İnsan yaşadıkça hep şu soruyla meşguldür: Nereye gidiyorum veya nereye gidiyoruz sorusudur. Bu amaç edinme ve hedeflenme sorusudur. Sorunun ilk şıkkı bireyselken ikincisi toplumsal karakterlidir.
Nispeten koşulların normal olduğu şartlarda kişisel soru ön planda olurken, olağanüstü şartlarda toplum olarak nereye gidiyoruz ve neler yapmalıyız sorusu ağırlık kazanır. Sorunlar toplumsal karaktere bürünür ve ortak çözümleri zorunlu hale getirir. Çünkü tek başına veya bireysel sorunları çözmenin koşulları zayıflamış ve toplumun ortak çözüm arayışları öne geçmiştir.
Nereye gidiyoruz sorusu toplumda ne kadar yaygınlık kazanırsa; yeni bir evreye geçme, dönüşme ve yeni düzenleme yapma ihtiyacı hasıl olmuştur. Yönetim erkinde olanlar da toplumun ortak çözüm arayışı içine girmesini imkansızlaştırmak için, özellikle değerleri çarpıtarak hedef şaşırtma, muğlaklaştırma yöntemleriyle parçalamaya çalışırlar.
Değerler anlamında tarihi kavramlara; milliyetçilik, dincilik, cinsiyetçilik ile hemen her tür karartmayı yaparlar. Yeni koşullar oluşmuş; verili olanlarla sorunları çözme imkanları ortadan kalkmıştır. Verili zihniyetin çözümsüzlük karakteri açığa çıkmıştır. Yönetenlerle yönetilenler arasındaki makas açılmış ve yönetememezlik başat hal almıştır. Yönetim rızası üretilemez. Faşizm, otoriterlik, popülizm gibi despotik yönetimler bu koşulların ürünüdür. Çünkü yapısal kriz zirveleşmiştir. Çözümler için yeni zihniyet, düşünce ve organizasyonlara ihtiyacı hasıl olmuştur.
Dünya kapitalist sistem küresel krizi yönetemez haldedir. Yaşanan çalkantılı durum; belirsizlik, öngörememe, ne olacak dünya halleri gibi endişe ve korkular sürekli artış eğilimine girmiştir. Trump, Putin gibi yayınlaşan otoriter ve popülist liderlerin karakteristik özellikleri kapitalist sistem krizi ile doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’deki durum bundan pek farklı değil, belki de daha ağırdır.
Suriye, Irak, Libya, Doğu Akdeniz derken Azerbaycan-Ermenistan savaşı devreye girdi. Söylendiği gibi Türkiye’nin Katar dışında dostu kalmadı. Batı düşman, Rusya ile ilişkiler limoni; ne zaman tepetaklak olacağı da şimdilik meçhul. ABD Başkanı Trump’la kurulan kişisel ilişkiler kırılgan; bir de 3 Kasım başkanlık seçimlerini Biden kazanırsa ilişkilerin daha da karmaşık hal alma olasılığının yüksek olacağı öngörüleri yaygın. Dış dünya ile kurulan ilişkiler yönetilemiyor; dönüp içteki toplumsal ve ekonomik sorunları katmerleştiriyor.
Türkiye yönetilemiyor. Kimi partiler umutlarını 2023 seçimlerine bağlamış. Seçimlerde mevcut tek kişiye dayalı otoriter yönetimin aşılacağı; yeniden parlamenter yönetime dönüleceği hayallerini kurmanın ötesine geçebilecek ufukları yok. Ekonomik kriz; yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, liranın yabancı paralar karşısında sürekli değer kaybetmesi normalleşti! Maliye ve Hazine Bakanı’nın sorulan bir soru üzerine kur gündemimde değil demesi, yönetemememin en çarpıcı halidir. Döviz kuruna “ilgisizliğini” açığa vermesi, çözümsüzlük halleridir. Dolaysıyla yönetememe durumudur.
Yine Kürtler, Ermeniler, Aleviler gibi toplumsal sorunların çözümsüzlükleri sürekli derinleşmekte ve çözümlerini bulmadıklarından yönetememe potansiyelini sürekli aktifleştiriyor. Dıştaki sorunlar, savaş problemleri ve ekonomik meselelerle birleştiklerinde sürdürülemez düzeye sıçratıyor.
Köle efendisine biat eder, efendinin her istediğini yaparsa mesele yoktur. Ancak köle insan olduğunu, hakları bulunduğunu ve onları talep ettiğinde artık eskisi gibi yönetilmeyi reddediyor, hayır diyor, demektir. Efendinin düzeni bozuluyor ve şiddet unsuru devreye giriyor. Adaletli olmaya çağrı yaptığında köle, efendi agresifleşiyor ve şiddet araçlarına başvurmaya başlıyor. Çünkü efendinin konforu bozulmuş, kendisi açısında kabul edilemez durum oluşmuştur. Ancak meşru olan kölenin insan olduğunun bilincine ulaşmasıdır.
Kürt de bir zamanlar köleydi. O yüzden denir ya “bu da nereden çıktı, kardeştik, güzel güzel yaşıyorduk. Bunun arkasında emperyalistler vardır” söylemi devreye girdi. Ancak bu “kardeşlik” durumu Kürt bilincinin karartıldığı, Türk zannettirildiği koşulların ürünüydü. Kürt ve diğer toplumsal farklılıklar kendileri olma bilincini kazandı ve değerleri için direniyorlar. Yani köleliğin reddi oluyor bu. Dolayısıyla ekonomik, sosyokültürel yapılarda yeni şartlar oluşmuştur. Onların çözümsüzlüğü yönetilemez hale getiriyor.
Gerilimli hal yeni zihniyet ve kurumsal yaklaşımların pratikleşmesiyle aşılır. Bir tarafta yönetemeyenlerin zor aygıtlarını devreye koymaları; korkutma, sindirme ve vazgeçirme yönelimleri, diğer yandan demokrasi ve adalet için direnenlerin ısrarı var. Çözüm direnenlerin demokrasiyi kurma ve adaleti sağlamasıyla gerçekleşir.