İnsanın en büyük uğraş ve yönelimi güven içinde yaşam istemidir. Hayalleri, düşünceleri buna dönüktür. Ama insan tek başına yaşayabilen ve kendini idame edebilen bir canlı da değildir. Onun ait olduğu bir toplum vardır. O toplumun kültürel yapısı içinde kimlik kazanmıştır. Hayallerini, düşünce ve yönelimlerini ait olduğu toplumun zihin kodlarına uygun belirler.
Tarihi öğrenme ve kendini bilme, insanı tanımak için gerekli ve zorunlu olmaktadır. Kendini bilmek özünde geçmişi bilerek geleceğe yaklaşmanın tespitinde esas belirleyici olandır. Dolayısıyla insan tarihsel süreçte oluşan toplumsal varlıktır. İnsan içinde yer alacağı her tür organizasyonda kimliği çerçevesinde kararlar alır ve pratikleşir.
Devlet organizasyonları da böyledir. Onlarda her şeyi biriktirir ve sonrasına aktarırlar. Ondandır ki devlet oluşumu beş bin yıl önce Sümer’e kadar geriye gider. Sümer devletliğin kökü olmaktadır. Ama insan oluşumu en az iki milyon yıl geriye gider ve devlete göre çok daha köklüdür, kökü klandır; aşılamıyor ve aşılamayacaktır da.
Devlet devletliğini bilir. Özü zulüm, baskı ve sömürüdür. Kapitalist devlet en gelişmiş devlettir. Sömürüsü, sorunlarıyla, çözümsüzlükler ve gaddarlıklarıyla son temsilcidir. Hem en zayıf, kifayetsiz zamanını yaşarken hem de saldırgan dönemidir. Yine ezilenleri kandırma ve istemlerini kabul ettirmede de gelişkin kapasiteye sahiptir. Hafife almamak gerekir.
Günümüz sorun ve çözüm seçenekleri tespit edilmeye çalışırken salt günlük bilgileri bilmek doğruları ortaya koymaya yetecek sonuçları getirmez, eksik ve yetersiz kalır ve başarısızlığa götürür. Tarih bir yönüyle tekerrürdür bir yönüyle de farklılaşma ve yeniliğe açık seyreder. Yeninin, iyi ve güzelin gerçekleşmesi için müdahale edilerek götürülebileceği gibi tersine de yönlendirilebilir. Bütün bunlar bilme ile ilgilidir.
Türkiye’deki devletliğin hallerine bakıldığında geçmişten kopuk olmadığı anlaşılmaktadır. Genelde devletliğin halleri bulunmakla birlikte esasta Osmanlıdan kaynaklanan özüyle siyaset yapmaktadır. Ulusdevlet olması Osmanlıdan köklü kopuş değildir. Sınırlı bir farklılıktır. O da özle ilgili değil biçimseldir. Batı’nın ulus-devlet giysilerinin Osmanlıya giydirilmesidir. O yüzden günümüz Türk devletini politika yapma şeklini anlamak Osmanlıyı anlamaktan geçer.
Türk ulus-devleti merkezileşiyor. Bütün yetkiler tek kişinin elinde biriktirilmeye çalışılıyor. Belediyelerin zaten sınırlı olan yetkileri bile tek kişiye bağlamak için çalışmalar yapılıyor, yasal düzenlemeler yapılmak isteniyor. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adı altında parlamento işlevsiz kılınmış, başbakanlık kaldırılmıştır. Bakanlar birer bürokrat düzeyinde işlevsiz kılınmıştır. Yine “beka” söylemi altında içte ayrıştırıcı, karşıtlaştırıcı, kutuplaştırıcı ve çatıştırıcı olunurken; dışta da saldırgan bir politika yürütülmektedir.
Mevcut durum 1918 yıllarındaki Osmanlının durumunu yansıtıyor. 1. Dünya Savaşı sona ermiş, Osmanlı çözülmeyi yaşamaktadır. Tabi buraya gelmenin geçmişi de vardır.
19.yy. ile birlikte Osmanlı dağılma sürecine girer. Tutunabilmek için birincisi içte merkezileşir. Yerel otonomiler şiddet temelli tasfiye edilir. Bütün yetkiler Padişah elinde toplanır. İkincisi, dışta emperyalist güçler arası çelişki ve çatışmalarda zikzak diplomasine başvurur. Bir Fransa ile, onunla olmadı İngiltere, Rusya ile flört edilir. En son zamanın en saldırgan gücü olan Almanya ile 1. Dünya Savaşı’na katılır.
Cumhuriyet kuruluşu Osmanlı devlet yapısıyla mücadele içinde oluşmamıştır. Dönemin koşullarına göre Osmanlının yıkım enkazı üzerinde vücut bulur. Başta CHP olmak üzere AKP, MHP vd. İTC zihniyeti üzerinde kurulmuşlardır.
Bütün yetkilerin Erdoğan’ın elinde toplanması; otoriterleşme kişinin istemi olarak değerlendirilemez. Ortadoğu yeniden kurulma sürecini yaşıyor. Başta Kürt sorunu olmak üzere diğer sorunların çözümü demokratik diyalog yöntemi yerine “beka sorunu” diyerek şiddet yöntemine başvurması Osmanlının davranış şeklidir, o zihniyettir. Yine diplomaside de yapılan zikzaklar Osmanlı ile hayli benzerlikler taşımaktadır.
HDP hariç diğer partilerin ya sessiz kalarak ya da bizzat destekleyerek hizalanmaları geçmişin dışavurumudur. Mevcut partilerden ya da yeni kurulacaklardan Türkiye’nin demokratikleşeceği beklentisi ham hayaldir. Demokrasi sorunu partileri ya da kişileri aşan sistemle ilgilidir. Köklü zihniyet değişimi olmadan özgürlük ve demokrasi gerçekleşmez. HDK-HDP tarihsel rolü de buradadır. Halk tabanında köklü zihniyet değişimi yapacak çalışmalarla başarılabilir. Onları yeni bir zihniyet temelinde planlama ve yoğun pratik çalışmalarla olabilir.