Yaşadığımız coğrafyada demokrasi mücadelesinin itici gücü sayılabilecek sosyolojiler mevcut. Sınıf mücadelesinin görece daha güçlü olduğu dönemlerde, sistem tarafından eşitsizliğe, ayrımcılığa uğramış sosyal kesimler demokrasi mücadelesinin toplumsallaşmasına önemli katkılar sundular. Ayrımcılığın kadrine uğramış kesimlerin emekçilerinin, yoksullarının yaşam sürdürdükleri alanlarda siyasal mücadeleler büyüme ve yükselme şansı buldu.
12 Eylül öncesi Tariş, Yeni Çeltek gibi işçi direnişlerinin içinde, büyük kentlerin varoşlarında, göç sonucu geldikleri mahallelerde, devrimci mücadelenin içinde özellikle Alevileri ve Kürtleri yoğunluklu bir şekilde görmek mümkündür. Sosyalist hareketin yoksulluğa ve sömürüye karşı verdiği mücadelenin, bu ayrımcılığa uğramış kesimlerin taleplerini kucaklaması sınıf mücadelesini güçlü kılmıştır.
Kürtlerin bu coğrafyada Cumhuriyet tarihi boyunca yaşamış oldukları ayrımcılık ve zulüm, düzene karşı mücadele eden hareketlerin Kürt halkının içinde ilgi görmelerini olanaklı kılmıştır. Birinci TİP dönemi dahil sonrasındaki bütün süreçlerde Sol/Sosyalist hareketler mütemadiyen Kürtlerin ilgi alanlarında olmaya devam etti.
Diğer bir sosyoloji ise, inancından dolayı ayrımcılığa ve eşitsizliğe uğramış olan Alevi toplumudur. Dolayısıyla sol ve sosyalist mücadelenin karşılık gördüğü ve önemli deneyimleri açığa çıkardığı bu gerçeği ıskalamamak önemli. Kürtler gibi Aleviler de birçok katliamın hedef kitlesi olmuşlardı. Çorum ve Maraş Katliamları hâlâ hafızalarda canlılığını korumaktadır. Dolayısıyla Kürtler ve Aleviler Türkiye’nin güçlü bir demokrasiye ulaşabilmesi için çok önemli toplumsal zemin sunmaktadırlar.
Bu coğrafyada bu iki sosyolojiyi kucaklamayan bir demokrasi mücadelesinin başarı şansı olamaz. Bu gerçekliği görmeden, analiz etmeden ortak bir mücadele hattının açığa çıkarılması mümkün değildir. Sosyalist Hareketin fikri hegemonyasının güçlü olduğu yıllarda, mücadelenin erişmiş olduğu düzey, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin ve gençlik mücadelesinin güçleriyle Kürt ve Alevi sosyolojinin kesiştiği mücadele birlikteliğinin yarattığı sinerji, uzun yıllar demokrasi mücadelesine ilham kaynağı olmaya devam etmiştir.
Özellikle 12 Eylül ve sonrasında sosyalist blokta yaşanan çözülüşü sosyalist hareketin güç kaybı takip etti. Sosyalistlerin bütün toparlanma hamleleri yeni duruma uygun bir siyasetsizliğin duvarına çarptı. Uzun yıllardır birlikte ve ortak bir mücadele içindeki bu iki dinamik üzerinde, sistem tarafından da çeşitli dağıtıcı politika yapıldı. Solun güç kaybına eşlik eden süreçte Kürtler ve Aleviler farklı pratiklere yöneldi. Kürt siyasal hareketi kendi ideolojik politik hattı üzerinden, Aleviler de kendi eşit yurttaşlık mücadelesini toplumsallaştırma yolundan varlıklarını sürdürdüler. Başardıkları ve başaramadıkları açısından değerlendirmeye muhtaç olmakla birlikte, ortaya çıkan sonuçları bugün değerlendirebildiğimiz oranda yeni bir başarı hikayesini yazabiliriz.
Ülkeyi yöneten devlet aklının, uzun bir süredir bu iki sosyolojinin yeniden sol sosyalist mücadele ile temas etmemesini, özellikle de Aleviler ve Kürtlerin ortak bir akılla ve stratejik bir yönelimle hareket etmemeleri için özel bir çabası oldu. Bugün Kürtlerin ve Alevilerin olmadığı bir ülke olduğumuzu düşünelim. Sanırım demokrasi mücadelesi açısından büyük bir eksiklik olurdu. Bu coğrafyanın sosyolojileri açısından baktığımızda çevremizde çeşitli düzeylerde bu gerçekle yüzleşmemizi sağlayacak oldukça fazla örnek bulunmakta. Bölgemizde Ortadoğu ve Afganistan gibi örnekleri inceleyecek olursak, nasıl bir Türkiye’de yaşamak zorunda kalacağımızı anlamak hiç zor olmasa gerek. Sosyalizmin ideolojik hegemonya zaafına uğramasına bağlı olarak oluşan boşluğu, bu coğrafyada siyasal İslamcı hareketler doldurdular.
Toparlayacak olursam, bugün önümüzdeki temel strateji demokratikleşmenin sosyal bir taban olarak destek göreceği bu sosyolojilerle, toplumun değişimini güçlü kılabilecek diğer özneleriyle buluşturmak olmalıdır. Siyasal iktidarların ortak bir akılla dağıtmayı başardıkları bu sosyolojileri yeniden Sol ve Sosyalist mücadele dinamikleriyle buluşturmak gerekiyor.
Bugün sol adına çeşitli analizler yaparak, Kürt Siyasal Hareketi’yle araya mesafe koyan sol sosyalist yaklaşımları geriletmek ve birleşik mücadeleyi güçlü kılacak yaklaşımlara yakınlaşmak her zamankinden daha önemli. Yeniden bu farklı sosyolojileri ortak bir demokrasi mücadelesinin içinde bir araya getirmek ve bu birleşik hatta fikri öncülük etmek çok kıymetli. Yoksulların, emekçilerin, ezilenlerin, kadınların, gençlerin ve bu yüzyılın yeni bir dinamiği olan Ekoloji mücadelesi ile yeniden sahneye çıkması, özellikle yeni yüz yıl diye tarif edilen süreçte ön alması bugün en temel görevdir.