Her şey çok önceden planlandı. Daha 31 Mart seçim sandıkları kurulmadan darbe planı hazırdı. Bunu deklare de ettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve AKP’li yöneticiler “Sandıkta kaybedersek yeniden kayyım atarız” diyerek seçmeni tehdit etti.
Hesap şuydu: Kayyım darbesine karşı iradesini beyan edecek olan seçmen, bu tehditlerle, her türlü baskı ile sindirilecek, “ne yaparsak yapalım bunlar kayyım atayacaklar” duygusu yaratılacak ve kayyım zihniyetince teslim alınacaktı. Bu plana göre en büyük zafer halkın kazanma duygusunu kırmak ve kayyımlar için rıza üretmekti. Üstüne bir de seçim hileleri, YSK kumpasları, KHK gerekçeleri bindirildi. Muş, Şırnak, Ağrı, Tatvan, Malazgirt gibi birçok yer sandıkta gasp edildi.
Bütün bu girişimlere rağmen kayyım zihniyeti 31 Mart’ta ağır bir darbe aldı. Meşruiyetini yitirdi. Halk çok yüksek bir itiraz ile Şark Islahat Planı ve Umumi Müfettişliklerin devamı olan bu tahakkümcü anlayışı kabul etmediğini 31 Mart’ta net bir şekilde gösterdi. 23 Haziran, bu kayyımcı zihniyete gösterilen tepkinin finaliydi.
Çok geç kalmadan Kürtlerin yüzde 60- 65’lik oy oranları ile kayyımdan geri aldığı Amed, Van ve Mardin’e yöneldiler ve tarihe kara leke olarak geçecek kayyım darbesini gerçekleştirdiler. Kayyım darbesi ile ilgili bazı kritik sorular var. Birincisi bu darbeyi kim ya da kimler yaptı? Bu darbe ile ne planlanıyor? Bu darbe sadece Kürt belediyeleriyle mi sınırlı kalacak? Bu soruları çoğaltmak mümkün.
Öncelikle bu saldırı, bir darbe mekaniği saldırısıdır. Savaş ve çatışma kliğinin, “benim borum öter” ilanıdır. Elbette bu darbe Saray’a rağmen gerçekleşmedi. Çok önceden Saray’da planlan bu plan, savaş kliği tarafından hayata geçirildi. Perinçek’in, Bahçeli’nin, Süleyman Soylu’nun; “bu işler bizden sorulur” diyerek arzı endam etmesi ve boy göstermesi tesadüfi değildir ve bir çeşit, “artık inisiyatif bizde” mesajıdır.
Bu mekaniğin bir süre sonra bütün devlet gücünü ele geçirme iştahının kabaracağını, tıpkı Cemaat-AKP çatışmasında olduğu gibi gücü paylaşmaya yanaşmayacağını ve inisayitif alanını genişletmeye çalışacağını öngörmek mümkün. Nasıl ki 2015’te Kürt kentlerine yönelik saldırılarda rol ve görev verilen komutanlar bir süre sonra Ankara ve İstanbul’u bombalamayı göze alacak kadar çılgınlaştıysa, bu darbe kliği de palazlandıkça gözünü daha büyük güç merkezlerini ele geçirmeye dikecektir.
Darbe mekaniğinin temel kriteridir: Demokrasi ve meşruiyet ilk önce Kürt kentlerinde katledilir daha sonra Türkiye’de genel bir yönetim haline dönüşür. OHAL gibi; KHK’ler, yaygın tutuklamalar, keyfi gözaltılar gibi. Çünkü Kürt’e saldırının ortakları çoktur, doğal müttefikleri vardır. Maliyeti yüksek olsa da toplumun büyük bir kesimine kabullendirmek ve rıza almak kolaydır. Hesap böyle yapılır.
Kürt’ün hak ve hukukunun ortadan kaldırıldığı bir ortamda hiç kimsenin hak ve hukuku garanti altında olmaz, olamaz. Amed, Van ve Mardin’de yapılan kayyım darbesine karşı her kesimden yükselen tepkiler işin vahametinin görülmeye başlandığının işareti olabilir. Fakat konuda gerçekten bir samimiyete, doğru bir tarihsel ve güncel siyasal bilince ihtiyaç vardır. Çünkü herkes bu keyfiyetçi, hukuk tanımayan yönetim anlayışına karşı tehdit ve tehlike altındadır. Kayyım sadece Kürtlerin sorunu değildir. Sadece Kürtlerle sınırlı kalmayacaktır.
Bu darbeci zihniyete karşı yandaş yazarçizer tayfasının yaşadığı sefalet halinin derinleşmesi, darbeyi meşrulaştırmak için kılıktan kılığa girerek biçimsizleşmeleri bunun ilk önemli sonucudur. Bu anlamıyla kayyım önce bunların düşüncelerine atanmıştır. Şu köşe yazılarına bakın. Biri suya sabuna dokunmadan “kayyım-demokrasi kısır döngüsünden” bahsediyor. Bir başkası “aslında Kürtler kayyım atansın diye HDP’ye oy verdi” diyerek en değme fantastik senaristlere taş çıkartacak teoriler üretiyor. Din iman adına ahkam kesen bir diğeri, kendi gazetesi sabah akşam kayyım güzellemesi yaparken, genel bir çeteleşmeden, derin devletin illetinden bahsediyor, başkasının hakkının yenilmemesini vaaz ediyor. 6 milyon insanın hakkının hukukunun çiğnenmesine dair tek kelime etmeden.
Kürtler kayyıma karşı mücadele ediyor, her gün dayak yemek, coplanmak, sokakta işkence görmek, cezaevlerine tıkılmak pahasına demokrasi mücadelesini yükseltiyorlar. Kayyımın Kürtler nezdinde kendisini rezil etmek dışında bir işlevi yok. Bu darbe Kürt’ün hak arama bilincini biliyor, özgürleşme istencini artıyor.
Kayyımın sonuç aldığı tek yer, iktidara yaranmaya çalışan kesimlerin beyninde, ruhunda yarattığı tahribattır. Kayyıma karşı çıkmak Türkiye’deki 80 milyon insanın özgür düşünce, özgür yaşama hakkını savunmaktır.