HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel sorularımızı yanıtladı: Sistemin değişimine ilişkin yeni hegemonya projeleri hazırlıyorlar. Böylesi bir süreçte Türkiye’de, Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğü ile birlikte ülke, tarihinin en derin krizinin yaşandığı bir dönemden geçiyor. Gerçekten de tarihsel öneme sahip bir sürecin içerisindeyiz
Hüseyin Kalkan / Söyleşi
HDP’nin çağrısı ile bir araya gelen 7 parti ve hareketin oluşturduğu ittifak giderek ete kemiğe bürünmeye başladı. Oluşturulan ortak koordinasyon ve pratikte atılmaya başlayan adımlar bu ittifakın hem güçlenmesine hem de anlamının açıklık kazanmasına yol açıyor. Sorularımızı yanıtlayan HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, demokrasi ittifakının önemine dikkat çekti.
- Neden bir üçüncü ittifaka ihtiyaç var? Bir seçim ittifakı mı, bir mücadele ittifakı mı?
Sorunuz oldukça önemli. Müsaadenizle kısa bir analizle birlikte yanıt vereyim. Hem küresel, hem bölgesel, hem de ulusal ölçekte majör politikanın tekrar sahneye çıktığı bir kırılma noktasındayız. Bizzat küresel güçler artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını kendileri ifade ediyorlar. Sistemin değişimine ilişkin yeni hegemonya projeleri hazırlıyorlar. Böylesi bir süreçte Türkiye de, Kürt Sorunu’nun çözümsüzlüğüyle birlikte ülke tarihinin en derin krizinin yaşandığı bir dönemden geçiyor. Ekonomik, siyasi, toplumsal, kültürel vb. pek çok boyutuyla kriz şiddetleniyor. Gerçekten de tarihsel öneme sahip bir sürecin içerisindeyiz. Yaşadığımız sorun büyük. Bir hegemonya krizine işaret ediyor. Bizler de mevcut durumun hayati niteliğinin bilinciyle hareket ediyoruz. Siyasetimizi buna göre dizayn ediyoruz. Böylesi büyük sorunların ve sistemsel krizin var olduğu bir süreçte buna uygun tutum alıyoruz. Sorun büyükse çözümün de büyük olması gerektiğini savunuyoruz. Dolayısıyla bu süreçte alınan pozisyonun kurucu önemde olmak zorunda olduğu ortadadır. Bu nedenle de mevcut sürece bir kurucu irade mantığıyla yaklaşıyoruz.
Bu temelde bugün Türkiye siyasetine baktığımızda üçlü bir yapıyla karşı karşıyayız. Bir tarafta AKP-MHP iktidarı ve onunla ittifak içerisinde olan faşist-dinci odaklardan oluşan bir yapı var. Bu blokun demokrasi ve özgürlüklerle en ufak bir alakası yoktur. Bunlara statükocu güçler diyebiliriz. Diğer tarafta ise 6 partinin bir araya gelerek oluşturduğu ve başını CHP’nin çektiği bir yapı vardır. İddialarına baktığımızda başta Kürt Sorunu olmak üzere memleketin esaslı sorunlarına esaslı çözüm getirmekten uzak bir pozisyondalar. Biçimsel ve sınırlı bir reform öneriyorlar. Bize 2002 koşullarına yani AKP öncesindeki döneme geçmeyi vadediyorlar. Çeşitli versiyonlarıyla devletçi zihniyetin bir başka biçimini temsil ediyorlar. Bunlara da restorasyoncu güçler diyebiliriz. Bu iki yapının dışında ise partimiz HDP’nin, emek ve demokrasi güçlerinin yer aldığı bir üçüncü taraf vardır. Ülke siyasetindeki bu üçüncü taraf, gerçek demokrasiyi savunan güçleri ifade eder. Sistemin sorunlarına sistemsel çözümler önerir. Şekilsel değil gerçek değişimi savunur. Partimiz HDP’nin yer aldığı siyasetin bu üçüncü tarafını da radikal güçler olarak tarif edebiliriz.
Dayatılana mecbur değiliz
Aslında bu üçlü yapı, modern siyasi jeo-kültürün Türkiye’de net bir biçimde açığa çıkmış olmasından başka bir şey değildir. Büyük sosyal bilimci müteveffa Immanuel Wallerstein de modern siyasetin muhafazakârlık, liberalizm ve radikalizm olmak üzere üçlü yapıdan oluştuğunu söylemişti. Bugün Türkiye’de tam da bunu yaşıyoruz. Ve bizler gerçek demokrasi ve değişim taraftarlarını ifade eden radikalizmi, Demokrasi İttifakı ile büyütmek istiyoruz. Yani ezilenlerin ve emekçilerin gerçek demokrasi ve değişim cephesini en geniş biçimde inşa etmek istiyoruz. Sorunuzun yanıtı işte tam da buradadır. Tarihsel değişimlerin yaşandığı bir dönemden geçerken, ezilenlerin ortak mücadele birliğiyle sürece müdahale etmeliyiz. İşte bu yüzden üçüncü ittifaka gerek var. Bizler Demokrasi İttifakı’nı tam da buraya konumlandırıyoruz. Üçüncü tarafın ortak mücadele hattını kurmak istiyoruz. Türkiye’de siyasi saflaşmaların daha da berrak hale geldiği, sistemsel değişimlerin söz konusu olduğu bir dönemde halkların, ezilenlerin, kadınların, emekçilerin, gençlerin, ekolojistlerin ortak mücadele hattını en geniş şekilde oluşturmanın tarihsel bir sorumluluk ve zorunluluk olduğu bilinciyle sürece yaklaşıyoruz. Demokrasi İttifakı ekmek gibi, su gibi hayati önemdedir.
Buna karşılık özellikle ana akım medya eliyle halklarımıza ikili bir yapı sunuluyor. Bu ikisinin dışında başka bir seçenek yokmuş gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor. İkisinden birini tercih etmek dışında başka bir yol olmadığı propagandası yapılıyor. Biz buna hayır diyoruz. Halklarımızın, ezilenlerin, kadınların, emekçilerin, gençlerin, ekolojistlerin gerçek değişim talepleri vardır. Bunu gerçekleştirebilecek olan ise Demokrasi İttifakı’dır. Çünkü Demokrasi İttifakı tek gerçek alternatiftir. Halklarımızın ve emekçilerin Demokrasi İttifakı’ndan başka çıkış yolu yoktur.
Dolayısıyla Demokrasi İttifakı asla bir seçim ittifakı değildir. Kendisini seçimlerle sınırlamayan bir ortak mücadele hattıdır. Sadece seçimlerde bir araya gelen bir ittifak halkımızın sorunlarını kökten çözmekte yeterli olamaz. Demokratik kurucu iradeyi aktör haline getiremez. Bugünkü mevcut şartlarda, sürece şayet salt seçim üzerinden yaklaşılıyorsa, bu durum konjonktürün ciddiyetini anlamamakla eşdeğerdir. Demokrasi İttifakı kendisini seçimlerle sınırlı tarif etmezken aynı zamanda salt siyasi partilerle de sınırlı tutmuyor. Demokrasi İttifakı bireyleri, çevreleri, kesimleri vb. de kapsıyor.
Kurucu irade deklare edilmeli
- Bu ittifakın ilkeleri olarak HDP neler önerdi?
Şunu ifade etmeliyim ki biz Demokrasi İttifakı çalışmalarımızı kararlılıkla ve inançla sürdürüyoruz. Partimiz HDP, tüm ezilenlerin gerçek alternatifini daha da büyütmek için Demokrasi İttifakı çalışmalarına hız vermiştir. Bu çalışmalarda, ortak bir mücadele hattı oluşturulurken temel ilkeler üzerinde de tartışılması ve mutabakata varılması gerektiğini düşünüyoruz. Şimdiye kadar yaptığımız toplantılarda da bunu dillendirdik. Öncelikle taktik ve stratejik olarak AKP-MHP faşizminin yenilgiye uğratılması iradesini temel ilke olarak net bir biçimde ortaya koyduk. Faşizmin yenilgiye uğratılmasıyla beraber demokratik bir Türkiye’nin inşasında da bir mücadele birlikteliği olması gerektiğini savunduk. Yani sadece mevcut faşist iktidarın yıkılmasıyla sınırlı bir muhalefet ve siyaset anlayışını yeterli bulmuyoruz. Taktik ittifaklarla faşist iktidarlar devrilebilir. Ancak sonrası da en az bunun kadar önemlidir. Sonrasındaki inşa süreci için stratejik temelde ilkeler söz konusu olmalıdır. Tarih bunu bize göstermiştir. Evet, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde birçok ağır mesele bulunmaktadır. Ancak Kürt Sorunu bu ülkedeki birçok sorunun temel kaynaklarından biridir. Dolayısıyla Demokrasi İttifakı’nın Kürt Sorunu’nun çözümüne dair kapsamlı bir programı olmalıdır. Kürt Sorunu’nun demokratik ve barışçıl çözümünde ilkesel bir tutuma sahip olmalıdır.
Önceki sorunuzu yanıtlarken de ifade ettiğim gibi, kurucu bir iradeyi de şimdiden deklare etmek gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle inşa meselesini de bir ilke olarak ortaklaştırmak amacındayız. Sol, sosyalist ve demokrat güçlere yakıştırılan sadece muhalefet yapma ve alaşağı etme misyonunu reddediyoruz. Eğer yeni bir sistem kurulacaksa bunda Kürtlerin de, Alevilerin de, sosyalistlerin de kurucu bir misyona sahip olması gerektiğinde ısrar ediyoruz.
Tam da bu noktada ifade etmek istiyorum ki 1923’te ilan edilen Cumhuriyet, Kürtleri, Alevileri ve sosyalistleri sistemden dışlayarak kurumsallaştırıldı. Dahası, dışlamakla kalmadı, imha etmeye de çalıştı. Karadeniz’de bir komployla 15’lerin, yani Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi de bununla alakalıdır. Yine Cumhuriyet tarihi boyunca çeşitli yol ve yöntemlerle Kürt halkına dayatılan inkâr ve imha politikaları, Alevilere karşı uygulanan sert asimilasyon uygulamaları esasen sistemden dışlama pratikleridir. Ancak bu politikalar bir yüzyıl boyunca uygulanmasına rağmen başarılı olamamıştır. Cumhuriyet ikinci yüzyıla girerken de yine aynı hata tekrarlanmamalıdır. Kürtler, Aleviler ve sosyalistler olmadan cumhuriyet gerçekten demokratik bir cumhuriyet olamaz. Bu ülke bir yüzyılı ıskalamıştır. İkinci yüzyılı da ıskalamamalıdır.
HDP sadece Kürdistan’a sıkıştırılamaz
- Türkiye’nin önünde iki seçim var. Milletvekili seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçimi. Demokrasi İttifakı milletvekili seçimlerinde nasıl bir strateji izleyecek?
Bildiğiniz üzere 27 Eylül 2021’de kamuoyunun merakla beklediği bir deklarasyon açıkladık. Bu deklarasyonda açık bir biçimde partimiz HDP’nin milletvekili seçimine Demokrasi İttifakı dışındaki hiçbir ittifakla girmeyeceğini ilan ettik. Tekrar ifade edelim ki HDP milletvekili seçimlerine Demokrasi İttifakı ile girecektir. Bizler Demokrasi İttifakı ile seçimlerde ezilenlerin en geniş birlikteliğini hedefliyoruz. Bu birlikteliğin çoğulculuk olarak parlamentoya yansımasını amaçlıyoruz. Ülkede yaşayan tüm ezilenlerin, emekçilerin, halkların, kadınların, inançların, kültürlerin, gençlerin parlamentoda güçlü bir şekilde temsil edilmesini hedefliyoruz. Parlamentoda ezilenlerin belirleyici bir çoğunluk oluşturması stratejisiyle hareket ediyoruz. Böylelikle iyice itibarsızlaştırılan ve teknik bir onay makamı haline getirilen parlamentonun önümüzdeki dönemde demokratik bir işleve sahip olmasını hedefliyoruz. Amacımız otoriter ve tekçi parlamento yapısını ezilenler lehine bozmaktır. Parlamentoyu ülkenin demokrasisine gerçekten katkı sunabilecek müzakere ortamı haline dönüştürebilmektir.
Sizin vesilenizle seçim yasasında yapılan son değişiklikle yüzde 7’ye indirilen seçim barajıyla ilgili de fikrimizi paylaşmak isterim. On yıllardır Kürt’ün iradesi parlamentoya yansımasın diye ısrarla indirilmeyen yüzde 10 barajı, şimdi nasıl oldu da yüzde 7’ye düşürüldü? AKP-MHP faşist iktidarı barajı yüzde 7’ye demokrasi için mi, özgürlükler için mi, toplumun farklılıklarının parlamentoya yansıması için mi indirdi? Tabii ki hayır. Onların derdi demokrasi, özgürlük ve farklılıkların kabulü ve temsili değil. Onların tek derdi kendi faşist ve tekçi iktidarlarını garanti altına almak. Zannediyorlar ki baraj yüzde 7’ye düşürülünce HDP’nin oyları da düşecek. Ancak hiç boşuna umutlanmasınlar. Kürtler partilerinin yanındadır. Kürtler HDP barajı geçsin diye oy vermiyor. Onurları için, demokrasi için, özgürlükler için oy veriyorlar. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü için HDP’de ısrar ediyorlar. “Baraj yüzde 7’ye indi, benim oyuma gerek yok” diyerek Kürtler ve bu ülkenin sol/sosyalist/demokrat yurttaşları HDP’ye oy vermezler hesabı yapanlar yine Kürt realitesini bilmediklerini ortaya koymuşlardır. HDP sadece Kürdistan’a sıkıştırılamaz. HDP her yerdedir. HDP sadece Kürt sorunuyla kısıtlanamaz. HDP başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin tüm sorunlarını çözebilecek güce ve programa sahiptir.