Bir yönüyle siyaset gündem oluşturmaktır. Gündem oluşturmayan siyasal gücün varlık bulması güçtür. Siyasal güç görünmez olur, ne dediği; sorunlara çözüm önerileri var mıdır, yok mudur, neyi nasıl düşünüyor, kamuoyu tarafından bilinmez veya çok sınırlı kesimler tarafından bilinir ki, bunun da etkisi çok sınırlı olur, dönüştürücü olamaz. Yine gündem belirleyen gücün peşine takılmaktan da kurtulamaz. Günümüz iletişim organlarına sahip olan güç kamuoyunu manipüle etme olanaklarını kullanabiliyor ve yanılsama yaratma gücünü elde tutabiliyorsa; bir dönem inisiyatifli olmayı sağlayabilir.
Türkiye somutunda düşünecek olursak daha iyi anlaşılabilir. Medyanın yüzde doksanından fazlasını iktidar kontrol ediyor. Yine devletin bütün olanaklarını kamuoyunu yönlendirmede değerlendirme fırsatına sahip. Muhalif partiler ve oluşumlar, gündem oluşturmanın çok uzağına düşmüş ve AKP-MHP faşizan tutumları karşısında hükümet söylemine laf yetiştirme dışında adeta söz söyleyecek mecalleri kalmamıştır. Burada da sergilenen tutum perişanlık, çaresizlik gibi negatif bir görüntü veriyor. Sanki Erdoğan’a yenilmezlik gibi bir paye ekliyor. Umutsuzluğun oluşmasına yol açıyor.
Gerçekten Türkiye’de asıl gündem belirleyen ve çözüm seçeneği geliştiren AKP-MHP mi oluyor yoksa başka güçler midir?
Gündem belirleyen başkaları yoksa beka sorunu nereden çıkıyor? İnkârcı ulus-devletin beka meselesi olduğu tartışma götürmez. Böyle olmasaydı: Ekonomi neden dibe vursun, Merkez Bankası’nın bütün müdahalelerine rağmen dolar kuru 7.55 üzerine çıksın ve süreklide yükselsin?
Katar Emiri dışında dostu kalmamış, yalnızlaşan bir ülke. Dünyayı tehdit eden, hemen herkese had bildiren diplomasi yapılır mıydı? Saygınlığı neredeyse kalmamış bir düzeye düşülür müydü?
Ulus-devlet sistemini aşma, dönüşüm ve yeniden yapılanmaya zorlayan güç veya güçler olmasa idi; bunlar olmaz ve refahı artan, demokratik, özgür ve mutlu bir yaşam olurdu.
Asıl sorunun kaynağı devlet sisteminin çözümsüz ve çıkmaz içine düşmesidir. Başta Kürtler olmak üzere halkların, inançların ve farklı yaşam biçimlerinin özlerinin yaşama istemleri; ancak sistem buna inkârcı bakıyor ve tıkanmışlıktır problem. Özgürlük istemleri içte siyaseten çözülemeyince ülke sınırlarının dışına taşımasına yol açıyor. Yüzbinlerce asker Türkiye sınırlarına yığılmış, hatta deniz aşırı ülkelerde konumlandırılmıştır. Suriye’de, Irak’ta, Libya gibi alanlara askeri konumlama yapılıyor. Bunun temel nedeni açık değil mi? Gündemi belirleyen Kürtlerin özgürlük ve demokrasi istemi olduğu açık değil midir? Bunun direniş haline askeri bastırma yöntemi tartışmasızdır. Gündem, Kürt dinamiği çevresinde oluşuyor. Yani belirleyendir. Dolaysıyla bunun geniş kitlelere doğru yansıtılması sorunun çözümünü de pratikleştirir. Ve temel gündemdir.
Muhalefet yapanlar ülke sınırları dışındaki bu gelişmeler yokmuş gibi yaklaşıyorlar. Meseleyi sadece parlamenter sisteme dönüş üzerinde okuyorlar. HDP dışındaki partiler ordunun Suriye’de, Irak’ta, Libya’da ne işi var diye sormak yerine arkasında duruyorlar. Destekleyen olduklarından gündemi doğru koyamamaktadırlar. Dolayısıyla etkin olmaları mümkün değildir. AKP-MHP’nin ortaya attığı lafların peşine takılmaktan kurtulamıyorlar. Siyaset kayıkçı kavgasına dönüşmüş. Çözen değil, tıkayan ve ağırlaştıran sonuç veriyor.
Askerin çok değişik ülkede konumlanması kıyamet kadar ekonomik harcama demektir. Ülke ekonomisini batırıyor ve dövizi yükseltiyor. Hayat pahalılaşıyor, yoksulluk ve işsizlik artıyor.
Diğer partilerden çözümleyici bir yaklaşım ve gündem oluşturmalarını beklemek beyhude. Asıl üzerinde durulması gereken demokrasi ve özgürlük eğilimi olan HDP’nin bunu neden yeterli yapamadığı ve zayıf kaldığıdır. Üzerinde yoğun bir baskının olduğu doğrudur. Baskılanarak nefes alması dahi istenmediği gerçektir. Ancak daha etkili yol ve yöntemleri bulunulabilir. Gündem belirleyebilir ve Türkiye’yi kısır, didişmeci ve polemikçi üsluptan çıkarabilir. Yol gösterici olabilir. Mevcut siyaset üslubu çok bıktırıcı ve demagojiktir.
Genel olsa da bölgemizde ülke içi ve dışı tekil bir sorun neredeyse kalmamıştır. Hele hele Kürdistan’ı egemenlik altında tutan dört ülkede iç içelik çok ileri boyuttadır. Kürdistan sorununun çözümü bölgesel bir karakter kazanmıştır. Ve halklar sorunuyla bağlaşıklık halindedir. Dolaysıyla Ortadoğu sorununun çözüm odağıdır Kürdistan. Türkiye siyasetinin çözüm odaklı olabilmesi için hemen her sorunu bölgedeki bağlamlarıyla ele almak, çözümler üretmek, pratik olarak yerel, bölgesel zeminde geniş kesimlere taşımak, her çevreyi katarak gündem oluşturmak ile belirleyici inisiyatif kazanılabilir. Umut, güven ve değişmezlik algısı geride bırakılarak başarıya akış gerçekleştirilebilir. Bunun için bir parça daha fazla cesaret etmek ve cüretli olmak gerekir.