Savunmasının sonlarında Kürt sorununun çözümüne dair 7 öneri sunan Demirtaş, müfredatın da önemine dikkat çekerek, ‘Resmi tarih dayatmasından vazgeçilmeli. Demokratik Cumhuriyet perspektifi ile eleştirel ve pedagojik eğitime geçilmeli’ dedi
Kobanê Davası’nda tutuklu yargılanan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, esasa dair savunmasını bugün tamamladı.
Verilen aranın ardından savunmasına devam eden Demirtaş, hakkındaki çeşitli iddialara cevap verdi. 2013 tarihinde yaptığı bir konuşmanın 3 yıl sonra fezleke haline getirildiğini söyleyen Demirtaş, “Savcı, 1925 yılında haksız yere idam edilen Şeyh Sait olayını biliyor mu ki benim Şeyh Sait’i anarak suçu ve suçluyu övdüğümü ileri sürüyor. Bilmiyor. Bölgenin ‘terör’ nedeniyle geri kaldığını ileri sürülüyordu. Ben de ‘yalan 1927’de ne PKK var ne Başkan Apo var ortada o dönemde bile bölge geri bırakılmış’ diyorum. Savcı ayrıca iddianamede Kürt sözcüğünü küçük yazmış. İnsan biraz araştırma yapar. Bu iddianameye cevap vermeye bile gerek duymuyorum” dedi.
‘Hernepêş’i nerede görseler, PKK marşı diye kodluyorlar’
Mersin Akdeniz’de yaptığı bir başka konuşmasının da suçlama konusu yapıldığını ifade eden Demirtaş, sözlerinin tamamının düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğunu söyledi. Kandil’de çekilen fotoğraflarına ilişkin yapılan suçlamaların da mükerrer olduğunu dile getiren Demirtaş, “Demirtaş’a dava açmanın inanılmaz cazibesine kapılan her savcının yaptığı, bu savcı da bunu davaya dönüştürmüş. Medyaya yansıdı; haliyle İmralı Heyeti Kandil ile görüşme yaptı. O dönem herkes normal karşılıyordu, bugün propaganda suçu olarak sunuluyor. Önemli olan siyasetin algısıdır; gerçek bu değil. İddianame bu nedenle hazırlanmış” dedi.
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) kongresinde yaptığı konuşmanın bile suçlama konusu yapıldığını belirten Demirtaş, şöyle devam etti: “Kendi kongremizde parti politikalarımızı anlatmayacağız da ne anlatacağız? Bu bile suçlama konusu yapılmış. Niye Öcalan demişim niye barış demişim. Bu konuşmaya dava açılmış. Kongrede yaşananlar nedeniyle bana dava açılmış. Çalınan her Kürtçe marşa PKK marşı diyorlar. PKK marşı yok varsa bile partimiz niye kongresinde çalsın? Hernepêş’i nerede görseler, PKK marşı diye kodluyorlar. Almanya’da bir gazeteye verdiğim demeçte ‘PKK’yi terör örgütü olarak kabul etmiyoruz’ demişim. Bunu suçlama konusu yapmışlar. Öncesi sonrası yok, sadece bu sözümü almışlar.
Bu haliyle bile suçlama konusu değil, bizim görüşümüzdür. Bunu eleştirebilirsiniz ama yargılama konusu yapamazsınız, bu siyaset özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Bir başka konuşmamda, ‘Kayyımı tanımayın, ona selam vermeyin, onun emrine uymak zorunda değilsiniz. Bir darbe ile gelen kayyımı tanımayın, demokrasiye inanıyorsanız hiçbir şekilde kayyımla toplantılara katılmayın’ demişim, suçlama konusu olmuş. Ben anlaşılmayı tarihe ve halka karşı borç olarak görüyorum.
Miting konuşmaları serin kanlı konuşmalar değildir, acılar yaşanır ve o duyguyla öfkeyle yaparsınız. Ne olursa olsun siyasetçi milyonlarca insanın vekaleti almış kişidir, siyasetçi öfkesine yenilmemelidir. Benim de böyle konuşmalarım vardır, maksadını aşan konuşmalar. Bundan kırılan üzülen varsa özür dilerim. Bu konuda eleştiriler gelirse saygıyla karşılarım.”
‘Ölümleri önlemenin sorumluluğu siyasetçilerdedir’
Demirtaş, pek çok düşünürden alıntılar yaparak, siyasetin şiddetten arınması gerektiğini söyledi. Türk-Kürt ilişkilerine değinen Demirtaş, şunları söyledi: “Modernite şiddet barındırır. Siyaset baştan aşağı buyurgandır. Bu siyasette şiddet vardır. Siyasetin şiddetten arınması için mutlaka demokratikleşmesi gerekir. Türk ve Kürt ilişkilerinde şiddete yönelten travma nedir? Günlerdir bunu anlatıyorum. Şiddet karşılıklı bir travmaya dönüşüyor. Bu travmayı gidermeden şiddeti kınayıp yerine oturan siyasetçi iki yüzlüdür siyasi dolandırıcıdır. Bu travmayı gidermiyorsunuz, kınıyorsunuz ve yerinize oturuyorsunuz. Hepimiz tanık olduk, Meclis’te şiddeti kınayan milletvekilleri iki dakika sonra kuliste eleştirdiği milletvekili ile kakara kikiri gülüyor. İnsanlarımız ölüyor bunu ortadan kaldırmanın sorumluluğu siyasetçidedir. Bu şiddet ortadan kalkmadan durum bu.
Bizim suçumuz ne? Bu şiddetin ve travmanın ortadan kalkması için yaptıklarımız terörizm olarak nitelendiriliyor. Fanon ve Foucault’dan (Michel Foucault) yaptığım alıntılar bu açıdan önemlidir. Yaptığım konuşmaları dikkate alırsanız; bu travmayı iyileştirmeye yönelik öneriler içerdiğini görürsünüz. Öncelikli görevimiz; sakin, sabırlı bir şekilde anlatmaktır.
Radikal demokrasi vazgeçilmez ilkemiz olmak zorundadır
Siyaset kendisini demokratikleştirmek zorundadır. Bu konuda belki de en iyisi olmamız gerekirken bizim de eksiklerimiz var. Mesele şudur; siyasi partiler halk adına siyaset yaparken uğruna siyaset yaptıkları asili ıskalayıp kendisini yukarıdan buyurgan konumlandırırsa orada demokrasi bitiyor. Düşünün seçimden önce sıradan halkız seçim yapıyoruz, seçilir seçilmez halk olmaktan çıkıyoruz. Dün halktık bugün artık halkı yöneteniz. Şöyle bir düşünce gelişiyor. Ben seçildiğime göre ondan farklıyımdır, üstünümdür. Bizim önerimiz ne? Doğrudan demokrasi partilerde halk içinde kurulmayınca bu travmaları iyileştirmek çok zor. Radikal demokrasi bizim vazgeçilmez ilkemiz olmak zorundadır. Bütün siyasi partiler bu en ciddi sorunu olarak görmelidir. Bugün sosyalistler ve komünistler dahil herkesin cebinde bankacılık uygulaması vardır. Siyasi partiler bunu demokrasi için kendi uygulamaları haline getirebilirler. Böyle bir uygulama yaparak bütün kararları üyelere sorabilirler. Parti üyeleri doğrudan girip PM toplantısını izleyebilmelidir. Büyük bir miting olacaksa; halka sorun iki saatte sonucunu alırsınız. Neden halka sorulmuyor? Çünkü siyaseti sadece kendi işi olarak görüyor. Siyaset artık uzmanlık işidir. Ona göre halk bilmiyor. Halkın bilmediği şey siyaset olmaz ki flu alan olur, gayri meşru şeyler olur. Siyasetin demokratikleştirilmesi Kürt sorunun çözümü ve hataların giderilmesinde önemlidir. Tam demokrasiyi her yerde uygulamak zorundayız, bu bizim için bir lütuf değil. Yetki halkındır, demokrasiyi katlediyorsak burada bir sorun vardır. Sosyal medyada vs. ahlaki çöküntü yaşanıyor ya bu tür parti ve STK uygulamaları alternatif sosyal medya mecraları olabilir.
İlk adımı devlet atmalıdır
Silahların susması ve devre dışı kalması gerekiyor. Burada ilk adımı atması gereken gücü elinde bulunduran devlettir. Devlet bu adımı attıktan sonra siyasetçilere düşen özgüvenle bunun devamını getirmektir. Yaptığımız budur ve suçlama konusu yapılmıştır. Burada önemli olan demokratikleşmedir ve yapılması gereken eğitimdir. İlk adım ahlak ve erdemle mümkündür. Bilerek erdemli olunur.
Kürt sorunun çözümünde eğitim müfredatı da çok önemlidir
Özgür düşünce sorunların çözümü için önemlidir. Beyin ne kadar sınırlayıcılardan azade düşünebilir o da tartışmalıdır. Ama en azından farkında olunabilir. Biz düşünürken bile kaç duvara çarpıyoruz. Özgür düşünebilme, özgür insan çok önemlidir. Kürt sorunun çözümünde eğitim müfredatı da çok önemlidir. Bu eğitim müfredatıyla hiç bir sorun çözülemeyeceğine göre Kürt sorunu da çözülemez.
Politik ahlak olmadan hiçbir sorun çözülmez. Artık evrensel bir erdemlilik tanımı var elimizde. Bu tanımlar, ülkeden ülkeye ve kişiden kişiye değişebiliyor. Bu da çatışma yaratıyor. O yüzden evrensel bir erdemlilik ve iyilik hali oluşturmalıyız. Eylemsiz, söylemsiz bir iyilik olmaz. Bu dava kapsamında bizim eylemimiz, sözümüz sadece bugüne dair geleceğe dair yazılmış bir mektuptur. Söylediklerimiz bugünkü cinnet hali içinde duyulmuyor olabilir.”
Sanal medya fenomenlerinin gördüğü ilgiye dikkati çeken Demirtaş, “Alenen insanların aklıyla alay eden, çalıp çırptığı servetiyle hava atan, tek bir kitap okumayan kimi sosyal medya fenomenlerinin 10 milyon kadar takipçisi var. Bu bir ölçü değil, ama bunu sorgulamayan siyaseti bizim sorgulamamız lazım. Ne oluyor, nasıl o kanaat öncüsü haline geliyor da hayatını barış demokrasi mücadelesine adamış insanlar kanaat önderi olamıyor?” diye kaydetti.
Bu dava da insani değerlere saldırıdır
Demirtaş, “Bir zamanlar direnişin ve onurun kenti olan pek çok kentimizde çocuk yaşta insanların fuhuşa ve uyuşturucuya sürüklenmesi, insanların değil kafasını kuma gömmüş siyasetçilerin sorumluluğudur. Kimlik ve ulusal haklarımız tek başına bizi insan yapmaz, elbette kimliğimizi ve ulusal haklarımızı savunacağız, bununla birlikte ahlaklı erdemli yaşamak zorundayız. Aksine günü geldiğinde kapitalizmin cafcaflı kültüründe küle döner. Bu dava da insani değerlere saldırıdır. O nedenle biz de insanı büyük insanlığı savunduk. Dilerim bu küçük hücrelerden gönderdiğimiz mektuplar çocuklarımıza ulaşır. Dileriz ki Kürt Türk çocuklarımız bir arada barış içinde yaşayabilirler. Biz yüzyıldır bunu başaramadık” ifadelerini kullandı.
Çözüm önerileri
Demirtaş, Kürt sorununun çözümüne dair 7 öneri de sıraladı:
1- Muhataplarıyla müzakere edilerek silahlı mücadeleye son verilmesi sağlanmalıdır. Bu konuda yasal düzenleme yapılarak hızlı, etkili ve kalıcı sonuç alınmalıdır.
2- Demokratik siyasetin önündeki tüm yasal, idari engeller kaldırılmalı; gösteri, grev, yürüyüş, miting, örgütlenme ve ifade hürriyeti evrensel standartlarla uyumlu hale getirilmelidir.
3- Kürt sorununun nihai çözüm yeri TBMM’dir. Bu yönüyle de tüm siyasi partiler çözümün tarafıdır. Esas hedef yeni, özgürlükçü, sivil bir anayasa ile sadece Kürt sorununun değil tüm toplumsal sorunların çözümü olmalıdır.
4- Kürtlerin bir halk olarak kabulü, ana dilini tüm toplumsal alanlarda özgürce kullanması; tarihini, kültürünü koruyup geliştirmesi; kendi kimliğiyle örgütlenmesi; kendini yönetme hakkının tanınması hususlarının anayasal güvenceye alınması.
5- Geçmişte yaşanan acıların, işlenen suçların araştırılıp hakikatle yüzleşmenin sağlanması.
6- Resmi ideoloji ve resmi tarih dayatmasından vazgeçilerek bilimsel, objektif tarih ve demokratik cumhuriyet modeliyle devletin reorganizasyona tabi tutulması. Eleştirel pedagojik, bilimsel eğitime geçilmesi.
7- Kürt sorununun sonucu olarak ortaya çıkmış ceza davalarının düşürülmesi. Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMKK) kaldırılması, tüm siyasi tutsakların serbest bırakılması.
Demirtaş, sonrasında şunları kaydetti: “Resmi tarih dayatmasından vazgeçilmeli. Demokratik Cumhuriyet perspektif ile eleştirel ve pedagojik eğitime geçilmeli. Kürt sorunu sonucu olarak ortaya çıkan davaların düşürülmeli, tüm siyasi tutsakların serbest bırakılmalıdır. Belirttiğim bu hususlar dışarıda tartışılıyor tartışılacak. Bütün bunların tartışılmasına imkan sağlanırsa Türkiye’deki her sorununun, Kürt sorununun siyasi yöntemlerle barışçıl yöntemlerle çözümü sağlanmış olabilir. Bu davanın buna vesile olmasını diliyorum. Kürt sorununun çözüm yoluna girmesi bütün Türkiye’ye nefes aldıracaktır.
84 milyon insanın cebinden ve sofrasından eksilenler, savaşa, kana, gözyaşına değil, yatırıma ve kalkınmaya harcanacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Kürtleri yanına almakla bölgesel barış misyonunu güçlendirecektir. Suriye’de Irak ve İran’da yaşayan milyonlarca Kürt başta olmak üzere tüm Kürtler Türkiye’nin demokrasinin ve ekonomisinin güçlenmesini sağlayacaktır. Türkiye’de her şeyden önemlisi ölümler yaşanmayacak, gençlerin cenazesi anaların ve babaların yüreğini dağlamayacak. Ocağına ateş düşürmeyecektir. Kamplaşma ve kutuplaşma gündemden düşecek, daha huzurlu bir Türkiye’de beraber yaşamak herkes için onurlu erdemli bir hayata dönüşecektir.
Çağrımız Türkleredir
Bizim çağrımız öncelikle Türk kardeşlerimizedir: Edirne’ye, İzmir’e, Samsun’a, Adana’ya Kırşehir’e ve en çok da Ankara’yadır. Biz Kürtler 81 vilayette birlikte yaşamaya taraftarız. Sadece kendi dilimize, kültürümüze, siyasal irademize saygı ile siyasal güvence istiyoruz. Bunlar halk olarak bizim en doğal, en temel en insani haklarımızdır. Türk halkı kardeş olarak görüyorsa eğer Kürt halkının haklarını bizden daha güçlü ve istekli bir şekilde savunmalıdır. Bizler artık kimlik inanç mezhep sorunlarımızı el birliği ile çözüp yoksulluğa işsizliğe karşı el birliği ile bir mücadeleyi yürütmeliyiz. Aslolan sınıf mücadelesi emek ve ekmek mücadelesidir. Bugüne kadar her iki mücadeleyi iç içe yürütmeye çalıştık ama ulusal kimlik ve inanç temelli sorunlar çözülürse sınıf mücadelesi daha güçlü yürütülebilir.
Bu nedenle Türkiye’nin sol sosyalist güçlerine çağrı yapıyoruz: Kürt sorununda barışçıl çözüm için katkı sunmalarını diliyoruz. Partimiz DEM Parti de barışın sağlanması konusunda özgüvenli ve inisiyatifli olmalıdır. Yetkinliğini, iradesini barışçıl çözüm için sonuna kadar kullanmalıdır. Biz Kürt halkı olarak 150 yıldır çözüm arıyor ve bunun için ağır bedel ödüyoruz. Bu dava onlardan biriydi. Bu davanın sonuna doğru gelirken bir kez daha bütün kalbimle şunu söylemek isterim. Bizim ödediğimiz bedeller barışa vesile olsun, biz canımızdan bile vazgeçeriz. İnşallah herkes için tüm bu yaşananlardan doğru dersler çıkarır. Müzakereye ve masaya döner. Halkımıza söz verdiğimiz barışı sağlamış oluruz.
Yaşasın özgürlük Mücadelesi
Bitirirken bizimle bu dava sürecinde fedakârca yürekten dayanışma gösteren herkese ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Cezaevlerinde bulunan bütün siyasi tutsaklar bizimle gerçekten büyük dayanışma gösterdiler.
En başta bizi yalnız bırakmayan bütün halkımıza, genel merkezimizden bütün siyasetçilerimize, tarihin belki de en kapsamlı davasına bakan avukat arkadaşlara, bizden daha çok Sincan’da tutuklu kalan ve bu dava bittiğinde inşallah Sincan’dan tahliye edeceğimiz parti avukatlarımıza, çocuklarıma, eşime, danışmanlarıma, avukatlarıma, hücre arkadaşlarıma, dosya arkadaşlarımla -yargılanmak bir onurdur- herkese hepinize sonsuz teşekkürler. Özgür günlerde buluşacağız. An têkoşîn an têkoşîn, bijî têkoşîna azadiyê, an serkeftin an serkeftin.”
Duruşma, yarın Demirtaş’ın avukatlarının savunmasıyla devam edecek.
Kaynak: MA