28 Ekim günü İstanbul’da birçok aydın, yazar, gazeteci bir araya gelerek 80 imzacının kaleme aldığı “Barışa Çağrı” metnini kamuoyuna duyurdu. Cumhuriyetin 100. yılının takvim yapraklarında tamamlanmasından bir gün önce topluma seslenen çağrıcılar geride bırakılan yüzyılın en önemli sorununa dair çok önemli bir açıklama yaparak toplumu sorunun çözümü konusunda inisiyatif almaya davet ettiler.
Çağrı metni önemli bir hafızayı dile getirerek Kürt sorununun çözümünde son dönemde yaşananlara vurgu yapmakta, bu sorunu ve çözümü gerçekçi bir anlayışla ele alarak dile getirmektedir. Çağrıcılar meseleye tüm Ortadoğu ekseninde yaklaşarak savaşın sonlanması, barışın inşası adına başta Abdullah Öcalan olmak üzere meselenin muhataplarını doğru bir şekilde tespit etmektedir. Çözümsüzlükten beslenen bir iktidar anlayışının ve onun tecrit rejiminin savaş aklına karşı çözün üreten ve barışı inşa edecek aklı işaret eden imzacılar tecridin bir an önce sonlanmasını tüm açıklığıyla ifade etmişlerdir.
Metnin son paragrafını buraya alıyorum. ““Yurtta barış dünyada barış” ilkesinin “Türkiye’de barış Ortadoğu’da barış” biçiminde ikirciksiz bir şekilde savunulması gerekmektedir. Toplumsal sorunlar, diyalog-uzlaşı kültürüyle; eşitlik, adalet ve özgürlük değerleri referans alınarak çözülebilir. Bunun yolu ise amasız-fakatsız, içeride-dışarıda halkların eşitlik temelinde bir arada yaşamını savunmaktan geçmektedir. Çabamız, barışı aramak üzerinedir ve barış yolcusu olabilme cesaretine dairdir. Meşakkatli ama bir o kadar da onurlu bu yolun sonunda sağlanacak olan barış hali, toplumsal sağlığımızın inşasını da var edecektir. Barışın savunulması ve inşasında 1993-2015 tarihleri arasındaki girişimlerde görüldüğü üzere inisiyatif alıp çözüm üretebilecek muhatapların başında Abdullah Öcalan gelmektedir. Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünde kritik önemde rolü olan Öcalan, 32 aydır her türlü Anayasal ve yasal hakkından mahrum bırakılmıştır; kendisinden ailesi ve avukatları haber alamamaktadır. Bizler bu hukuksuzluğun bir an önce kaldırılarak Öcalan’ın haklarına saygı duyulması gerektiğini vurguluyoruz. İnşasının Türkiye adına tarihsel önemde olduğuna inandığımız barışın toplumsallaşmasında Öcalan’ın çok önemli katkılar sunacağını düşünüyoruz. Buradan hareketle Hükümeti, hukuksuz tecrit uygulamalarına son vermeye çağırıyoruz.” Bu son paragraf tüm toplumsal kesimleri barış yolcusu olma cesaretine dair çabayı görmeye çağırıyor ve bu yolculuğa davet ediyor.
Bugün Cumhuriyetin geride bıraktığı yüzyılına dair en temel meselenin Kürt sorunu olduğu konusunda herkes hemfikirse, bu sorunun çözümsüzlüğünün demokrasi adına ne varsa tükettiğini herkes dile getiriyorsa, demokratik bir cumhuriyet özlemi her yeri kaplamışsa doğru yerden başlamaktan başka çare yoktur. Demokratik bir cumhuriyet savaşa karşı mücadeleden, tecride karşı çıkmaktan ve Kürt sorununun çözümü adına inisiyatif almaktan geçiyor. Bu inisiyatif Öcalan’ı gören, onun bu meseledeki belirleyici rolünü ve muhataplığını yok saymayan, O’na rağmen değil O’nunla bu sorunun çözümü konusunda buluşan bir anlayışa sahip olmak zorunda. Bu seçenek demokratik olandır, bu seçenek akılcı olandır ve her şeyden önemlisi adaletli olandır.
Demokratik bir yaşamın inşası için her şeyin başına ‘demokratik’ ifadesini yazmak yetmiyor. Demokratik anayasa dediğinizde anayasa demokratik olmuyor, demokratik cumhuriyet dediğinizde cumhuriyet demokratikleşmiyor. O tanımlamanın oraya hangi inşa süreciyle taşındığı önemli. Ülkenin ve bölgenin demokratik bir yaşamı inşa edebilmesi için sorunlarını cesaretle çözebilecek bir iradeyi hayata geçirmelidir, siyasette belirleyici bir güç haline getirmelidir. Bu nedenle çağrı metni neden sonuç ilişkisini doğru bir yerden kurarak önemli bir başlangıç yapmıştır. Şimdi bu çağrıya kulak vermek, harekete geçmek ve barışı örgütlemek zamanıdır.