Türkiye’nin siyasal ve toplumsal gerçekliği ile seçimler birbirini etkileyen, belirleyen, yarattığı sonuçlar açısından da iç içe geçen önemli gelişmelere neden olacak gibi görünüyor. Yaklaşan yerel seçimler de Türkiye siyasal tarihinin bu tespitini güçlendiren bir süreç olarak önümüzde duruyor.
Türkiye, AKP-MHP şahsında faşist bir ittifak bloğu ile yönetilmeye çalışılıyor. Bu süreç siyasal,toplumsal ve ekonomik olarak sürdürülemeyen rejimin içine girdiği krizden çıkışın yolu olarak benimseniyor. Temelde faşizmi ve Kürt düşmanlığını merkezine alan, bunun üzerinden devlet imalatı tüm kliklerin uzlaştırıldığı yeni bir rejim yaratılmaya çalışılıyor. Bu rejimin temel amacı Türkiye’de bulunan tüm düşünce yapılarını, kimlikleri, kültürleri, inançları, halkları tek tipleştirerek yönetilmeye daha uygun hale getirmektir. Toplumun bu şekilde yönetileceğini düşünmek tarihsel olarak da değerlendirildiğinde büyük bir yanılgıdır. Bu durum yöntemsel olarak farklılıklar gösterse de tarihte çok fazla denenmiş ve sonuç alamamış,toplumsal sorunların derinleşmesine neden olmuştur. Bu sonuçlar sadece faşizmin uygulayıcılarını değil tek tipleştirmeye çalıştıkları toplumu da büyük yıkımlara uğratmıştır.
Tarih, geçmişte ne olduğunun ezberlendiği bir bilim değildir. Tarih, yaşanan yanlışları büyük doğrularla düzeltme, geçmişin yok edici ve yıkıcı hatalarını tekrarlamama ahlakıdır. Bu yüzden çıkarılacak tarihten dersler toplum açısından çok önemlidir. Türkiye’de yaşanan süreç aslında çoğulculuğu tamamen ortadan kaldırmaya dönüktür. Bu süreç Kürtleri merkezine alan bir görüntü çizse de esas olarak tüm farklılıklarıyla Türkiye kimliğini oluşturan her bir insanı hedef almakta, tek tipleştirmeye çalışmaktadır. Bunu da demokratik siyasette çoğulculuğun,farklılıklarıyla birlikte bir arada yaşamakta ısrar eden tüm kesimlerin temsiliyetini yapan HDP’ye saldırarak gerçekleştirmek istemektedir. Yani faşizmin kurumsallaşmasının önünde HDP’yi ve HDP’nin ürettiği Demokratik Ulus perspektifini engel olarak görmektedir.
Özellikle Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar Türkiye’de rejimin düşüncelerini paylaşmayan her bir toplumsal iradenin engelleneceği mesajını vermektedir. Bu HDP ve HDP çatısı altında birleşecek olan tüm demokratik ulus güçlerine verilen bir gözdağıdır. 8-9 ekim tarihlerinde yapılan siyasal soykırım operasyonlarını da bu tehdit ile bağlantılı olarak ele almak gerekir. “Ya faşizmin kurduğu çarkta döneceksiniz ya da sonuçlarına katlanacaksınız’’ tehdidi HDP ve bileşenleri üzerinden aslında Türkiye’de yaşayan tüm renklere dönüktür. Bu şekilde toplumsal sorunların çözümüne dönük çaba sarf eden, perspektif sunan tüm yaklaşımlar baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu cendereyi kırmanın tek yolu demokrasi bloğu tarzında örgütlemelerin yaygınlaşarak büyümesidir. Özellikle 24 Haziran 2018 seçimlerinde demokratik güçlerin HDP çatısı altında güç birliği yapmaları, AKP’nin hesaplarını önemli oranda darbelemiştir. Birçok seçim hilesiyle kendisini iktidarda tutmaya çalışan Erdoğan ve Bahçeli, seçim sonrası yaptıkları açıklamalarda HDP’nin Meclis’e girmesini içlerine sindiremediklerini her vesileyle açıklamışlardır. Devlet açısından Kürtlerin ve HDP’nin başarısının önüne geçmek önümüzdeki yerel yönetim seçimlerinde de temel amaç durumundadır. Bu yerel seçimler sadece belediye başkanları ve meclis üyelerinin belirleneceği bir seçim olmayacaktır. Devletin doksan yıllık imha, inkar ve asimilasyon politikasını güncelleyerek sürdürme siyaseti ile Türkiye’deki tüm halkların, inançların, kimliklerin bir arada özgürce yaşamasını ifade eden demokratik ulus siyaseti arasında bir seçim olacaktır. Dolayısıyla faşizmi darbelemenin önemli bir zemini olduğunu unutmamak gerekir.
Kendi demokratik yönetimlerini inşa etmek adına inisiyatif alan kentlerin, şehirlerin yıkıma uğratıldığı, insanlarımızın katledildiği bir süreci yakın zamanda yaşadık. Kendi iradesiyle, kendi kimliğiyle, kendi topraklarında demokratik yönetimi inşa etmenin bedelinin bu olduğu gösterildi. Bu yönüyle özellikle Kürdistan belediyelerine atanan kayyımların da faşizmin tek tipleştirme, asimile etme, soykırım politikasını derinleştirme siyasetinin bir ürünü oluğunu da görmek gerekmektedir. Dolayısıyla saldırı seçilmişler şahsında dilimize, kültürümüze, kimliğimize, coğrafyamıza, halklarımıza ve en genel anlamıyla farklılıklarıyla beraber tüm topluma dönüktür.
Bu soykırım saldırılarını boşa çıkarmanın ve demokratik ulusu inşa etmenin yolu faşizmin saldırdığı, halkların da direndiği toplumsal mücadele hattını koruma ve geliştirmedir. Bunun için de bu politikaların uygulayıcısı olan kayyımları halkların ve toplumumuzun mevzileri olan belediyelerden atmak gerekir. Demokratik ulusu yaratmanın en temel amaç ve mücadele gerekçesi olduğunu aklımızda tutarsak küçük ve basit hesaplarla değil büyük ve ciddi çabalarla faşizme karşı demokratik birliği yaratmamız gerektiği anlaşılacaktır. Türkiye halklarının bundan başka bir seçeneği, çözümü bulunmamaktadır. Yerel yönetimler bir bir merkezi hegemonyanın elinden alınıp, demokratik yönetimler inşa edilmedikçe, giderek kanserleşen toplumsal sorunların çözümü de pek mümkün olmayacaktır. Bu yüzden demokrasiye inanan tüm güçlerin bir arada çalışıp önümüzdeki seçimlere güçlü bir şekilde katılması gerekmektedir.