“Baskın seçim” kararı ile birlikte bir taraftan bol keseden seçim rüşvetleri dağıtılırken öte yandan her yönlü sindirme uygulamaları tırmanarak dolu dizgin atağa kalkmıştır. Baskılar çok yönlü bir içerik almaya, dozunu artırmaya çoktan başlamıştır. Baskıların bu özellikte (her yönlü) karakter kazanması, bizlere şiddet ve anti demokratik uygulamaların yalnız seçim sürecinde yapılacak sindirmelerle sınırlı kalmayacağını, toplumun kılcal damarlarına kadar yayılarak yapısal bir hal alacağı işaretlerini daha şimdiden göstermektedir. Bu nedenlerle 24 Haziran seçimleri Türkiye tarihinin yaşayacağı en kritik seçim demekteyiz. Herkesin şapkasını önüne koyup düşüneceği bir süreçten geçtiğimiz açıktır. Baskılar; politik, ideolojik, ekonomik, pratik (fiili) ve en önemlisi sosyo-psikolojiktir. Bunları söylerken amacım bir genelleme yapmaktan öte, içinde yaşadığımız süreçte üzerinde durduğumuz merdivenin X basamağındaki tehlikeye ve bu tehlikenin gereği olarak önümüzde duran pratik davranışa dikkat çekmektir.
Kürt halkı ve demokrasi güçleri, “baskın seçim” kararı alan AKP-MHP iktidarının bardaktan boşanırcasına devreye soktuğu yıkıcı uygulamalara karşı cansiperane bir uğraş içindedir. HDP, yanlışıyla-doğrusuyla, eksiğiyle-fazlasıyla bu süreçte yol almış, adaylarını tespit etmiş, seçim meydanlarına çıkmış bulunmaktadır. Artık olup bitenler üzerine daha fazla söz söylemenin bir anlamı kalmamıştır. Şimdi herkesin önünde ciddi bir çalışma süreci durmaktadır. Mücadelenin çok yönlü yürüdüğünü herkes gibi HDP de bilmektedir ve ona göre bir seçim çalışmasını yürütmeye çalıştığı da açıktır.
OHAL pervasızlığında baskı ve engellemelere karşın 24 Haziran seçimlerinin teknik sonuçlarından daha önemlisi, halkın bir demokrasi kazanımı elde etmesi ve yeniden devrimci bir ruh kazanması için başta Fırat’ın batısı olmak üzere tüm ülkede bütün halkların kendisi için bir konum kazanabilmesi için uygulanan “stratejik” politikalar önem kazanmıştır. En önemlisi de seçim çalışmalarının olağanüstü baskı ve engellemeler karşılaşması yanında, korkunç bir sömürü ve rant ekonomisinin yaşandığı şartlarda yürütülmeye çalışılıyor olmasıdır.
Gerek FOX TV canlı yayınına katılan HDP Eş Genel Başkanlarının konuşmaları ve gerekse Eş Genel Başkan Sezai Temelli’nin “HDP Hakça Dağıtım Programı” çerçevesinde yaptığı açıklama daha şimdiden halkın dikkatini çekmiş durumdadır. Köklü bir sosyal ve ekonomik format taşıyan HDP’nin “ekonomik istemleri”nin geçiş sürecinin taleplerini içerdiği biliniyor.
HDP, “reformlar” içeren düşüncesi açıklarken bile tüm rejim partilerinin savundukları “kapitalist modernitenin” ekonomik duruşlarından niteliksel olarak bir farklılık olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. “Liberal Ekonomi” de dahil olmak üzere hiçbir kapitalist ekonomik biçimin rötuşlarla, reformlarla sömürünün tümünü ortadan kaldıramayacağı bilinmektedir. Bu nedenle sadece rejim partilerinin uyguladıkları yıkım politikalarını eleştirmek ve ekonomik rötuşlarla bu devasa sorunlara dikkat çekmek sorunu çözmeyecektir…
Ancak emeğin en yüce değer olduğu ve adil dağılımın egemen olduğu ekonomik yapılar halkın özgürlüğünü sağlayabilir. Kürt halkının geliştirdiği “demokratik modernite” ekonomik anlayışı, “kapitalist modernitenin”, başka bir ifadeyle “kapitalizm ötesi toplum” ekonomik tarzının tek alternatifidir.
Gerçek özgürlüğü Demokratik Modernite’nin ekonomide egemen olmasıyla sağlayabiliriz. Daha da önemlisi, Demokratik Modernite’yi demokratik örgütlenmeler üzerinde yükselen halk örgütlenmesi sağlayabilir. Demokratik Modernite, doğrudan halkın kendisi için örgütlenmesi anlamına gelir. Demokratik Modernite sadece sömürüyü sınırlandıran bir ekonomik model değil, aynı zamanda halkın örgütlenmesinin ta kendisidir. Tam da bu nedenle tarihte ilk kez Rusya’da görülen “Sovyet” tipi örgütlenmenin çağdaş bir versiyonu da denilebilir. Bu örgütlenmede halk siyasetin ana etmenidir. Bu nedenle seçim çalışmalarında, ajitasyona ve propagandanın içeriği halkı yeniden demokratik hakları için örgütlemek üzerine kurulmalı ve Demokratik Modernite düşüncesi gerektiği yığınlara kavratılmalıdır. Unutmayalım, egemen güçlerin yarattığı bir psikoloji baskı biçimi de Demokratik Modernite’den söz edenleri “Bölücü’lükle eş tutmaları, “Terör Örgütü” yandaşı olarak gösterme gayretleridir. Oysa “Demokratik Modernite” bir ekonomik modeldir ve bugün Ortadoğu halklarının ilgi odağına oturmuş, Rojava’da yaşamla buluşmuş, bölge halkları için bir umut olmuştur.
Seçim süreci boyunca HDP adayları ve temsilcileri başta olmak üzere tüm demokrasi güçleri bu konuyu özenle, duyarlı bir biçimde, sabırla ve de açıklayıcı içeriklerle anlatabilmelidir. Çünkü bu konu Kürt halkını ve demokrasi güçlerini örgütlemek açısından yaşamsal bir önem arzetmektedir. Bunun dışında parlamentoyu Kürt halkına kapatma isteğini kırmak ve parlamentarizmin girdabında boğulmamak için de önemlidir. HDP bu konuda duyarlı olmalıdır.