‘Yüksek’ siyaset yapmayacağız. Bugünlerde fazlasıyla bu yönlü değerlendirmeler oluyor. Biz daha spesifik bir konuda yazmak istiyoruz. Malum! Bu alanlar ağır siyasi tartışmaların gölgesinde kalıyor, görülmüyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan, basına yansıyan 12 Haziran tarihli görüşmede, yerel yönetimlere ilişkin bir değerlendirme yapıp, ardından ‘’Beni alsınlar halkın hizmetine, ne gerekiyorsa onu yapayım. Çöp topla desinler, çöp toplayayım. Giderim, Bağlar’da çöpleri toplarım. Sokaklarda gezerim, selam veririm herkese. Bana selam verenin de selamını alırım. Halkın içinde halka hizmet ederim. Halkım için yaparım. Onlar için her şeyi en küçük işi bile ciddiyetler yaptım” diyor. Bu değerlendirme avukatların basına yaptığı genel aktarımın içerisinde dile geldi ve çok fazla tartışma konusu olmadan, geçip gitti. Öcalan’ı yakından takip edenler, çok iyi biliyor ki, bu ifade öylesine söylenmiş, laf olsun dile gelmiş bir konuşmadan ibaret değil.
Herkes anladığı kadarıyla yorumlayabilir fakat biz Sayın Öcalan’ın belediyeler konusunu gündeme getirmesini daha genel bir tespitle ‘önemseme’ olarak görüyoruz. Yerel yönetimler alanının, Öcalan’ın geliştirmek istediği doğrudan demokrasi hareketinin önemli bir parçası olduğu kesin. Haliyle her fırsatta bu konuda değerlendirmeler yapıyor, önerilerde, uyarılarda bulunuyor. Fakat önemli bir sorun var gibi. Öncelikle söylemeliyiz ki, yeni seçilen belediye eşbaşkanlarını mahkûm etmek, şimdiden bir olumsuz algı oluşturmak niyetinde değiliz. Düşüncemiz, daha işin başındayken, yani belediyeler tekrardan halkın denetimine girmişken, temeli sağlam atma kaygısıdır. Biliniyor! Yirmi yıllık bir Kürt demokratik belediyeciliği, pratiği var. Kürtler, demokratik belediyecilik alanında yeni değil. Çeyrek asra yaklaşan bir deneyim mevcut. İyisiyle, kötüsüyle bir gelenek de oluştu.
Fakat, hemen herkesin üzerinde hem fikir olduğu üzere, Kürt demokratik belediyeciliği bir model açığa çıkaramadı. Öcalan’da, bahsi geçen görüşmenin devamında, “Nasıl bir belediyecilik örneği olacak, demokratik bir belediyecilik olacak mı” sorusunu soruyor. Kuşkusuz! devletin baskı ve zoru, engelleyici yaklaşımları gözardı edilemez. Devlet elinden geldiğince Kürdistan’da halkın sorunlarına çare olan, yaşamını rahatlatan bir çözüme hep karşı çıkmıştır. Cumhuriyet tarihi aralıksız böyle gelmiştir. Amaç, Kürdü kendisine bağımlı kılmak, bu sayede kontrol etmek olunca, doğal olarak izlenen siyaset bu olmuştur. Biz bu yanı görüyoruz. Ama Kürdün, on yıllara dayanan özgür siyaset deneyimini de bildiğimizden, ortaya çıkan belediyecilik pratiğini anlamakta zorlanıyoruz. ‘Devlet engel oldu, baskı uyguladı, tutukladı’ denilerek Kürdistan’da devam eden sorunlara -hele ki mesele belediyeler ise- cevap olmaya çalışmak, hiç kuşku yok ki inandırıcı olmuyor.
Dikkat edelim! Belediyecilik denilince akla hep idealist insanlar ve onların yaptığı çalışmalar geliyor. Bolca konuşup, siyasal tahlil yapmak fakat iş yaşamsal sorunlara gelince, genel geçer çözümlere başvurmak, ayrı-özgün bir uygulamanın sahibi olmamak, anlaşılıyor ki, belediyecilik alanında tutmuyor. Belediye alanı fazla konuşma değil de, iş yapma alanı oluyor. Küçük-büyük çok da önemli değil! Önemli olan iş yapma iradesini göstermek, halka bu konuda somut çözümlerle gitmek, oluyor. İşte! Tam da bu noktada Kürt demokratik belediyeciliğinde sorunlar yaşanıyor. Mesela! Bu alanda hala idealist, vizyon sahibi bir belediye başkanı profili açığa çıkmış değil. Elbette bu değerlendirmemiz, geçmiş dönemde görev yapanlar için geçerli. Yeni göreve başlayanlar için, böylesi bir değerlendirmede bulunmak erken. Ama başlangıçlar da önemlidir.
Seçilen belediye eşbaşkanları üç ayı aşan pratiklerinde, ne yazık ki, konuşacağımız, örnek vereceğimiz belirgin bir uygulamanın sahibi olamadılar. Ya da -haklarını yemeyelim- biz görmedik. Elbette her belediye yönetimi işbaşı yapar yapmaz, ciddi hizmetlerde bulundu, kayyum döneminin yoksunluğu önemli oranda aşıldı. Halk ile belediye yönetimleri tekrardan bir araya geldi. Güçlü bir kaynaşma sağlandı. Fakat kast ettiğimiz şeyler bunun ötesinde. Kimse kusura bakmasın! Bizim çıtamız yüksekte. Ki eğer Sayın Öcalan’ı esas alırsak, en fazla da onun çıtayı yükselttiğine şüphe yok. Yani yapılanları ölçü almak, öncelikle bu işleri yürüten çok değerli eşbaşkanlara, belediye yönetimlerine haksızlık olur.
Beklenti odur ki, bir dönem daha böyle geçmesin, Kürt demokratik belediyeciliği her anlamıyla, örnek pratiklerin içerisine girsin. Belediye eş başkanları, var olan düzeyi aşan icraatlarıyla, konuşulur hale gelsin. Klasik hizmet belediyeciliği çıtası, yine Kürtlerin eliyle toplumun tabandan demokratik inşası ile taçlansın. Sadece Kürdistan’da değil, Türkiye’de de demokratik yerel yönetimler pratiği rüştünü ispatlasın. İspatlasın ki, demokrasi tartışmalarının zirvede seyrettiği bugünlerde, Kürtler yerel yönetimler pratiği ile de örnek olduklarını gösterme imkânı bulsun. Fikriyat bu yönlüdür, neden pratikte bu yönlü olmasın? Olabilir!