin öneminin ne olduğu hakikati tüm çıplaklığıyla depremin vurduğu 10 kentte, sokaklarında, köylerinde, mezralarında haykırıyordu.
Tüm bunların yanı sıra deprem bölgesinde olan ailelerimizle iletişimde daha bir ayrımcılık, kural-kaide silsilesiyle baş başa bırakıldık. Her ne kadar ana akım enkaz altında kalsa da, sorumlu gazetecilik örneklerini de bazı noktalarda gördük. Muhalif kimi yayınlar gidilmeyen, duyulmayan insanların sesini kısmen de olsa yansıttı. Bu ‘asrın felaketi’ olarak adlandırılan; ancak topluma layık görülen ‘asrın cinayeti’nde en çok akılda kalan ise ‘devlet nerede’ sorusu oldu. Bir ailenin, tarihin ve kentin yok olduğu enkazlarda belki de toplumsal olarak şapkanın öne konulması gerektiğini bir kez daha ortaya çıkardı.
Halka ulaşamayan bürokrasinin soğuk yüzleri ise bizlere cezaevlerinde, tutuk incelemelerinde hızlıca görüldü. Evet, çok canımız yandı. Bulunmayan iş makinaları, gelmeyen arama-kurtarma ekipleri, kucağında küçücük ölü bedeni ile vedalaşamayan babanın acısına canlı canlı tanık olduk. Hele ki Pazarcık’ta bir köyde, köylülerin ölülerini bir pikap arkasına koymak zorunda kalması bana 28 Aralık 2011’de Roboski’de yaşanan ve insanların ölülerini katırlarıyla taşıdığı görüntüleri hatırlattı. Zaman-mekan değişse de, kaderler ortaktı. Ama yaşadığımız hafıza kayıpları bazen gerçekliğimizi unutturuyor. Yaratıcı sürecin, bunların kader olmadığını anlamak ve anlatmakla başlayacağına inanıyorum.”
* * *
Konya-Ereğli Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan çizerlerimizden Mahmut Ulusan, 13 Şubat 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Her iki depremi, ta Ereğli’den de hissettik. Depremin sonuçlarıyla ilgili çokça şey söylendi, söyleniyor. Ne dense azdır. Ben de diyeyim ki, ‘Bana depremini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.’ Bu hükümet de imar affı gibi siyaset affıyla kurulmuş bir hükümettir. Yani yirmi yıl önce. Bu son seçim depreminde de tuzla buz olacaktır. Geçen Merdan Yanardağ’a yurt dışı yasağı konulup salınmıştı. Peşi sıra yıkılan binaların, sitelerin müteahhitlerine yurt dışına çıkma yasağı getirildi.
Müthiş! Ama bana kalırsa, şimdiden hükümetin tüm üyeleri için yurt dışı yasağı getirilmeli. Benimkisi sadece bir fikir tabii. Elbette bu fikrin zikri de olacaktır bir gün! Halen resim malzemelerini vermediler. Yoğun tempodan dolayı neredeyse iki yıldır elime kalem almamıştım çizmek için. Şimdi şöyle dönüp çizimlere bakınca, keşke hiç almasaymışım, diyesim geliyor:( Ama aldık bir kere, yapacak bir şey yok:( Bu köşenin bu haftaki çizimi benden. Acıklı bir şey ama elden başka bir şey gelmiyor maalesef…”
* * *
Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan Yusuf Kenan Dinçer, 6 Şubat 2023 tarihli (yani depremin olduğu gün) kaleme aldığı mektubunda şöyle diyor: “Talat Şanlı, Akil Nergüz, Taner Korkmaz, Mecit Şahinkaya, Yusuf Kenan Dinçer ve Murat Kaymaz ağırlaştırılmış müebbet değil ama 74 aydır tek kişilik hücrelerde tutuluyorlar. Üstelik söz konusu kişilerin ciddi hastalıkları var. Kitap ve yayınları erişim sorunumuz sürüyor. Pandemi öncesi haftada 3 saat olarak yapılan sohbetin 10 saate çıkarılması görüşmeleri sürerken, pandemi sonrası -28 Kasım 2022 itibariyle- 1.5 saat olarak başlatıldı. Ocak ayından itibaren bu süre 2 saate çıkarılmış bulunuyor. Tele 1, Halk TV gibi haber kanallarını izleme talebimiz bir türlü karşılanmıyor.
Talat Şanlı’ya doktorların yazdığı ilaçlar, iki haftadır verilmiyor. Ödemekte zorlandığımız elektrik parasında kilowatt tarifesi 2.70 liradan 4.19 liraya yükseltilmişti; Resmi Gazete’de yayınlandığına göre, umarız ev tarifesi uygulanmaya başlar. Basın İlan Kurumu’ndan ilan alamıyor diye, Yeni Yaşam ve Evrensel gazetelerini okuyamıyoruz. Birçok cezaevinde 1.5 saat olarak yapılan açık ve kapalı görüşleri, bizler halen 1 saat olarak yapabiliyoruz. Bu özel tecrit uygulamasına boyun eğmeyeceğiz!”
* * *
İzmir-Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Güven Usta, 2 Şubat 2023 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Buradaki hücrelerde kişi başı en fazla 15 kitap bulundurabiliyoruz. Bize postayla gelen ya da adımıza yatırılan kitaplar aylarca bekletiliyor. Çoğu zaman da el koyma kararı veriliyor. Haftada 10 saat olması gereken sohbet hakkımız sadece 3 saat olarak uygulanıyor. Bize gönderilen her türlü bilgisayar çıktısı ve fotokopi engelleniyor. Bunlara benzer sorunlarımızın çözümü için direniyoruz; kapı dövüyoruz. Tepki gösteriyoruz; ancak bu tepkilerimize soruşturma açılıyor ve çeşitli disiplin cezalarına çarptırılıyoruz. Şimdiye kadar slogan atan her tutsağın 90 aya yakın ziyaret yasağı olmuştur.
Verilen disiplin cezaları hücre cezalarına kadar yükselmekte ve buradan kaynaklı olarak infazlarımız yakılmakta. Ailelerin postayla gönderdiği ya da elden yatırdığı iç çamaşırı, havlu ve çorap kantinde satıldığı gerekçesiyle bizlere verilmiyor. Görüş saatimiz 1.5 saate çıkarıldığı halde burada 1 saat olarak uygulanıyor. Buna gerekçe olarak personel eksikliği gösteriliyor ama ayda iki kez arama yaparken personel eksikliği hiç çekilmiyor. Hapishane için ücretsiz posta hakkımızı kullanamıyoruz. Bu yüzden, cezaevindeki bir arkadaşımıza mektup göndermek istersek, 28 lira verip, taahhütlü bir mektup yazmamız gerekiyor.”
MEKTUBU GELENLER:
——————————–
Berivan Altan – Sincan Kadın Kapalı Cezaevi
Mahmut Ulusan – Ereğli Yüksek Güvenlikli CİK
Güven Usta – Kırıklar 1 nolu F Tipi Cezaevi
Aytunç Altay – Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi
Kenan Dinçer – Van Yüksek Güvenlikli CİK