Gazetemize konuşan Mayıs 1972’de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı mücadele arkadaşı Aydın Çubukçu, ‘Dağa çıkmak ve mücadeleyi Kürdistan’dan başlatmak önemlidir’ dedi
Hüseyin Kalkan
THKO’lular dağa çıkmak için üç bölge üzerinde dururlar. Bu üç bölge de Kürdistan’dadır. Dersim, Antep ve Malatya’da araştırma yaparlar, ilişkilerini gözde geçirirler. Ve Malatya’da karar kılarlar. Sinan artık Malatya’dadır bir grup arkadaşı ile. Denizler Malatya’ya giderken yakalanır. Aydın Çubukçu, Kürdistan’ın tercih edilmesinin nedenini şöyle açıklıyor: “Dağa çıkmak ve mücadeleyi Kürdistan’dan başlatmak önemlidir. Çünkü en fazla ezilen, böyle bir hareketi en fazla destekleyecek halk kitlesi oradadır düşüncesi vardı. Hüseyin, Deniz, Sinan Kürdistan’da güçlü bir dayanak bulabileceklerine inanıyorlardı ve oradan başlamak istiyorlardı. Oradan başladılar.”
‘Dünya güzel bir dünya idi’
Türkiye’de kitleler ayağa kalktığında dünyada da devrim rüzgarları esiyordu. Amerika’dan Uzakdoğu’ya kadar öğrenci gençlik ayaktaydı. Latin Amerika’da birçok gerilla grubu dağlarda mücadele ediyordu. Aydın Çubukçu, bu renkli dünyayı şöyle anlatıyor: “Bu hava içinde gençlik her an bir devrim olabileceğine inanmıştı. Bütün dünyada halk savaşları, gerilla savaşları, büyük bir anti-emperyalist, anti-sömürgeci hareketin varlığı böyle bir atmosfer yaratmıştı. Kaynayan bir dünyadaydık. Yalnız Vietnam’da değil, Asya, Afrika, Latin Amerika’da çok önemli halk hareketleri vardı. Mesela artık Kara Afrika değil Kızıl Afrika olacak diyen bir hareket vardı. Afrika sosyalizmi diye teorize edilmiş yeni bir akım vardı. Afrika sömürgecilikten kurtulmak bir yana sosyalist bir kıta olmaya doğru gidiyordu. Latin Amerika hakeza öyle idi. Velhasıl dünya güzel bir dünya idi. Türkiye’de de gençlik artık yeni bir dünya kurmanın zamanı geldiğine inanıyordu. Ancak bunun nasıl olacağı konusunda farklı görüşler vardı. Bu farklılıklara çok girmek istemiyorum ama Türkiye’de sosyalizmin bir devrimle mi kurulacağı, reformlarla mı kurulacağı konusunda derin bir ayrışma vardı. Gençliğin önemli bir bölümü devrimden yana idi. Silahlı devrimden yana idi. Devrimcilerle reformistler arasında arasında derin bir tartışma yaşanıyordu. Bu arada 12 Mart Darbesi gerçekleşti, buna karşı tavır özellikle THKO saflarında kendini gösterdi. Darbe ile uzlaşmak, darbenin içerisinde kendini ifade edebilmek imkanını arayan hareketlerle THKO kendisini kesin olarak ayırdı. Devrimin askerlerle olmayacağına dair açık tavrı gösteren THKO olmuştur diyebiliriz.”
Türkiye’nin farkı
Çubukçu, dünyadaki benzerlerinden farklı olarak Türkiye’deki öğrenci hareketinin işçi ve köylü kitleleri ile ilişki içinde geliştiğini anlatıyor. Bunun ayırıcı bir özellik olduğunu vurgulayan Çubukcu, THKO’nun hangi koşullarda kurulduğuna dair şunları anlatıyor: “Kısaca dünya şartları, Türkiye şartları bir devrim havasını gösteriyordu. Yani biz gençlik olarak üniversite gençliği olarak hem köylerde hem fabrikalarda anti-emperyalist mücadelenin yanı sıra işçi-köylü hareketine de önemli ölçüde katıldık. Bu birlik gerçekte egemen sınıfları rahatsız edecek derecede ciddi bir birlikti. O sırada Kürt gençleri içinde de bir hareketlenme yaşanıyordu. Ama daha çok Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde örgütlüydüler. Doğu mitingleri düzenlendi. Bu mitingler çok büyük bir potansiyelin orda yattığını gösteriyordu. Çok büyük bir potansiyeli ortaya çıkardı. Bu mitingler Kürt halkının uyanışında çok büyük bir sıçrama noktasının ortaya çıktığını gösteriyordu. Ama genel olarak baktığımızda gençlik hareketi ile Kürt halkı arasında mücadele birliği o dönemde o kadar kuvvetli değildi. Bu arada Kürt gençleri kendi örgütlerini kurmuşlardı. Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO) etkili bir oluşumdu.”
Filistin’den Nurhak’a
Bir devrim gerçekleştirmek için legal mücadelenin yeterli olmadığını düşünen THKO kadroları, dağa çıkmaya ve gerilla savaşı başlatmaya karar verirler. Dağa çıkma hazırlıkları Filistin’e kadar uzanır. Aralarında Hüseyin İnan’ın olduğu bir grup gerilla eğitim için Filistin’e gider. Dönüşte yakalansalar da kısa süre sonra tahliye edilirler. Artık dağa çıkmanın önünde bir engel kalmamıştır. Devamını Aydın Çubukçu şöyle anlatıyor: “Dağa çıkma arkadaşlarımızın bir bölümünün Filistin’e gitmesi ile kesinleşmişti. THKO kadroları şuna kesinlikle inanmıyorlardı. Şehirlerde mücadele etmek, parlamenter yollar, demokratik yollar bütün bunlar Deniz’in deyimi ile ‘Boş laftı, oyalanmaktı’ diye bakıyorlardı. Onlara göre dünyada ve Türkiye’de devrim çağı gelmişti. Artık parti kuralım, kentlerde mücadele edelim söylemlerinin zamanı geçmiştir. Dağa çıkmak ve mücadeleyi Kürdistan’dan başlatmak önemlidir. Çünkü en fazla ezilen, böyle bir hareketi en fazla destekleyecek halk kitlesi oradadır düşüncesi vardı. Başka bölgeleri düşünenler de vardı. Mesela daha sonra kurulacak olan THKP-C, Karadeniz bölgesinde başlamayı planlıyordu. Çünkü Mahir ve arkadaşları oralarda güçlüydü. Orada olabileceğini düşünüyorlardı. Nitekim cezaevinden kaçtıktan sonra arkadaşları ile Fatsa’ya doğru gitmişlerdir ve İngiliz tekniksiyenlerin kaçırılması Karadeniz’de olmuştur. Hüseyin, Deniz, Sinan Kürdistan’da güçlü bir dayanak bulabileceklerine inanıyorlardı ve orada başlamayı istiyorlardı. Ve oradan başladılar. Nitekim daha dağa çıkmadan önce Dersim’de, Malatya’da ve Güney’da araştırma yapmışlar, Köylerde gezmişler, köy ilişkileri kurmuşlardı. Yani öyle bir tabanları vardı. Ayaklarını basabilecekleri bir yer vardı. Dersim’den Adıyaman’a kadar gezebilecekleri her yeri gezmişlerdi. Öyle bir hazırlıkları vardı velhasıl.”
Denizlerin mirası
Deniz, Yusuf, Hüseyin daha önce Malatya’da dağa çıkmış olan Sinan Cemgil öncülüğündeki grubu katılmak için Ankara’dan hareket ettiler. Ancak hedeflerine varmadan yakalandılar ve cezaevine konuldular. Yaklaşık bir yıl süren yargılamalar sonucu idam edildiler. Yargılayan mahkeme askeri mahkemeydi ve emir komuta zinciri içinde sosyal uyanışı engellemek için idam cezası verdi. Ancak bu uygulama ne Denizlerin unutulmasını sağladı, ne de kitlelerin gözünü korkuttu. ‘Sosyal uyanış’ sürdü. Devrimci hareket kitleselleşti. Aydın Çubukçu, Denizlerin mirasına dair şunları anlatıyor: “Evet, Denizler idam edildikten sonra, egemen sınıflar özellikle Mahirlerin de Kızıldere’de kaltedilmesi ile birlikte, bu iş bitti diye baktılar. Yani önderlerini öldürdük, üç kişi astık, bundan sonra kimse devrim mevrim düşünmez diye düşünüyorlardı. Osmanlı’dan beri bu iş böyledir. Türkiye’nin egemen sınıfları ‘Salandırırsın üç kişiyi bu iş biter’ der. Öyle olmadı, aksine 12 Mart Darbesi’nden sonra devrimci hareket bir kitleselleşme yaşadı. Sosyalist düşünceler Anadolu’ya yayıldı. Bir öğrenci hareketi olarak başlamış olmasına rağmen, halk tabakalarına yayıldı. Her yerde pıtrak gibi örgütler ortaya çıkmaya başladı. Elini salayan 50 kişiyi yanında buluyor ve bir örgüt kuruyordu. 49’dan fazla solcu fraksiyonun doğmasının nedeni budur. Aslında iyi bir manzara değildi. Ama bir örgütlenme ve mücadele etmek isteğinin çok yaygın olduğunu gösteriyordu. Her yerde örgütler doğmaya başladı. Bunun başlıca faktörlerinde birisi Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının kahramanca idam sehpasına yürümeleriydi. Bu tutum efsaneleşti. Bu dönemde Kürt Özgürlük Hareketi de gelişmeye başladı. Bir sıçrama noktası da orasıdır. Artık kesin bir karakter gösterilerek, eskisinden çok daha güçlü bir Kürt Özgürlük Hareketi’nin ortaya çıkması, siyaseti bir halk olarak, kendi ulusal kimliği ile ağırlığını koymaya başlaması ayırt edici bir özelliktir.”
Halk için fedakarlık
Aydın Çubukçu, Denizlerin mirasından söz ederken gayet köşeli konuşuyor. Devrimin hedeflerinden ve halka bağlılıklıktan söz ediyor. Ve altını kalın kalın çiziyor: “Denizlerin mirasından bugüne ne kaldı dersek, halka inanmak, halk için fedakarlık yapmak, halk için ölümü göze alabilecek şekilde mücadele tutkusu. Bu bir kere kesindir. Bakın Deniz’i bugün Kemalistler falan sahipleniyorlar ama, Deniz, darağacında ‘Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi’ diyerek cevap vermiştir. ‘Yaşasın Türk ve Kürt Halkının Mücadelesi’ diyerek cevap vermiştir. Ondan geriye kalan mirasın en önemli yıldızı budur. Halka bağlılık, ölümüne mücadeleyi göze almış olmak, dürüstlük, ahlak, devrime bağlılık, devrim isteği. Bugün işte posterleri gençlerin evlerinin duvarlarını süslüyorsa, halkın her kesiminde insanlar onları sahipleniyorsa, bir efsane gibi yaşatıyorlarsa, bunun sebebi o arkadaşlarımızın halk için mücadeleyi her şeyin üstünde tutmuş olmaları ve canları pahasına bu mücadeleyi sürdürmüş olmalarıdır.”
Dünyada 68
Vietnam savaşı protestoları ile başlayan ve bütün dünyaya yayılan 68, sadece Türkiye’de darbe ve idamla sonuçlandı. Aydın Çubukçu, 68’i yaratan koşullara dair şunları anlatıyor: “Bütün dünyada 2. Dünya Savaşı’ndan sonra genel bir yeni dünya, talebi ortaya çıkmıştı. Geniş halk tabakalarının artık savaşların olmadığı, barışın, refahın, huzur olduğu bir dünya talebi ortaya çıkmıştı. 2. Dünya Savaşı büyük bir felaketti şüphesiz. Onda kurtulmuş olmak yeni bir dünya özlemini besliyordu. Avrupa’da ve Amerika’da bir ekonomik rahatlık hakimdi. Ama emperyalizm ve sömürgecilik Asya, Afrika ve Latin Amerika’da etkisini sürdürüyordu. Yani bir yanda kapitalist büyük ülkelerde rahatlama, kalkınma varken Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde emperyalizm ve sömürgeciliğin etkisi vardı. Özellikle Vietnam savaşı bunun en tipik örneği idi. Vietnam’da Amerika’nın varlığı ve orada uyguladığı zulüm bütün dünyada bir anti-Amerikan hava yaratmıştı ve bu önemli bir faktördü, Vietnam savaşı 68’in anti-Amerikan bir karakter kazanmasında önemli bir faktördü.”
Türkiye’de 68
Aydın Çubukçu, Türkiye’de 68’in emekçi karakterinden söz ediyor ve köylü kitlelerinin toprak işgallerine dikkat çekiyor. Şunları söylüyor: “Türkiye’de 68 biraz farklı yaşandı. Öğrenci hareketinin yanı sıra bir işçi-köylü hareketi de vardı. Türkiye’de 1965’ten başlayarak sendikal hareketlerin yanı sıra bir toprak mücadelesi vardı ve toprak işgalleri olarak kendini ortaya koymuştu. Ayrıca taban fiyatı mücadelesi için alanlara çıkan üretici küçük köylü kitlesinin mücadelesi vardı. Özellikle 65-68 arasında toprak işgalleri büyük bir köylü hareketi olarak ortaya çıkmıştı. Sayısız köylü tutuklandı, çatışmalarda jandarmadan ve köylülerden ölenler oldu. Toprak talebi ile harekete geçen köylüler, feodalizmin hakim olduğu bölgelerde değil, kapitalizmin az çok gelişmiş olduğu yerlerde ortaya çıktı. Bunlar küçük üretici ve topraksız köylü hareketleriydi. Trakya, Ege, Akdeniz gibi bölgelerde ortaya çıkmıştı. 68 diğer ülkelerde bir öğrenci hareketiydi. Türkiye’de 68 işçi, köylü, öğrenci hareketinin birliğinden oluşuyordu. Türkiye’deki 68’in ayırıcı özelliği halk hareketi ve öğrenci hareketi olarak ortaya çıkmış olmasıydı. Öğrenci hareketi ile işci-köylü hareketinin birleşmesi eğiliminden önemli ölçüde ortaya çıkmıştı ve bu egemen güçleri en çok rahatsız eden durumdu. Bastırılması gereken bir halk hareketi olarak değerlendirilmişti. Mesela o zamanın Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, 12 Mart Askeri darbesine giderken şöyle bir söz söylemişti. Çok önemlidir o. ‘Sosyal uyanış ekonomik gelişmenin önüne geçti.’ Bunun anlamı ekonomisi gelişmiş olan halklar uyansın ama ekonomi gelişmeden halk uyanırsa bu tehlikeli bir şeydir manasına geliyordu ve bu tespit 12 Mart darbesinin önemli nedenlerinden birisidir. Bu sosyal uyanışı bastırmak için de şiddet uygulandı, halk hareketinin önderleri tutuklandı. Gençlik önderleri idam edildi, katledildi. 68’in Türkiye’deki karakteristiğini belirliyen şey gerçekten Genelkurmay Başkanı’nın söylediği sosyal uyanıştı.”