Pazartesi söyleşisi- Ahmet Tulgar
Erdem Gül, benim kuşağımın en başarılı gazetecilerinden biridir. Çok uzun yıllar, özellikle Ankara’da Meclis ve Başbakanlık çevrelerinde işini yaparken iktidarlarla mesafesini daima korumuştur. Cumhuriyet’in Ankara temsilcisiyken, ‘MİT Tırları’ haberi nedeniyle tutuklanan Gül, o dönemde de duruşunu ve tavrını bozmadı, gazeteciliğine ve genel olarak gazetecilik etiğine sahip çıktı. “Babadan devrimci” Erdem Gül, şimdi İstanbul’da CHP’nin Adalar Belediye Başkan Adayı. Erdem Gül’ün CHP’nin daha ilerisinde bir sol çizgisi olduğu kanaatindeyim. Bu yüzden de tam da HDP’nin CHP’den sonra ikinci büyük parti olduğu Adalar’dayken, Erdem Gül’e hem kampanyasının durumunu, hem Adalılar’a vaatlerini hem de partisindeki (CHP) yetkililerin HDP ile bazı yerlerdeki seçim dayanışmasını ifade etmekte neden zorlandığını sordum.
Çok zor bir dönemde dimdik ve onurla ayakta kalmış bir gazetecisiniz. Belli ki mesleğine aşık olanlardansınız. Şimdiden özlemiş olabilir misiniz gazeteciliği?
Gazetecilik bitmez. Ama ülkemizde bu meslek organize bir şekilde bitirilmek isteniyor. Yazılmasın isteniyor, çizilmesin, konuşulmasın, konuşturulmasın isteniyor. Bu böyle gitmez de devam da edemez. Girdiğim yeni yol nedeniyle değil ama bunları gördüğüm, yaşadığım için elbette gazeteciliği çok özlüyorum. Bu mesleğe gönül vermiş herkes adına özlüyorum.
Alman gazeteci Günter Walraff, haber yapmak için farklı sosyal konumlara yerleşir, kimliğini gizler, o konumdan yaptığı gözlemleri haberleştirirdi. Amerikalılar olaya sızarak yapılan bu tarz gazeteciliğine ‘gonzo gazetecilik’ der. Siz de senelerce siyasi gazetecilik yaptıktan sonra, biraz da gözlem yapmış olmak için aktif siyasete girmiş, belediye başkan adayı olmuş olabilir misiniz? Şu ana kadar gözlemleriniz nedir?
Ada’ya ilk geldiğimde şöyle bir cümle kurdum. “Gazeteci sorunları, ama her yerin sorunlarını bilmek” zorundadır, demiştim. Bir gazeteci olarak, o kadar çok seçim, kurultay, kongre izledim ki, şaşırdığım elbette olaylar oluyor ama bir çoğunu seçim otobüslerinde, bir çoğunu meydanlarda, salonlarda yaşadım. Siyaset Türkiye’de de gittikçe zorlaşan bir alan. Medyanın neredeyse tek tipleşmesinden sonra kendinizi herkese neredeyse tek tek anlatmak zorundasınız. Buna enerjim çok yüksek. Gazetecilik alanı olduğu gibi siyaset de bir süredir tekleştirilmek isteniyor. Hatta tek bir kişiye bırakılıyor. Buna karşı çıkan, ancak sesini duyuramayan çok insan var. Bu insanlarla birlikte siyasetin tekleştirilmesine karşı mücadele edeceğiz. Beni şaşırtan genç, yaşlı her kuşaktan insanların bunu sahiplenmesi ve inançla koşturması. Bunu uzaktan gözlemlerdim, şimdi yaşıyorum. Türkiye’de çok güzel insanlar var. Bu unutulmamalı.
Gazetecilik insanlarla iletişimde iyi olmayı gerektiren bir iş. Başlangıçta Adalı olmadığınız için size, daha doğrusu adaylığınıza burun kıvıranları da kazandınız mı? Durum nasıl?
O zaman kimseye kızmadım, kızmam da. Örgüt toplantımızda, “Beni istediğiniz gibi eleştirilebilirsiniz. Bundan çekinmeyin. İstediğiniz sertlikte de olun eleştirilerinizde. Ben bunlara hazırım. Yeter ki eleştiriler yüzüme olsun ve dürüstçe ve art niyetsiz olsun” demiştim. Dürüst olsun, art niyetli olmasın ve yüzüme olsun hiçbir eleştiriye kızmam. Kızmaya da hakkım yok. İnsanların eleştirmeye hakkı var. Zaten meselemiz de bu. Türkiye’de bir süredir eleştiri hakkı ortadan kaldırıldı, eleştiri yasaklandı. Biz eleştiren bir Türkiye istiyoruz. Siyasetimiz de budur, duruşumuz da budur. Adalılık meselesine yanıtımı söyleyeyim; Adalar herkesin. Adalılar, burayı onlarla birlikte yöneteceğimi biliyorlar, görüyorlar. Yani onları kazandım. Daha da önemlisi Adalılık bir bilinçtir. Adalılık doğum yerinden ibaret bir kimlik değildir, Adalılık bilincidir. Ada’nın kültürüne, tarihine, ekosistemine, kimliğine sahip çıkıyorsanız Adalısınız. Adalarımıza sahip çıkacağız. Adalarımızın bekçisiyiz.
Babanızla ilişkiniz Türkiye’nin onur hikâyelerine bir örnek teşkil ediyor. Ziya Gül bir devrimci ve politik bir insan. Tavsiyeleri ve uyarıları oluyor mu size?
Babam serinkanlı bir insandır. Bir baba oğlunu elbette hiç yalnız bırakmaz. Beni yalnız bırakmıyor. Ada’da devrimci dostlarıyla buluştu bile. Hatta onlarla daha çok zaman geçiriyor. Bazen seçim bürolarımıza uğruyor. Önerilerini bizimle paylaşıyor. Geçtiğimiz hafta kitabının imza törenine katıldık, Karaköy’deki törene. “Giresun Yol Hikayeleri”ni yazdı. Katılım çok yüksekti. Mutlu güzel bir geceydi. Babamın hikayesi Türkiye’nin hikayesidir, benim de hikayemdir.
Her ne kadar partiniz ittifak halinde olsa ve siz de CHP içinde de olsanız da yine de daha ileri özgün sol siyasi profiliniz İYİ Partililerle ilişkide ve ortaklaşmada sizi zorluyor mu?
Hayır hayır. Bu konuda çok netim. Siyasete adım atmadan da nettim. Siyaset herkesin kendi mahallesinde yapacağı bir iş olmaktan çıkmalı. Sadece kendi mahallenizden insanlara, onların da çok iyi bildiği düşüncelerinizi anlatarak yerinizde sayarsanız. Kimseyi dışlamayan, herkesin hakkına hukukuna saygı duyan, birlikte yaşama, birlikte özgür, adaletli, vicdanlı bir ülke hayal eden insanlar olmalıyız. Ve bu konuda ne kadar çoğalırsak o kadar umutlarımızı gerçekler haline getiririz. Demokrasi için, özgür düşünce için, kardeşlik için beraber yürüyeceğimiz insan sayısını arttırmalıyız.
HDP, Adalar’da ikinci büyük parti. HDP’liler ile dayanışmanız nasıl? Kampanyada ortaklaşabildiniz mi?
Biz Türkiye’de en büyük uzlaşmanın, en geniş katılımın, birbiriyle barış içinde yaşamanın, Türkiye’nin özgür, adaletli, bir ülke olmasının derdindeyiz. Bu güzel bir dert. Bu amaç güzel bir amaç. Hiç kimseyi dışlama lüksümüz yok. Herkesi anlamak zorunluluğumuz var. HDP’liler Ada’da bana destek olduklarını ve rakip aday çıkarmayacaklarını söylediler. Teşekkür ederim. Aynı desteği İYİ Parti de yaptı, aday çıkarmadı ve tam destek açıklaması yaptı. Tüm bunlar kamuoyunun önünde gerçekleşti. Ben AKP’yi ikiye ayırıyorum. Birincisi AKP profesyonelleri. Bunlar partiyi ve ülkeyi yönetiyor. İkincisi AKP’ye oy verenler. Bize oy verenler ne yaşıyorsa AKP’ye oy verenler de onu yaşıyor. Onlara da demokrasi yok, özgürlük yok, adalet yok, konuşma hakkı yok. Biz onlarla da beraber olmak istiyoruz.
Partinizin HDP ile dayanışma ilişkisindeki çekingenliğini, bu seçim dayanışmasını açıkça ifade etmemesini nasıl yorumluyorsunuz?
Buna çekingenlik demeyi haksızlık bulurum. İktidar gazeteciliği de, üniversiteyi de, siyaseti de kriminalleştirmek istiyor. Biz uzunca bir süredir gazeteciler olarak baskılara “Gazetecilik suç değildir” diyerek karşı çıkıyoruz. Şimdi de siyaset suç değildir diyoruz. CHP 2017 referandumundan bu yana demokrasi isteyen her kesimle birlikte yürümeye çalışıyor. Bu seçimde de aynı anlayış söz konusu. Zaman zaman eksiklikler olabilir, ancak demokrasi güçlerinin birlikteliğini sadece seçim birlikteliği olarak algılamamak gerekir. Ortadaki uzun bir yürüyüş. Farklı bakış açılarına rağmen azımsanmayacak bir ortak yürüyüş paydasının yakalandığını sevinçle görüyorum.
CHP’nin siyasal İslamcı ya da ultra milliyetçi partilerle fotoğraf verirken HDP ile dayanışmasının konuşulmasından çekinmesi, sizce bir yandan da HDP’nin iktidar tarafından kriminalize edilmesini kolaylaştırmıyor mu?
12 Eylül döneminde bile yaşanmayan ağır bir baskı döneminden geçiyoruz. 90’lı yıllara rahmet okutan bir iktidar var. Bu seçimi sadece kendinden olmayan herkesi terörist ilan eden bir kampanya ile yürütüyorlar. Medya da iktidarın celladı pozisyonunda. Bu ağır saldırının halk nezdinde karşılık bulmasını engellememiz gerekir. Halka da bunu anlatmamız gerekir. CHP muhalefetin ve demokrasi blokunun ana gövdesi olarak iktidardan gelen saldırının halkta karşılık bulmaması için çaba sarf ediyor. Bu çabasını daha çok arttırması gerekir. Demokrasi isteyenler birbiriyle çatışmamalı, birleşmeli ve yürümeli.
Yerel seçimlerin sonucunun AKP ve MHP tarafından ‘beka’ meselesi ilan edilmesini nasıl yorumluyorsunuz? Bu kampanya güvenliğinizi etkiliyor mu?
Türkiye’nin bir beka meselesinden ziyade, öncelikle hukuk, adalet, özgürlük ve şimdi artık hissetmeyen kimsenin kalmadığı bir ekmek meselesi var. Beka dedikleri kendi bekalarıdır. Biz halkın bekasını istiyoruz. Seçimi kaybedeceklerini anladıkları için halkı korkutmak istiyorlar. Korkutamazlar. Cem Karaca’nın söylediği gibi: “Durduramazlar Halkın Coşkun Akan Selini.”
Bir belediye başkan adayı gibi değil de bir gazeteci olarak tahminlerinizi yazacak olsaydınız Adalar ve İstanbul için tahminleriniz ne olurdu?
Önce İstanbul’u söyleyeyim. AKP çıkarabileceği en yüksek profilli adayı, son başbakan ve eski TBMM Başkanı’nı aday gösterdi. Bu AKP açısından endişenin fotoğrafı. Cumhurbaşkanı’ndan sonra ikinci adam İstanbul adayı. Çünkü kaybedeceklerini gördüler. Ekrem İmamoğlu şahane bir kampanya yürütüyor. İstanbul’u almak elbette zor ama İmamoğlu hedefe çok yakın. Adalar’da ise net söylerim “Adalar kazanacak” derim.
Hükümetin belediyelere kayyum atama politikasını seçim sandıklarının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandırdığı bir yerde, seçimlerde adalet sağlanabilir mi? Bu sizin motivasyonunuzu ne ölçüde etkiliyor?
Milletin oyuyla seçilmiş bir yere kayyum atanması ne kadar demokrasi ile bağdaşabilir? Sandığa da, oyuna da halk sahip çıkacak. Halk tercihleriyle adaleti getirecek. Bizim aksine inanmamızı istiyorlar, aksi olacak şekilde düşünmemizi istiyorlar. Hayır, bu değişecek. Benim motivasyonumu bu algı operasyonu bozamaz. Biz her yerde seçim ve seçilmişleri savunuyoruz, atanmışları değil.
Mahalle meclisleri kuracağız
Adalılar’a en öncelikli vaatleriniz nedir?
Adalarımıza yepyeni bir soluk, katılımcı, demokrat, sosyal ve çağdaş bir belediyecilik anlayışı getirmek için yola çıktım. Adaların tüm sorunlarını mümkün olan en yüksek katılımla, ortak kararlarımızla çözeceğiz. Adalar’ın yeni birer Yassıada olmaması için elimizden geleni yapacağız. Yıllardır dokunulamayan yapıların, bunların sahibi olan vakıflarla ya da çeşitli desteklerle Adalar kültür mirasına uygun olarak değerlendirilmesi için hem ulusal hem de uluslararası platformlarda meselenin takipçisi ve tarafı olacağız. Adalar’da mahalle meclislerimizi hayata geçireceğiz.
Her mahallenin meclisi olacak. Her mahalle kendi meclisinde alınan kararları dolaysız bir şekilde Belediye Başkanı’na sunabilecek. Bunlara Kadın, Çocuk, Esnaf meclisleri eklenecek. Adalar kendi kazanacak, kendi kaynağını yaratacak. İnsanımızın emeğinin, üretiminin hakça karşılığını alması için kooperatifçiliği belediye olarak özendireceğiz. Üreticiden aracısız tüketiciye ulaşmanın yolunun kooperatifler olduğunu göstereceğiz. Başlatacağımız ulusal ve uluslararası festivaller Adalar’ın kültür ve sanat alanına dönüşmesini sağlayacak. Resim, sinema, heykel atölyeleri, edebiyat, tiyatro festivalleri, gurme buluşmaları, her adaya bir açık hava sineması gibi projelerle etkin bir sanat ve kültür ortamı yaratacağız. Ve diğer tüm projelerimizi bir bütün içinde tüm Adalılarımızla paylaşacağız.