HDP’nin düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nın 2’inci gününde akademisyen Toker, ‘cumhuriyet fikri’ni açarken, siyaset bilimci Üstel, ‘yurttaşlık’ kavramına dikkati çekti. Araştırmacı Ağırdır ise, cumhuriyet ve demokrasi kavramları üzerinden 2023 seçimlerine değindi. HDK Eş Sözcüsü Çiçek, de demokratik ulus ve ulsu devlet kavramlarını Öcalan’ın önermeleri üzerinden aktardı
Halkların Demokratik Partisi (HDP) tarafından, İstanbul Cem Karaca Kültür Merkezi’nde yapılan “Demokratik Cumhuriyet” Konferansı ikinci gününde. Konferans ikinci gününde “2. yüzyıla girerken: Demokrasi ve Cumhuriyet” başlıklı oturumla başladı.
Faruk Alpkaya’nın moderatörlüğünde başlayan oturumda, “2. yüzyılda Cumhuriyet fikri” başlığında Nilgün Toker, “Cumhuriyet’in demokrasiyle imtihanı” başlığında Bekir Ağırdır, “Yerel demokrasi ve ulus-devlet” başlığında Elçin Aktoprak, “2. yüzyılda eşit yurttaşlık mümkün mü?” başlığında Füsun Üstel, “Cumhuriyet ve demokratik ulus” başlığında ise Cengiz Çiçek sunum yaptı.
İlk olarak akademisyen Nilgün Toker söz aldı. “2. yüzyılda Cumhuriyet fikri” başlığında bir sunum yapan Toker, konferansın ilk gününde cumhuriyetin ilk yüzyılının muhasebesinin yapıldığına işaret etti.
Cumhuriyet bir ortaklık olarak düşünülmeli
Cumhuriyetin demokratikleşme hikayesi olarak okunduğunu belirten Toker, “Demokrasi deyince, liberalizm mi anlıyoruz diye endişelendim. Demokratik cumhuriyet derken, mevcut siyasal ortama bir meydana okuma olarak görüyorum” dedi.
Konuşmasında 6’lı Masa’nın eski cumhuriyeti geri çağırmaya çalıştığını söyleyen Toker, “Bizim onlara, ‘onarılacak bir cumhuriyet’ yok dememiz gerekiyor. Yeni bir cumhuriyet gerekiyor. Yeninin ne olacağı üzerine konuşmak gerekiyor. Cumhuriyet bir kavram, bir egemenlik forumu, yönetme biçimi değil. Toplumsallığı, bir aradalığı bir ortaklık olarak düşünmesi, buna dayanan devlet eylemlerine dayandıran bir fikir olması gerekiyor” diye devam etti.
Ne cumhuriyet ne de yurttaş kaldı
Toker’in konuşmalarından bazı başlıklar şöyle:
“2000’lere kadar kamusal alanı devlet çizdi. Özgür yurttaşların kamusal alanı asla açılmadı. Yurttaşın kendi iradesinin devletten bağımsızlaştırarak, kendi karar verme gücünü eline almaya çalıştığı her anda müdahale olan bir tarihimiz var
Demokratik olmamasının nedeni, yurttaşı hukuki olarak aktif politik özne olarak tanımamasıdır. Toplumun üzerine yerleşen bir cumhuriyet oldu, toplumun cumhuriyeti değil. 1950’lerden itibaren toplumu devlete yerleştiren bir yapı var. Bu liberalizm tarihidir. Toplumu devlete taşımaya çalışanlar da toplumu yurttaşlar ortaklığı olarak değil, popülist tarzda yaptılar.
Ne cumhuriyet var ne demokrasi var ne yurttaş kaldı. Kimse yurttaş değil. Yurttaş dediğimiz; haklarla donatılmış kişi. Yok böyle Türkiye’de, kimse hak taşıyıcısı değil. Eğer yurttaş yoksa cumhuriyet de yok. Bunlar yoksa, yeniyi düşünme şansına sahibiz. Bizim hesaplaşmamız gereken, sadece cumhuriyet tarihi değil. Hem cumhuriyet hem demokrasiyi ortadan kaldıran nedir? Belirsizlik rejimi dedim ama adı faşizm bunun. Belirsizlik yaratma durumu, faşizme aittir. Yeni rejimlerin karakteri bu
Demokrasinin esası, devletin eylemlerinin meşruiyetinin kamusallığa dayanmasıdır. Yeni rejimde ne var? Devletin meşruiyeti hiçbir yere dayanmıyor, bu ortadan kalktı. Tüm temsili demokrasilerde olduğu gibi, meşruiyeti sadece sosyoloji rızaya dayandırıyorlar. Yeni rejimler ortaklık fikrini taşımıyor. Siyaseten, ahlaken bir hiyerarşi test ederek, ortaklaşmama üzerinedir. Yeni rejimler düşmanlaştırıcıdır, yok edicidir.”
Eşit yurttaşlık cumhuriyetin ikinci yüz yılında mümkün mü?
Siyaset bilimci ve yazar Füsun Üstel, “2. yüzyılda eşit yurttaşlık mümkün mü?” başlığında yaptığı sunumunda, yurttaşlığın önemi üzerinde durdu.
Yurttaşlığın farklı konularla iç içe geçtiğini dile getiren Üstel’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
“Eşit yurttaşlık, cumhuriyetin ikinci yüz yılında mümkün mü? Bu soruyu cumhuriyet kavramını kullanmadan da sorabiliriz. Çünkü cumhuriyet rejimiyle özdeşleşen bir yurttaşlık yok…
Yurttaşlığın ikili doğası var hem içerde hem de dışlayıcı bir olgu. Aslında 18’inci yüzyıldan itibaren modern devletin ortaya çıkışından itibaren yurttaşlık ikili işleve sahip. Herkese açık olan bir kimlik değil, ayrıcalıklı bir statü. Yurttaş olan ile olmayan arasına sınır çiziyor. Kimlerin hak hamili olacağı, kimlerin olmayacağına karar veren bir kurum yurttaşlık. Bu sınır koyan hem içeren hem dışlayan durum, modern ulus devletle birlikte yeni bir aşamaya geliyor. Yurttaşlık ve milliyet, eş anlamlı hale geliyor. Milliyet meselesi de yurttaşlığın sınır koyucu niteliğini pekiştiriyor.
Evrensel eşitlik, tüm bireylerin aynı haklara sahip olması gerektiği şeklinde bir durum. Reel hayatta insanlar eşit değil, farklılar. Sınır sadece yurttaş olan ile olmayan arasında değil. Bu karamsar yönü ama olumlu yönü de var. Yurttaşlık dinamik bir olgu. Zaman içinde yurttaşık farklı eşitlik mücadeleleriyle gelişiyor. Yurttaşlık mücadeleleri içinde önce sivil haklar, daha sonra siyasal haklar, sonra sosyal, çevre, kültürel, barış hakkı gibi gelişen bir yurttaşlık anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunu dikkate almamız lazım.
Yurttaşlık artık yurtsuzlaştı
Yurttaşlık dönüşüyor. İdeal, tipik yurttaşlığımız yok. Önce yurttaşlık ölçek değiştirdi. Sadece ulus devlet içinde yaşanan, zorunlu bağı olan yurttaşlık da bugün dünya ölçeğinde kozmopolitan bir yurttaş olarak var olmak mümkün. Bunun sonucunda yurttaşlık artık yersizleşti, yurtsuzlaştı.
Sosyal yurttaşlık yeni bir şey değil. Refah devleti ile ortaya çıkan bir anlayış. Sosyal haklar, 45 sonrası dünyanın tanımladığından daha geniş bir yurttaş anlayışına dayanıyor. Sosyal yurttaşlığa neden önem veriyorum. Bunu bir mücadele zemini olarak düşünürsek, sosyal yurttaşlık, sivil ve siyasi yurttaşlığı da güçlendiriyor. Yurttaşları güçlendiren, diğer haklarını da savunmalarına imkan tanıyan, dayanışmayı arttıran, bireylerin insanlık onuru etrafında bütünleşmelerini sağlayacak, açık uçlu, bir yurttaşlıktır.”
Bir zihni devrime, kopuşa ihtiyaç var
“Cumhuriyet’in demokrasiyle imtihanı” başlığında söz alan araştırmacı-yazar Bekir Ağırdır, herkesin ‘umut yorgunu’ olduğuna işaret ederek, “Bizim siyasi zeminimizde, partiler demokrat değil. Partilerin hiçbiri demokrat değil. HDP’yi tenzih ediyorum” dedi.
Ağırdır’ın konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
“Daha derin, daha katmanlı bir demokrasi mücadelesi gerekiyor. Bunun yolunu bulamazsak, meseleyi sadece bir var olma mücadelesi içinde direnme, itiraz mücadelesi olarak görürsek, sonuç alamıyoruz. Asıl bundan sonrasına bakmak gerekiyor. Önümüzde tarihi bir fırsat var. En geniş uzlaşmayı üretebilir, parlamentoda en geniş temsiliyeti sağlayabilirsek, bu bize yeniyi inşa etme şansı verebilir.
Altılı Masa mutabakat metni hazırladı, Kürtler, emek hareketi, LGBTİ’ler yok. Belki de olmaması doğruydu. Altılı Masa kurucu meclis mi her şeyi onlardan bekliyoruz? Biz yeniyi inşa etmek için maksimum temsiliyeti sağlayalım. Gelecek üzerinden oyunu kurarsak, yol bulabiliriz. Başka bir yol bulmamız lazım. Temel olarak bir zihni devrime, kopuşa ihtiyaç var.
Fırsatı örgütlemeye ihtiyacımız var
Biz bu salonda parlamento seçimleri için ne yapılması gerekeni örmeliyiz. Asıl hikaye parlamentoda gerçekleşecek. Kurucu meclis bu parlamento olacak. Taleplerimizin ne olduğunu, asıl yeniyi nasıl inşa edeceğimizi düşünmenin vaktidir. Türkiye toplumunda da demokrasi kültürü eksik. Sokakta güçlü bir devlet olsun isteyen bir toplum… Önümüzdeki süreci demokrasi hareketi heyecanıyla yaşamıyoruz. Herkes kaygılı, ‘biz de buraya dahil olacak mıyız?’ üzerinden meşgul. Bunu aşmamız gerekiyor.
Bugün sadece Kürtlerin meselesi değil, her birimizin bir arada, ortak ufku biz duygusunu devletin ya da siyasetin inşa etmesini beklemek yerine, biz el birliğiyle başka bir siyaset inşa edebiliriz. Türkiye’nin, hepimizin önündeki fırsatın tarihi olduğunu, kutuplaşmanın hararetinin azalmasının fırsat ürettiğini düşünüyorum. Bu fırsatı örgütlemeye ihtiyacımız var.”
Ulus devlet bir çözümsüzlük kaynağı
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, “Cumhuriyet ve demokratik ulus” başlığında sunum yaptı. Demokratik ulusun Kürtler için bir çözüm olduğunu vurguladı.
Çiçek’in konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
“Özgür yaşam, demokratik yaşam formunu nihayete erdirmemiz gerekiyor. Demokratik ulus çözümü, sadece mevcut sorunları güncel çözümleriyle ele almıyor. Bir zihniyet tartışması öneriyor. Öncelikli hedeflerinden biri, tarihin hangi aşamasında olursam olalım, kapitalist uygarlıkta yaşıyoruz, devletçi, iktidarcı güçlerin karşısında toplumların, halkların, farklı kimliklerin tarihten bugüne beraberinde getirdiği özgürlükçü değerleri var. Kendi dili, kendi değerleri var.
Demokratik ulus, günümüzde güçten düşmüş görünse de doğal ve tarihsel toplumun özeliklerini bir yaşam formunda buluşturup, devlet ve iktidar güçleri karşısında toplumsal güç haline getirmeye çalışıyor. Bizden gasp edilenin, bizden çalınanın tekrar bize ait kılınması, bir iç görev.
Demokratik ulus çözümü, bir çözüm önermesini tarif ediyor. Aynı zamanda da bu çözüme girmeden, işin kuramsal boyutuna dair önerilerde bulunuyor. Cumhuriyet, aynı zamanda bir ulus devlet formu. Kendi içinde başarılı bir ulus devlet formu.
Ulus devlet formunun kendisi, kapitalist uygarlık çağında önemli bir döneme denk geliyor. İktidarı devletle buluşturan bir tarihsel aralığa denk geliyor. Kürt, kadın, ekoloji, emek sorunlarının hepsini, ulus devlet formunu ve kapitalist formuyla, sermaye ile bağını görmek lazım. Kürtler, bağımsız Kurdistan hedefiyle yola çıktılar ama gelinen aşamada, devlet formunun kendisi, bahsettiğimiz doğal, tarihsel toplum hakikatine fazlasıyla aykırı bir şey. Ulus devlet bir çözümün değil, çözümsüzlük kaynağı olarak düşünüldü.
Demokratik ulusun kodları
Türk ulus devlet formu ortada duruyor, Kürt halk gerçekliğine bakalım, Biri Suriye, biri İran, biri Irak, biri Türkiye’ye hapsedilmiş. Sınır diye ortaya çıkan şeyin kendisi, bizim tarihsel toplum dünyamıza aykırı, başka bir yabancılaştırma sürecini tetikleyen hale döndü. Bu kapatanın karşısındaki önerimiz ne olacak? Demokratik ulus, devlet formu olarak kapatılmaya karşı başka bir şey öneriyor. Toplumsal fikirler, sınır tanımaz… AKP’nin Ortadoğu’daki temel politikası, bu sınırları genişletme üzerinedir. Kapatılan her şey olağandışıdır. Aynı cezaevleri gibi, o hali olağanlaştırmaya çalışan bir yapıyla karşı karşıyayız.
Rojava’da, İran’da sınırlar daha da yükseltmekte. Halkların özgürlük arayışının kendisi, bu sınırları daha fazla inşa etmeyi gerektiriyor. Demokratik ulus, ulus devletin kapatmasına karşı şunu öneriyor; Sınır tanımamak, bu sistemden mustarip bütün farklı kimliklerin dayanışma ve özgürlük bilincini geliştirmesinin adıdır. Ulus devleti milliyetçilik olarak kodlarsak, demokratik ulusun kodu dayanışma ve özgürlük bilincidir.
Kürtler demokratik ulus çözümü istiyor
Kürt sorununun çözümünde, Kürtlere dayatılan bir şey var; Günümüz iktidarı tarafından dayatılan ayrılıkçılık ve bölücülük. Kürt siyasal hareketinin okumalarının hepsi, inşa edilmek istenen ulus devletçi ideolojinin kökünü kurutuyor. Korkulan bu. Kürtler ayrı bir devlet istemiyor, demokratik ulus çözümü istiyor.
Demokratik Cumhuriyet söylemine dair bir çok eleştirinin olduğunun farkındayız. Bir cumhuriyetin yüz yıllık tarih okumasını yaptığımızda, Demokratik Cumhuriyet hedefi, demokratik ulus hedefi bağlamında şudur; Kürt sorunu sadece kendi zoruyla çözülmeyecektir. Kürtlerin kendi zorlamasıyla çözülebilecek bir sorun değil. Bu sadece sorunun kabul edilmesi anlamında yeterlidir. Kalıcı demokrasi ve özgürlüklerin kabul edilmesi için devlet dışı toplumun kabul edilmesidir.
Demokratik ulus daha az devlet daha çok toplum formülüdür
Sayın Öcalan’ın avukatlığını yaptım, Oslo sürecinde kendisinden duyduğumuz şuydu; Kürtler yürüttükleri mücadeleyle bir kimlik kazandılar, zihinsel dünya yarattılar, bir dil yarattılar. Homojen dünyaya isyan ederken, öte yandan devletin bizim karşıtlığımız karşısında kendi homojen ulusunu daha çok inşa ettiğini gördük. Kürt karşıtlığı temelinde ırkçılığın topluma yayılması, toplumsal milliyetçilik inşa edildi. Demokratik ulusun temelinde yatan şu; hiçbir halk bu kadar iç içe geçmiş, günümüz dünyasında halklar kendi sorunlarını, ortak paydalar etrafında yan yana getirerek çözmek zorunda. Daha az devlet, daha çok toplum formülüdür. Kürtlerin, Alevlerin sorunu çözülecekse, bütün sorunlar için çözüm şu; devletin alanını daraltmak, toplumun alanını genişletmek.
Demokratik ulus Öcalan’ın önerisi
Çözüm nedir sorusuna en gerçekçi cevap budur. Sermayenin alanını daraltmak, toplumun özgürlük ve demokrasi mücadelesini genişletmek. Kürt sorunu bağlamında da düşünülebilir. Demokratik anayasal çözüm gerekiyor.
Demokratik ulus çözümü, Sayın Öcalan’ın 10 metrekarelik hücresinde elinde bir kaynak olmadan sunduğu bir çözüm önerisi. Böylesi bir çözüm aklıyla, 10 metrekarelik bir alana kapatılmış, dış dünyayla teması kesilmiş, 24 aydır biz avukatları ve ailesi, kimse görüşememekte. Böylesi bir çözüm iradesi ve emeğinin tecrit edilmesi, mutlak iletişimsizlik haliyle muhatap edilmesi, demokratik cumhuriyetin neden çözüm haline gelmediğinin göstergesidir.”
Konferansa online katılan akademisyen Elçin Aktoprak, “Yerel demokrasi ve ulus-devlet” başlığında sunum yaptı.
Kaynak: MA