HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 24 Haziran seçim sürecinde, kendisine verilen “tutukluluk halinin devamı” kararıyla Erdoğan’ın seçim kampanyasını başlattığını söyledi.
HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı davanın duruşması Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı. Duruşma için Sincan Cezaevi Kampüsü’nde bulunan bir salon kullanılıyor.
Demirtaş bir önceki duruşmaya katılmamıştı. Bu duruşmaya SEGBİS ile katılma kararı aldığını söyleyen Demirtaş, “SEGBİS ile savunma yapmak zorundayım. Ankara’ya gidiş gelişlerimiz 24 saat sürebiliyor. Bu tür bir seyahate sağlık durumum uygun olmadığı için, duruşmaya mecburen SEGBİS ile çıkmayı kabul ettim. Kayda geçsin diye belirtiyorum” dedi.
Demirtaş’ın duruşmasında Diyarbakır Baro Başkanı ve Demirtaş’ın avukatları hazır bulundu. HDP Eş Genel Başkanları Sezai Temelli ve Pervin Buldan, çok sayıda HDP milletvekili duruşmayı takip ediyor. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da duruşma salonunda bulundu.
Herkesi selamlayarak savunmasına başlayan Demirtaş, yaşamını yitirin HDP eski milletvekili İbrahim Ayhan’ı andı. Demirtaş, “Rejim değişikliğine neden olan 24 Haziran seçimlerinden önce 10-11 Haziran’da savunma yapmıştım ve o tarihten beri ilk kez duruşmaya çıkıyorum. Mahkemenin verdiği ara kararlara değinmek istiyorum. Önümüzdeki hafta 10 Ekim Ankara Gar katliamının yıldönümü, o katliamı lanetliyorum ve orada hayatını kaybedenleri rahmetle anıyorum” dedi.
Algı operasyonuna sessiz kaldınız
Seçim sürecinde kendisi üzerinden algı operasyonu yapıldığını belirten Demirtaş, şunları söyledi: “24 Haziran seçimleri doğrudan benim yargılandığım dava dosyası üzerinden büyük bir algı operasyonunun yapıldığı, yürütmenin müdahalesinin gerçekleştiği bir seçim kampanyası şeklinde gerçekleşti. Bunun delillerini sunacağız. Mahkemede savunma yapmaya başladığım ilk duruşmadan bu yana ısrarla şunun altını çizdim. Bizler, HDP vekilleri, tutuklanmadan, dokunulmazlıklarımız kaldırılmadan çok büyük algı operasyonları yapıldı. Bunu uzun uzun anlattım sizlere. Dokunulmazlığımızın kaldırılması sürecinde nasıl bir siyasi tavır konulduğunu söylemiştim. 6-8 Ekim olayları ile ilgili nasıl bir algı yaratıldığını anlatmıştım. Mahkemenizin yapılan algı operasyonunun tamamına hakim olmadığından yola çıktığını tek tek anlatmıştım. 24 Haziran seçim sürecinde anlatmama gerek kalmayacak şekilde sizlerin gözü önünde algı operasyonları zirveye çıkarıldı.
Daha benim hakkımda hüküm vermeden meydan meydan, televizyon televizoyon dolaşarak bu ülkenin cumhurbaşkanı, bakanları bazen günde 2-3 şekilde beni suçlu, katil ilan ettiler. Bu süreç gözleri önünde sizlerin kulaklarının duyabileceği şekilde gerçekleşti. Algı operasyonlarını anlatırken tam da bunu anlatmak istiyorum. Mahkemenin mahalle baskısı altında kalmadan adil yargılama yapması konusunda uyarıda bulunmuştum. Ben algı operasyonlarını yeterince anlattığımı düşünüyordum. Ama gördüm ki bu konuda sessiz kaldınız, verdiğiniz kararla sessiz kaldınız. Sadece sessiz kalmadınız bu algı operasyonlarının zeminini yarattınız, buna ortak oldunuz.”
Edirne Cezaevine müzakere yaptınız
İki ayrı suçlamadan tutuklu olduğunu hatırlatan Demirtaş, şöyle devam etti: “Biri örgüt yöneticiliği diğeri Kobanê olayları. 6-8 Ekim olayları nedeniyle en fazla beni 1 yıl tutuklu tutabiliyordunuz ve bu süre en fazla 1,5 yıl tutuklu tutabiliyordunuz. Ama 1,5 yılı da geçtikten sonra tutukluluk kararının devamına karar verdiniz. Örneği görülmemiş bir şekilde Edirne Cezaevine müzakere yaptınız. Demirtaş’ın 6-8 Ekim olaylarından dolayı mı cezası infaz ediliyor yoksa yöneticilikten mi? Mahkemeniz tutuklamayı infaz sürecinin devamı olarak değerlendirdi. Bunu siz sordunuz ilginç bir şekilde, Edirne Cezaevi karar verdi. Demirtaş’ın tutukluğunun örgüt yöneticiliğinden infaz edildiğini söylediler. Tutukluluğum infaz ediliyormuş. Mahkemenizin kafasına bu absürtlük ve usulsuzlük yatmış olacak ki, yeni bir karar verdiniz. 6-8 Ekim olaylarından dolayı ek savunma istediniz. Anlamı şuydu; seni asliye cezalık olmaktan çıkardık ağır ceza yargılaması üzerinden tutukluluğunu sürdürüyoruz.”
Demirtaş, “6-8 Ekim olayları nedeniyle 32 kişi yargılanıyoruz, bunların tümü asliye ceza ile yargılanırken beni olağanüstü bir yaklaşımla ağır cezaya soktunuz. 6-8 Ekim olaylarından dolayı beni tahliye etmeniz gerekiyordu. Neden mahkemeniz bu kadar hukuksuz olarak, usulü çiğneyerek bir sanık ve siyasetçi olarak haklarımı çiğneyerek bunu yapmak durumunda kaldı” diye ekledi.
Seçimlere müdahale ettiniz
Mahkemeyi taraf olmakla eleştiren Demirtaş, şu ifadeleri kullandı: “Ben siyasetçiyim ve 14 yıldır siyasetle aktif olarak ilgileniyorum. Gençlik kollarından beri partimde siyaset yapıyorum. Biz seçime hazırlanırken yargı da seçime hazırlanmış meğerse. 6-8 Ekim’den dolayı beni tahliye etmemek için benim üzerimden algı operasyonlarının yürütebilmesi için bu kararın alındığını düşünüyorum. Bana karşı özgür bağımsız bir yargılama yapılıp yapılmayacağı konusunda haklı bir kanaat oluştu. 6-8 Ekim olaylarında terörle mücadele kapsamına sokup beni suçlamamış olsaydı ben tahliye olacaktım ve kimse seçim meydanlarında ‘Demirtaş katildir’ diyemeyecekti. Siz Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birine müdahale ettiniz, taraf oldunuz ve bu kararın altına imza attınız. Ben partim tarafımdan aday oldum ve avukatlarım tahliyem yönünde başvuruda bulundu.”
İçerde tweet atmak zorunda kaldım
Seçim döneminde neden serbest bırakılmadığını soran Demirtaş, mahkemeye şöyle seslendi: “Seçim kampanyası hepi topu 40 gün sürdü. Sizin değerlendirmemiz bir hafta sürdü ve ikiye karşı bir oy ile tutukluluğumun devamına karar verdiniz. Rejim değişikliğine ve sistem değişikliğine yol açabilecek seçimde etkili olabilecek cumhurbaşkanlığı adaylarından birinin tutuklu olması gerektiğine karar verdiniz. Üyelerden biri toplumsal vicdana uygun bir gerekçe yazdı. Adil ve serbest seçim hakkı, benim yargılamada gelinen aşamada ağır basan şey milletin iradesidir. Siz beni serbest bırakıp seçim akşamı yeniden tutuklayabilirdiniz. Kaçacak durumda değildim, kaçsaydım defalarca fırsatım oldu ama kaçmadım. Efendim delillerin toplanmamış olması, katalog suç diyerek seçimlerin kaderini belirleyebilecek bir cumhurbaşkanı adayının tutukluluğuna karar verdiniz. Burada iki kişilik bir hücrede avukatlarımın, partimin ve ailemin desteği ile günlük mesajlarla kampanyayı yürüttüm. Bir aday devletin ve milletin bütün imkanlarını, uçaklarını, parasını, medyasını, hazinesini, valilerini, kaymakamını, ordusunu ve hatta yargısını kullanarak kampanya yürütürken tam bir güç ve kudret gösterisi içinde her gün miting yaparken, ben içeride tweet atmak zorunda kaldım. Bunun nedeni heyetinizin verdiği karardı. Bunu Başbakan, Cumhurbaşkanı yapamazdı.”
Türkiye’nin önünü açabilirdik
Demirtaş, seçim dönemi avukatlarının Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun halen ele alınmamasını eleştirdi. Demirtaş, “AYM, Anayasa’yı korumakla yükümlü en üst yargı organı. 4 ay geçmesine rağmen dosyamı ele almış değil. Durum bu kadar vahim. Seçimler olup bitti Anayasa Mahkemesi benim tutuklu olup olmamam gerektiği konusunda karar veremedi. Dosyayı ele alamadılar. Ne ‘Demirtaş tutuklu kalacak’ ne de ‘tahliye olacak’ diyebildiler. Seçim olup, bitti. Türkiye yeni bir rejime geçti mahkeme daha yeni Adalet Bakanlığı’na görüş sormuş” ifadelerini kullandı.
Demirtaş, savunmasında şunları söyledi: “Bunlar çok önemli Sayın Başkan. Ben 142 yıl ile mahkemenizde yargılanıyorum. Bütün bunlar Türkiye’nin gözü önünde olup bitiyor. Sizler yargıçsınız, sizlerle kişisel bir husumetimiz yok. Yargıçlar ülkelerin kritik dönemlerinde önemli roller üstlenmesi gereken kişilerdir. Türkiye’de rejim değişti. Bu durumda yargının da sorumluluğu var. Biz Türkiye’nin aydınlık geleceğinin önünü açabilirdik. Türkiye tek adam rejimine geçmeyebilirdi.
Ben kapitalizmi savunmuyorum geçmişimden beri solcuyum ve sol ekonomiyi savunuyorum. Ama biliyordum ki Türkiye gibi bir ülke bu kapitalizmi kaldıramaz, kriz olur. Ben derdimi anlatamadım çünkü tek bir miting yapamadım, tek bir kanala çıkamadım. Ben AKP’yi ve Erdoğan’ı ülkenin düşmanı olarak görmüyorum ama anlamıyorlar, tehlikenin farkında değiller.
Yargı taraf tuttu
Türkiye direksiyonunu yargı bağımsızlığına çevirmek zorundaydı. Kaldı ki Erdoğan kazansa bu demokratik bir ortamda olmak zorundaydı. Ama yargı aldığı karar ile tek bir adamın kazanması için taraf tuttu. Bana karşı taraf tuttu. Yargı bir cumhurbaşkanı adayına, ‘sen bizim adayımız değilsin, sen içeride kalacaksın, çünkü sen etkili bir kampanya yürütebilir ve Erdoğan’ın kazanmasını engelleyebilirsin’ demiş oldu.
Kriz geliyorum diyordu
Aynı yargı benim kişisel başvurumu inceleyecek, benim hakkımda karar verecek. Bu yargı, cumhurbaşkanı adayı olmuş bir adayı tahliye etmeyen bir yargı bundan sonra nasıl benimle ilgili adil karar verebilir. Bunun mümkün olmayacağını anlatacağım. Mevzu ben değilim, şahsımı kurtarmak için değil. Ben burada kendimi değil toplumu, halkı savundum. Ezilenlerin ülkesi olan Türkiye’yi ve demokratik geleceğini savundum. Sanki ekonomik kriz zembil ile düştü gibi. Hayır, ekonomik kriz bağırıyordu, ‘geliyorum’ diyordu.
Talancıların gemisinde değilim
Şimdi ‘aynı gemideyiz’ diyorlar. Ben de adaydım, aynı gemide değilim. Ben talancıların, ülkeyi soyanların gemisinde değilim. Aynı gemide değiliz. Türkiye’nin büyük çoğunluğu bir gemidedir ve bu gemi şu anda batırılmak istenen gemidir. Diğer kesim lüks gemisindedir, onlar batmayacaklar. Krizi çıkaranlar ile aynı gemide değiliz. Türkiye’nin ezilenlerinin tarafında ve onların gemisindeyiz.
Yüzde 20 oy alacaktım
Ben Cumhurbaşkanı adayı olarak bunları anlatabilirdim. Bunları anlatabilseydim cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları bu olmayacaktı. Bu seçimlerin sonuçları manipülatiftir ve YSK son birkaç seçimdir şaibeli işler yapmıştır. Ben bu seçimleri meşru kabul etmiyorum etmeyeceğim, toplum da etmeyecek. Ben dışarıda olsaydım iddia ediyorum yüzde 20 oy alacaktım. Oyların korunması konusunda da çaba harcardım. Partimi daha iyi hazırlayabilirdim. Arkadaşlarımız canla başla çalıştılar, onları kutluyorum. HDP bütün saldırılara rağmen seçimden zaferle çıktı. Halkımızın dirayeti ve HDP’nin güçlü çıkışı ile o kriz aşıldı. Ben dışarıda olsaydım sonuç farklı olacaktı.
Krizden çıkış yolu demokrasidir
Ekonomi kendi çöküşünü hızlandırdı, düzelmesi mümkün değildir. Çıkışın yolu demokrasidir, yeni bir model inşasıdır, Kürt sorununda barıştır, silahsız şiddetsiz bir çözümdür, yargı reformudur. Yargıçlar serbest bırakılmalıdır, medya özgür olmalı, tutuklu gazeteciler serbest bırakılmalıdır. Böyle olursa ancak ülke ekonomisi düzelir. Aksi takdirde ekonomik olarak çökecek, bunun bedelini herkes ödeyecek. Siz de ödeyeceksiniz Sayın Başkan, biz de ödeyeceğiz. Bunun müsebbibi yargının vermiş olduğu kararlardır.
Erdoğan kampanyasını tutukluluğuma karar vererek başlattı
Seçim döneminde aleni bir şekilde dosyama müdahale edildi. Tek tek okuyacağım SEGBİS tutanaklarına geçmesini istiyorum. Anayasamızın 138 ve AİHS 18’inci maddesine aleni bir şekilde aykırı bir şekilde dosyama müdahale edildi. Siz bunları duydunuz, siz de seçmensiniz bu ülkede. Milli iradenin bir parçasınız. Nasıl başladı anlatayım. Biz mahkemenize başvuru yaptık, mahkemeniz tahliyemi reddetti avukatlarım AYM’ye taşıdılar. AYM dosyayı hızla ele aldı ve karar vereceklerdi. Bu duyuldu tabii ki, ben bilgi sahibi isem herkes bilgi sahibi ve hızla buna müdahale edildi. Aleyhime kampanya başlatıldığı tarih ile AYM’nin dosyamı raportöre gönderdiği tarih aynıdır. Şöyle başladı. 9 Mayıs 2018… Ben cumhurbaşkanı adayıyım, tutukluluk halimin devamına karar verilmiş ve Erdoğan kendi kampanyasını başlattı. Bahçeli’nin de açıklaması oldu. Bahçeli’nin 12 Mayıs tarihinde kendi hesabından attığı tweet şöyle: ‘Öyle ki Demirtaş’ın serbest bırakılması için bir çaba görülüyor. Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiğini söylüyorlar sürekli bu çok yanlış.’
Beyefendinin bir tek üniversite arkadaşı yok
Erdoğan, 10 Haziran tarihinde Kocaeli’nde mümkün olsa beni idam edeceğinin açıklamasını yapıyor. Aday olması için ehliyetimin olması gerekir diyor. Kendisi en büyük yargıç ya. Ona bu zemini sunan sizin mahkemenizdi. Ama ehliyeti olan bendim ben. Benim Üniversite diplomam var. 4 yıllık hukuk bitirdim, bu beyefendinin bir tek üniversite arkadaşı yok çünkü ehliyeti yok.
İnsanın düşmanı mert olmalı
Yargı masumiyeti, masumiyet karinesi.. Bunların hepsini geçtim ama insan mert olur. Elini kolunu bağlayıp içeriye attığınız bir insan hakkında bunları söylemek mertlik midir? İnsanın düşmanı mert olmalıdır ama bunlar namertçe yaptılar. Dışarıda olsaydım bunların cevabını verirdim. Beni Davutoğlu’na sorun o beni iyi tanıyor. Meydanlarda esip gürlemeye çalışırken her seferinde bize takıldıklarını çok iyi biliyorlar. Buna engel oldunuz.”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı telefonla aramasını hatırlatan Demirtaş, “Soylu benim eş başkanımı tehdit edemez, onun haddi değildir” dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı, Demirtaş’ın sözünü “Dosyaya ilişkin savunmanızı yapmanızı istiyoruz. Duruşmaya saat 14.00’e kadar ara veriyorum” diye kesti. Duruşmaya ara verildi.
HABER MERKEZİ