HDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Cengiz Çiçek Kürtlerin ve Ortadoğu’nun birliğini kalıcı şekilde sakatlayan Lozan Anlaşmasını değerlendirdi
Kürtlerin ve Ortadoğu’nun birliğini kalıcı şekilde sakatlayan Lozan Anlaşmasını PKK lideri Abdullah Öcalan’ın uzun yıllar avukatlığını yapan HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Cengiz Çiçek değerlendirdi. Çiçek, Lozan ile derinleşen Kürt sorununun çözümü için Öcalan’ın “Ne inkâr, ne isyan, çözüm demokratik cumhuriyet” çözümünü önerdiğini ifade etti. Lozan Antlaşmasının adım adım İngiliz hegemonyasına eğilim gösteren aklın uluslararası siyaset bağlamında resmiyet kazanmış zemini olduğunu belirten Çiçek, “Lozan, imzalanmasından iki ay sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu kodlarını belirleyen temel bir antlaşmadır. Kürt sorununun yerel demokrasi ve özerklik esaslarına dair çözüm söylemlerinin ve yazılı metinlerinin olduğu bir dönemde İngiltere’nin başını çektiği kapitalist blokun ve onun milliyetçi, tekçi, katı merkeziyetçi ulus-devlet anlayışının kabul edilme zeminidir Lozan Antlaşması” dedi.
Tekçiliğe doğru adım adım
Dönemin gelişmelerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Çiçek, Birinci Lozan görüşmelerinden hemen sonra 1923 İzmir İktisat kapitalist kalkınma yolunun benimsenmesinin, Musul meselesinde İngiltere’nin taleplerine uygun davranılmasının bunun işaretleri olduğunu belirterek, 11 Ağustos 1923’te kurulan İkinci Meclis’in Lozan Antlaşmasına muhalefet eden milletvekillerinden arındırıldığını, ırkçı, milliyetçi ittihatçıların Meclis’te yer aldığını, böylece yeni Cumhuriyetin eğiliminin netleştiğini belirtti. Öcalan’ın “Cumhuriyet, İngiltere’ye karşı kurulmadı, bilâkis İngiltere’nin belirleyici desteğiyle kuruldu” diyerek bu durumu anlattığını hatırlatan Çiçek, “Lozan’la birlikte Kürt meselesinde katı ulus devletçiliğe dayalı bir sistem tercihiyle de bugüne kadar seyreden diyalektik ortaya çıkmıştır” diye konuştu. Çiçek, Öcalan’ın deyimiyle, “Türklere inkâr, Kürtlere de isyan rolü veren” bu politikaların bugüne kadar uzanan tıkanmanın başlangıcı olduğunu vurgulayarak, Öcalan’ın “İngiltere hegemonyasına hizmet eden tekçi ulus devlet anlayışıyla inkâr ve isyan kısırdöngüsüne sürüklenen Cumhuriyet” tanımını hatırlattı.
1921 zemini terk edildi
1921 Anayasası’nın dönemin politik atmosferinin bir tezahürü olduğunu belirten Çiçek, “Mustafa Kemal’in Samsun çıkışından sonraki yol güzergâhında İttihatçılarca pekiştirilen Müslüman-Türk hâkimiyeti görülür. Kürtler de bu politikaların Müslüman ortak paydasında bulunan bir halk olarak kendi varlıksal bütünlüklerini o dönem için korumaktaydılar. Kürtlerin o tarihlerdeki baskın mevcudiyeti, Ankara Hükümetini Kürtlerin geleceklerinin ne olacağı konusunda somut bir ifadeye zorlamaktaydı. Gerek Birinci Meclis fotoğrafını ve gerekse 1921 Anayasasını bu gerçeklik üzerinden değerlendirmekte de fayda var” dedi.
Çiçek, “Demokratik bir programa ve perspektife sahip olmasa da sadece bu pratik siyasal örgütlenme hattının ortaya çıkardığı Birinci Meclis ve 1921 Anayasası zemini, öncesi ve sonrası dönemlerle kıyaslandığında elverişli bir demokratik zemin olarak tariflenebilir” derken, “halklar ve inançların kardeşliği lehine değerlendirilebilseydi, sonuçları bugüne kadar tesir edecek demokratik bir sistemin vesilesi kılınabilirdi” belirlemesini yaptı.
Fırsatın kaçırılması
Çiçek, daha sonraki süreçte Lozan Antlaşmasının politik ruhuna uygun oluşturulan 1924 Anayasası’nın ise tam ve katı bir merkeziyetçiliğe geçiş anlamına geldiğini, Meclis görüşmelerinde de açıkça “Türk devletinin bir merkezi vardır. Bunlar merkezden idare olunur” denildiğini ifade etti. Öcalan’ın, 1919-23 yılları arasını Kürtlerin, sosyalistlerin, ümmetçi veya demokrat Müslümanların, Lazların, Çerkeslerin ve diğer farklı toplumsal kesimlerin ittifakına en uygun olan bir süreç olarak değerlendirdiğini vurgulayan Çiçek, “Öcalan’ın İngiltere oyunuyla kastettiği, iç ve dış komplolarla/darbelerle tamamen İngiltere’nin kapitalist hegemonyasına hizmet eden, Cumhuriyetin kurucu unsuru olabilecek toplumsal kesimlerin tasfiye edilerek sistemden dışlandığı tekçi faşist bir ulus-devlete dönüştürülmesidir” diye konuştu.
Kürtler pazarlık konusu edildi
Çiçek bu konuda Öcalan’ın görüşlerini şu şekilde özetledi: “Kürtler ne ulusal ne de uluslararası hukukun kapsamında ele alınan bir halktır. AB hukukunun ısrarla bireysel boyutu dayatıp bunun altındaki tarihsel toplumsal gerçeği görmezlikten gelmesinin anlamı, hukuki yoldan çözülecek bir sorunun olmadığını söylemesidir. Bu anlayış, Lozan Antlaşmasından beri süregelmektedir. TC’nin varlığını Kürtsüz kabul etmesi karşılığında, İngilizlere Musul-Kerkük bırakılmıştır. TC’nin, kapitalizmi sistem olarak benimsemesi karşılığında Lozan’da onaylanma sağlanmıştır.”
Kaybedilen yüzyıl
Öcalan’ın Demokratik Cumhuriyet seçeneğinin ıskalanması sonucunda 20. yüzyılın kaybedildiğini söylediğini hatırlatan Çiçek, “Öcalan, benzer şekilde 21’inci yüzyılın da kaybedilmemesi için ‘Ne inkâr ne isyan, çözüm demokratik cumhuriyet’ diyerek tarihten çıkarılacak derslerle Kürt çözümsüzlüğü üzerinden temellenmiş ve Türkiye halklarını kültürel, siyasal ve ekonomik olarak can çekişme aralığında tutmayı amaçlayan ‘Kürt Kapanı’ düzenini boşa çıkarmaya çalışmaktadır” dedi. Çiçek son olarak, Öcalan’ın çözüm yolunu bir kez daha özetlerken, “Öcalan, Türkiye ölçeğinde bu kapandan çıkışın yolu olarak Birinci Meclis’te nüvelerine rastladığımız Demokrasi İttifakı ve 1921 Anayasası’nda izlerini gördüğümüz Demokratik Anayasa değerlerinin günümüz koşullarına göre güncellenerek Kürt sorununun demokratik çözüm iradesini ve bunun toplumsal ittifakını örmeye çalışmaktadır” diye konuştu.
Kaynak: Ferhat Çelik / MA