Hem devletçi hem de demokratik toplumcu anlayışın başvurduğu demokrasi kavramının tarihsel kökleri ile açıklanmaya ihtiyacı vardır.
Eski Yunancada “demos” (halk) ile “kratos” kelimelerinin birleşmesinde meydana gelen demokrasi, kavram olarak halkın iktidarı, halkın kendi kendisini yönetmesi, halkın egemenliği demektir. Her demokrasi bir devlet biçimini içerirken, her devlet demokrasi ile yönetilmez.
İktidar kavramı ile kendi kendini yönetme birbirlerine zıt anlamlar ifade eder. Otorite, hiyerarşi, tahakküm iktidarcı yöntemlerdir. Bu olgular rıza toplumunda yer edinemez. İktidar rıza toplumunun bir kavramı değildir, rıza toplumuna karşı bir sapmadır. Rıza toplumu ya da doğal toplumun başlangıç evresinde tamamen eşitlikçi ilişkiler vardır.
Demokrasinin temeli Batı’da değil, kadim Mezopotamya uygarlığında görünür olmuştur. Komünalite ya da Kommagene kelimelerinin kökü olan “kom” kelimesi demokrasi kültürünü içinde barındırır. “Kom” sözcüğü Hint-Avrupa dil gurubunun üyesi olan “Kürtçe” dili başta olmak üzere tüm Aryen dillerinde “topluluk” anlamına geliyor. “Gene” ise Grekçe “soy, kabile, aşiret” anlamına gelir. Kom, topluluk anlamına gelirken gene ya da Gensler; kan bağı ile oluşmuş aşiretler, klanlar, toplulukları ifade eder. Kelimenin manasına bakılırsa, devlete bulaşmamış ahlakî politik toplumların kendi kendini yönetmesini kapsar. Kom kültürü ile iktidar mana bakımından asla yan yana gelemezler.
Mezopotamya zihin dünyasında “Kırklar Meclisi” doğrudan demokrasi kültürünün kök hücresidir. Alevi inancında ise sorunların konuşulup tartışıldığı, çözüm önerilerinin ortaklaştırıldığı, bütün katılımcıların “can” olduğu, her canın özgür bir şekilde kendini ifade ettiği, birisinin bir başkası adına karar almadığı, “biz” duyusunun yaşam bulduğu, hiyerarşi ve tahakkümün olmadığı, bir üst akla ihtiyaç duyulmadığı “hak meydanı” olan cem erkanı aynı zamanda en üst düzeyde bir demokrasi meydanıdır.
Kırklar Meydanı’nda temel ilke iktidardan uzak hakikate yakın olmaktır. Bir ayağınız Cem Meydanı’nda bir ayağınız Nahak Meydanı’nda olacak şekilde bir yaşam asla demokratik bir yaşam olamaz. “Varma muhannetin kapısına” sözü boşuna söylenmemiştir. Demokratik kültür kendi kendine yetme, ahlakî ve politik olmayı gerektirir. İnsanî kamil olmanın gereği olarak toplumsal değerler sistemini korumak rıza toplumunu savunan her canın asli görevidir. Alevi camiası tarihsel hakikatinden güç alarak kültürel direniş hattını güncel hale getirirse demokrasi kültürüne ciddi katkılar sunar.
Kendini bilmek, potansiyelini açığa çıkarmak, çözüm üretmek, tartışmada özgürlük uygulamada birliktelik, kararların ortak alınması ilkelerini esas almak, Nahak zihniyetin kirinden, pasından uzaklaşmak, birlikte yaşamı örmek, kendi kendisi olmak, zulme razı olmamak, halkın irade, bilinç ve karar gücü olması demokrasi kavramına uygun özelliklerdir.
Demokrasi Aşure lokması gibidir. Bütün tatlar kadının eliyle, bilgeliği ve ruhu ile bir araya gelir. Demokrasi kültürü esas itibariyle devlete rağmen varlığını devam ettiren toplulukların binlerce yıllık mücadelesinin bir birikimidir.
Bütün tarihsel hafızası, kültürü, öz kaynakları doğrudan demokrasi üzerine kurulu olan alevi sürekleri “Kırklar Meclisi’ni” güncelleyerek cümle cana meydan açabilirler.