Dünyada coronavirüs salgınını bir özel savaş aracı haline getiren iktidarların başında AKP-MHP geliyor. İlk günden itibaren coronavirüs için bir özel savaş merkezi kuruldu. Bu merkez her şeyi ayarladı. Her gün ne kadar hasta sayısı, ne kadar ölüm sayısı verilecek bunlar somut ve objektif verilere göre değil, masa başında ayarlanan biçimde belirlenecektir. Amaç da hükümeti bu salgına karşı başarılı göstermek! Amaç bu olunca topluma doğrular söylenmemiş, gerekli tedbirler alınmamıştır. Bu nedenle ikinci dalganın başını alıp gittiği söyleniyor. Bunu bizzat iktidarın bu işle sorumlu kıldığı bakan söylüyor. Şu kadar tehlike var, diyor. Ama diğer taraftan da Türkiye toplumunun çoğunluğunun düşündüğü gibi, gerçekler söylenmiyor. Zaten toplum bunu somut yaşıyor ve görüyor. Coronavirüse yakalanıyor kayıtlara başka bir hastalık olarak geçiyor; ölüm oluyor gerekçe başka bir hastalık olarak gösteriliyor. Bu da ağızdan ağıza tüm topluma yayılıyor; toplum da iktidarın söylediklerine inanmıyor. Şu anda hükümetin durumu köyün yalancısı durumuna düşmüş. Bir gün yalvar yakar doğruyu söylemeye kalksa buna da kimse inanmayacak!
Şimdi hükümetin ortağı, belki de bizzat hükümetin esas gücü olan MHP’nin genel başkanı Tabipler Birliği Odası’nı hedef gösteriyor. Tüm muhalifleri bastırmada kullanılan yargının harekete geçmesini istedi. Niye; Tabipler Birliği Odası coronavirüs salgınını yönetme biçimini eleştiriyor! Zaten şimdi Türkiye’de iktidar gibi düşünmeyen herkes suçlu ve hain görülüyor. Bu nedenle bu iktidar karşısında birçok kesim gerçek düşüncesini söyleyemiyor. Öyle ki eski başbakan Ahmet Davutoğlu, birkaç saat konuşsak bu iktidar ayakta kalamaz, dedi.
Tabipler Birliği Odası neden hedef? Çünkü uzman kurum olarak bilimsel düşüncelerini söylüyor, gerçekleri yansıtıyor. İşte bu suç olarak görülüyor! Devlet Bahçeli’ye göre bu konuda oluşturulan özel savaş merkezi, yani rakamları ayarlama merkezi ne diyorsa herkes ona göre konuşmalı. Tabipler Birliği Odası verilen rakamlardan daha fazla hasta ve ölüm var diyor. Aslında gerçeği söylüyor; daha doğrusu tüm toplumun duygularına aracı oluyor. Tabipler Birliği Odası’nın söylediklerini toplumun çoğunluğu da söylüyor. Ancak Türkiye’de bugün en büyük suç doğruları söylemektir! Çünkü bugün iktidarda, topluma gerçekleri hep çarpıtarak aktaran ve yalan söyleyen bir iktidar var. Böyle olunca da gerçekleri söyleyenler suçlu oluyor.
Şimdi dünyada yeni bir siyasetçi tipi ortaya çıkmış. İletişim ve bilişim araçları çok artmış; bunlara hakim olursam gerçekleri bildiğim gibi yansıtırım; herkes bana inanır, iktidarımı sürdürürüm anlayışı gelişmiş. Tayyip Erdoğan tam da böyle bir siyasetçiye örnek. Kendini akıllı, elâlemi de aptal görüyor. Ne söylersem inanırlar diyor. Ancak yanılıyor. Gerçeklerin öyle bir gücü vardır ki, topluma böyle bakanı bir gün tepetaklak eder. ABD’nin önemli başkanlarından Lincoln, bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız, demiştir. İletişim ve bilişim araçları ne kadar gelişkin olursa olsun toplum yaşamı var oldukça toplumun gerçekleri görme durumu da her zaman olacaktır. Gerçeklerle savaşmak Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşması gibi bir şeydir.
Sağlık bakanı gerçekleri gizlesek nerden bileceksiniz, demiş. Toplum, kendisinin hastalığına başka bir hastalık denmesine, covidden ölen komşusuna başka bir ölüm gerekçesi bulunmasına her gün şahit oluyor. Toplum gördüğüne mi, yaşadığına mı inanacak; yoksa yalanların yazıldığı panolara mı inanacak! El ağzı çuval değil ki, büzesin, deyimi var. Gerçekleri söyleyenleri suçlayanlara bu deyimi hatırlatırız.
Covid-19 işçilere yaklaşmıyor, tutsaklara yaklaşmıyor, Kürtlere yaklaşmıyor! Sadece iktidara muhalif olanlar bir araya gelince Covid-19 ve sosyal mesafe hatırlatılıyor. Binlerce polis hurra halkın üzerine yürüyor, onlar için corona var, niye bir arada yürüyorsunuz denmiyor, ama iktidarı protesto eden her yürüyüşe corona gerekçe gösterilerek saldırılıyor. Bu yönüyle de coronavirüs bir özel savaş aracı haline getirilmiştir. Hak aramayı ve demokrasi mücadelesini engelleme aracı haline getirilmiştir. Toplumun üzerinde tam baskı ve otorite kurma vesilesi yapılıyor. Orwell’in ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ romanındaki ‘Büyük Birader’ bugün corona ile gerçekleştirilmek isteniyor.
Ancak tarihin en büyük gerçeği ise insanlığın haksızlığa karşı her dönem mücadele ettiğidir. Çünkü toplumlar için ekmek ve sudan daha değerli olan hak, adalet ve eşitlik mücadelesidir. Bu olmadan yaşam olmaz. Yaşamın anlamı budur. Hak mücadelesinden yoksun kalmak coronadan daha beter bir ölüm demektir. Tarih boyunca milyonlarcası, milyarlarcası hak mücadelesinde yaşamlarını vermişlerdir.
Bugün de dünyanın her tarafında toplumlar egemenlerin coronayı özel savaş aracı, muhalifleri bastırma aracı haline getirmesini dinlemeyerek ayağa kalkıyorlar. Coronavirüsü özel savaş aracı olarak kullanmak coronadan ölümden bin kat beter bir ölümdür. Toplumlar yaşayan ölüler olmayı kabul etmezler. Haksızlığa karşı ayağa kalkarlar. Türkiye’de de, Kürdistan’da da, Ortadoğu’da da dünyanın her yerinde de doğru tutum budur.
AKP-MHP faşizminin coronayı özgürlük ve demokrasi mücadelesini engelleme aracı haline getirmesini toplum kabul etmemeli; tedbirlerini alarak her yerde mücadelelerini yürütmelidir. Devletin bütün baskı ve zulüm kurumları hiçbir ara vermeden her saniye tıkır tıkır çalışacak ama bu zulme ve baskıya maruz kalanlar susacak! Yok öyle yağma! derler. Toplumlar da halklar da, emekçiler de, kadınlar da, gençler de her yerde demokrasi ve özgürlük zamanı diyerek ayağa kalkacaklardır.