Vatansız insan, ne kadar birikimli ve bilgili de olsa ‘hep yavan, yaban ve ruhen yaralıdır.’ Erivan Radyosu’nun ilk dengbêjlerinden Reşidê Baso’nun şair kızı Gohara Mamo’nun şiirlerini okuduğunuzda satırları bu hakikati haykırıyor insanın yüzüne. Bundandır ki hazan mevsiminde, bir göçmen kuşun ardından sesleniyor ‘Son ümidim sana kaldı / Kanatlarının altına al yaralı yüreğimi / Bari bu defa götür, göreyim ülkemi’ der. Yaşadıkları ve psikoloji üzerine yaptığı okumaları şiirine bambaşka bir ruh vermiş; düşündüren, yüzleştiren ve yaralayan…
Gohara Mamo vatanından uzakta, sürgünde, yurt hasreti çeken bir ailede doğuyor. Dedesi Baso yaşanılanın birebir şahidi ve mağdurudur, beher defa gözyaşları içinde anlatır acı anılarını. Canlı tarihtir, anlattıkları hikâye gibi gelir duyana, lakin ‘Hayır bunları biz yaşadık’ der. Gohar, dedenin yetmişli yaşlarına yetişir, hafızası vefat ettiği 93 yaşına değin de çok dinçtir ve hep dünya gözü ile bir daha göremediği dünyası olan, köyü Sürmeli’yi anlatır. 1915 yılında 15 kişilik aileden annesi Şiro ve kardeşi Osê ile kurtulur; kundakta olan kız kardeşi Aras Çayı’na kapılır; beş, altı yaşlarındaki diğer kız kardeşi Seyran hengâmede kaybolur. Ölmeden önce dahi Seyran’dan bahseder; mavi gözlerinden, sarı saçlarından ve bitmeyen hasretinden…
Dengbêj baba Reşîdê Baso, Erivan Radyosu’nda seslendirdiği Dınyayê, Felekê, Peyayo, Delal ha delal ve onlarca diğer stranında bu dramın sesi olur. Reşîdê Baso şairdir de 2006 yılında vefat edince ardında yayınlanmayı bekleyen şiir dosyaları bırakmış oğlu Hozan Dilovan’a.
Gohara Mamo’nun duygu dünyasında dede ve babanın çok belirleyici yeri var. Sohbetimizin bir yerinde, Kürtçe konusundaki hassasiyetlerini gülerek anlatıyor; çocuklar anadillerini iyi öğrensinler diye evde Kürtçe dışında konuşmak yasakmış gibi bir algı varmış, özellikle de baba eve geldiğinde bu adı konulmamış yasak bilfiil uygulanırmış. Ailede ulusal kimlik ve fermanların acıları hep diriymiş. Ondandır ki Gohar şiirinde, yaşanan onca fermana karşı, hesabını sormayan Yaradan’a ‘Bunları görmüyor musun?’ diye serzenişte bulunuyor. Sadece ona mı, vatanda kalan kardeşlerine de çünkü 1915 ve sonrasında yaşanılan acılardan; vatansız Êzidîlerin çektiği acılara karşı bugüne değin kayıtsız kalınması ve adının dahi konulmamış olması canını acıtıyor.
Mezarlarımız kimsesiz
Yıkılmış ziyaretlerimiz
Zapt edilmiş toprağımız…
Sadece Ermeni kardeşlerimizi anıyorlar
Nasıl kırıldıklarından bahsediyorlar
Êzidîlerden bihaberler
Sanki Êzidîler hiç yaşamamışlar.
Savaş kadar, onları tam da bugünlerde olduğu gibi zorlayan bir de salgın hastalıklar varmış. 1918 yılında yaşanan İspanyol gribinden ‘bavo bavo günler’ diye bahsediyormuş Baso Dede. Dünyada bazı istatistiklere göre 50 milyon insan ölüyor. Ve Gohara Mamo, dedesinin anlattığı ‘bavo bavo günler’e dair anılarından bugünlere dair uzun bir şiir yazdı geçenlerde.
Onlar ‘bavo bavo günler’ var diyorlardı.
Lakin biz bilmiyorduk neydi, ne zamandı.
‘Babaların imdadı yetişmiyordu evlatlarına’
‘Anneler acı acı ağıtlar yakıyordu’ anlattıklarında
Tüm sokaklarda, cansız bedenler
İnsanlar ve hayvanlar koyun koyuna…
Ne çare vardı ne de derman…
Ne çare var ne de derman…
Ağrı Dağı’na Masis Dağı dermiş dede, Gılidax ve Ararat diye düzeltenlere kızar ‘Ben büyüklerimden böyle duydum.’ dermiş ‘Masis Kürtçedir, sis beyaz; ma da kalmaktır, başında hep kar ve sis var’ diye de eklermiş.
Gohara Mamo, Elektronik Mühendisliği okuyor ve 1984 yılında evlenip Almanya’ya taşınıyor. Ama sanat ve edebiyat, yaşamının vazgeçilmezleri. Uzun yıllar resim eğitimi alıyor ve tablolar yapıyor, bir fırtınalı anında köprüleri yıkmak adına, tüm tablolarını yakıyor. Dünya klasiklerini, özellikle de şiirleri ve ayrım koymaksızın tüm kutsal kitapları okumuş.
Küçükken küpe anlamına gelen ‘Gohar’ ismini pek sevmiyormuş bir gün ‘Dımdım’ destanını okuyup destanın kahramanı Gohar Xanım’la tanışınca, onun için isminin anlamı değişiyor, artık bir takı değil kahraman bir kadının ismidir Gohar.
Evleri konak gibidir. Dede canlı tarih, baba da dengbêj olunca Ermenistan’daki Kürt aydın ve yazarları; Casimê Celil, Heciyê Cindî, Eskerê Boyik, Wezîrê Eşo ve diğerleri gelip giderler ve Gohar; amca diye tanıdığı hepsinin, büyük meziyetlerini sonradan öğrenir. Wezîrê Eşo’nun radyoda çalıştığını öğrendiğinde özel istekte bulunur, radyo tiyatrosu bölümünde Kırmızı Başlıklı Kız oyununu sıklıkla yayınlamalarını ister.
Çocuk dünyasına çok değer biçiyor, çok yakinen takip ediyor. Ağrı’da kaçırılıp öldürülen küçük Leyla’nın yasını tutuyor, Rojava’da vücudu kimyasal silahlarla yanan 13 yaşındaki Mıhemed için yüreği yanıyor ve:
‘Ağlama oğlum, ağlama kurban olduğum
Kimsenin umurunda değil ağladığın
Ah ne kadar da yalancı bu dünya
Ve ne kadar rahmetsiz insanlar’ diyor.
İlk şiirleri dörtlükler şeklinde olmasına rağmen, son dönem şiirlerini serbest vezinle ağıt yakar gibi yazıyor. Nedenini acılara bağlıyor. Dergilerde, internet üzerinden yayın yapan şiir ve edebiyat sayfalarında ve sosyal platformlarda yayınlanmış iki yüzü aşkın şiirinin yer aldığı şiir dosyası yayınlanmayı bekliyor.