Toplumsal alanda her şey somut-tarihseldir. Adına olasılık dediğimiz şey somut-tarihsel durumun çelişkilerinin sıçraması muhtemel olan durumları ifade eder. O durumlar geçmiş ve geçmiş tarafından belirlenen şimdinin belirleyeceği uğraklardır.
Kitleler mücadelelere somut-tarihsel durumun yarattığı somut çelişkilerin etkisiyle girerler. Nereye gideceklerini çoğu zaman bilmezler ama niçin mücadele ettiklerini bilirler. Var olan sosyal-politik yapının yarattığı gündelik çelişkiler söz konusudur. Bu çelişkileri aşmak gereklidir. Bu yüzden mücadele edilir.
Güncel her siyasal sorunun somut çözümlerinin toplamı bir şeyleri ifade eder. Kitlelerin kendiliğinden bilinci düzenin içerisine hapsolmuş bir sınırla sınırlanır. Bu sınırların sürekli genişletilmesi ya da ortadan kaldırılması ise bir siyasal odağı gerektirir.
Despotik cumhuriyet
Despotik cumhuriyet tarih üretici gücünün bir ürünü olarak gerçekleşti. Onun doğuşu Osmanlı’nın yıkılışı ile sembolize edilse de bu gerçekçi değildi. Bizzat Osmanlı devlet geleneği taşıyıcısı bir bürokratik aygıt olan ordu tarafından kendi tarihiyle damgalanmış, kendi tarihiyle belirlenmiş bir şekilde kuruldu. Kurulduğunda Osmanlı’nın doğum lekelerini hep taşıdı. Bu doğum lekeleri Osmanlı’nın merkezi, baskıcı devlet aygıtı ile onun tebaa anlayışını da içeriyordu. Her dönem güncellendi, gelişen, serpilen ve yayılan sermayenin ihtiyaçlarıyla iç içe geçti. Sermaye ile devlet anlayışı içi geçerek birbirlerini belirlediler.
Bu belirlenim her çağda o çağın koşulları çerçevesinde oldu. Neoliberal dönemde bu yapı oldukça sert dönüşümlere uğradı, üstelik bu dönüşümler askeri ve siyasal darbelerle perçinlendi.
AKP’li yılların radikal dönüşümü
Son 20 yılın dönüşümü ise büyük taşları yerinden oynatan ama geldiğimiz noktada yeni bir statüko yaratamayan bir kriz anıyla taçlandı. Ordu merkezli devlet çekirdeği tasfiye edilip yerine sermaye maşası bir koalisyon getirildi başta. Ancak yapı ile özne arasındaki gerilim yapıyı da özneyi de özellikle krizlerin etkisiyle metamorfoza uğrattı. AKP’li yılların Türkiye’si geleceği şu anda öngörülemeyen bir biçimde salınıyor.
Geri dönüşü olanaksız birçok gelişme yaşandı. Sermaye birikim düzeyi tarihin en yüksek seviyesine yükseldi ve bu durum sermaye fraksiyonlarının dışarıya açılma zorunluluğu getirdi. Bu, geri dönüşü olmayan bir dış politika yönelimi getirdi.
Uygulanan kusursuz neoliberal programın yarattığı tablo radikal bir sınıf kompozisyonu değişikliğine yol açtı. Bitmeyen, halen devam eden ve devam edecek olan sert bir proleterleşmenin içerisindeyiz. Sürekli oluş halinde olan bir işçi sınıfı gerçekliğinin yanı sıra mülkiyet ve kaynaklara erişim konusunda adaletsizlik ve eşitsizlik kalıcılaştı.
Halkların durumu
Kürt sorunu ve Alevi sorunlarında da inkâr ve asimilasyonun yanı sıra şiddete dayalı politikaların egemenler açısından bir sonuç vermediği bir dönemdi üstelik bu dönem. AKP’li yıllar öncüllerinin politikalarının çeşitli biçimlerde sürdürüldüğü, savaş ve asimilasyonun sürekli devrede olduğu ama neticede bu konuda egemenlere bir kazanım sağlanmadığı bir dönem oldu. “Peki, bundan sonra ne olacak?” sorusu halen çok büyük bir soru.
Son olarak da AKP’li yıllarda Gezi başta olmak üzere kitlesel özgürlük isyanlarına tanık olduk. Sadece AKP’yi değil onun temsil ettiği devlet despotizmini de karşısına alan halk hareketleri dalga dalga geldi ve gitti. Giderken de kalıcı izler bıraktı, bugünün mücadelesinin taleplerini belirledi.
Program ihtiyacı
Büyük taşların yerinden oynadığından kasıt yukarıda sayılan dönüşümlerdir. AKP sonrası hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyoruz. Ancak ne olacağı konusunda da bir belirleyiciliğe ihtiyaç vardır. Düzenin doğasıyla ciddi uyumsuzluklar yaşayan, bu düzenin içerisinde nefes alamayan milyonlar var.
Hepsi de birbirleriyle kader birliği içerisinde olan bu milyonların güncel siyasal ihtiyaçlarının toplamı bir siyasal program ihtiyacını doğuruyor. Bu siyasal program halkın gerçek sorunlarının ortadan kaldırılmasıdır, izafi bir başlangıç noktası değildir. İşçilerin, kadınların, Alevilerin, Kürtlerin, LGBTİ+’ların, yoksulların bu düzenden çıkış koşullarının siyasal ifadesidir. Onun belgesi demokratik halkçı anayasa, ete kemiğe bürünmüş hali demokratik cumhuriyettir.
Günün çizimi
Serpil Odabaşı çizdi
“Güvercinlerin vurulduğu yerden geliyorum”
“Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.” Hrant Dink