Kobanê Davası’nda savunmasına devam eden HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, ‘Öcalan barış için uğraşıyor, buna tanık oldum. Bu ülkedeki pek çok milliyetçiden, ırkçıdan daha fazla bu ülkenin geleceğini düşünüyor’ dedi
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırılarına karşılık 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de aralarında bulunduğu 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobanê Davası devam ediyor.
Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmaya bir kısım tutsak siyasetçiler, duruşma salonunda yer alırken, farklı cezaevlerinde tutuklu bulunan siyasetçiler ise, Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşma HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın esasa dair savunmasıyla devam etti.
‘Kürt halk önderi’
Hakkındaki fezlekeler ve birleşen iddianamelere değinen Demirtaş, 19 No’lu fezlekenin PKK Lideri Abdullah Öcalan ile ilgili bir konuşması hakkında hazırlandığını aktardı. Demirtaş, “Uzun bir basın toplantısı yapmışız. Diyarbakır’da Newroz hazırlıkları yapılırken Türkçe ve Kürtçe billboardlar hazırlanmış ama valilik Kürtçe olanları yasaklamış. Aynı zamanda Newroz’u da yasaklamaya yönelik valilik kararı var. Bir basın açıklaması yaparak, Newroz’u ve Kürtçeyi savunmuşuz, Öcalan’a yönelik tepkilerimizi ifade etmişiz. Yıllardır 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaptığım savunmalarda tümüyle siyasi düşüncelerimiz, siyasi eleştirilerimiz ve görüşlerimiz eleştiriliyor. Nasıl suçluyu övmüşüz? Nasıl şiddet propagandası yapmışız? Hiçbir fezlekede somut bir yaklaşım yok. Abdullah Öcalan’a ‘Sayın Kürt Halk Önderi’ olarak hitap etmek nasıl suçluyu övmek oluyor; bunu tartışalım. Bir kişinin halk tarafından önder olarak kabul edilip edilmediği siyasi eleştiri ve tartışma konusudur. Ama yargı konusu olamaz. Ben değil, milyonlarca insan Öcalan’ı halk önderi ilan etti” dedi.
Savcı bunu suçlama konusu yapamaz
Hakeme yumruk atan Ankaragücü Spor Kulübü başkanının, MHP’li çete yöneticilerinin ve Kemal Kılıçdaroğlu’na yumruk atanların övüldüğüne dikkati çeken Demirtaş, şunları söyledi: “Ya da Dersim Katliamını örgütleyen komutanlardan Abdullah Alpdoğan’ı bu eyleminden dolayı övmek, suçu ve suçluyu övmektir. Topal Osman’ı övmek, bir tetikçiyi övmek suçu ve suçluyu övmektir. Biz konuşmalarımızda Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan derken neyi diyoruz; barış girişimlerini sahipleniyoruz. 93 yılından bu yana Öcalan’ın barış girişimleri var. Dışarıda da devletin muhatap olarak kabul ettiği, görüşürken devlet yetkililerinin ‘Sayın Öcalan’ diye hitap ettiği birinden bahsediyoruz. Türkiye’de tuhaf bir linç kültürü oluştu. İngilizce birine ‘Sayın’ diye hitap etmemek ayıptır. Mr. denir. Ben yurtdışında konuşmalarımda Öcalan derken çevirmen ‘Sayın Öcalan’ diye çeviriyordu. Dilin karakteriyle ilgilidir. Bunun krize dönüşmüş olmasının nedeni Kürt nedenidir. Bu bir siyasi eleştiri olabilir, saygı ile karşılarız. Biz Sayın Öcalan dedik diye, herkes bunu kabul edecek diye de dayatacak değiliz ama savcı bunu suçlama konusu yapamaz.
Bırakın biz karar verelim
Kime ‘Sayın’ diyeceğimize bırakın biz karar verelim. Kenan Evren’e ‘Sayın’ demek suç mu, Esat Oktay Yıldıran’ın ismini okula verdiler. Bize de en fazla eleştiri yapılabilir, biz de cevabımızı verebiliriz. Eğer savcı bu fezleke ile Öcalan Kürt halk önderi mi değil mi diye tartışmaya girecekse o zaman bilirkişi raporu almalıdır. Bu konuda milyonlarca insanın verdiği dilekçeler meclis arşivlerinde bulunuyor. Ben Abdullah Öcalan’ı Kürt halk önderi ilan eden kişi değilim. Ben değil milyonlarca insan Öcalan’ı Halk Önderi olarak ilan etti. Mliyonlarca kişi ‘onunla görüşün sorunumuzu çözün’ diye defalarca kampanya yürüttü. Savcıların mahkemelerin bunu suç konusu yapması travmatik bir vakadır. Özgüveni olan devlet bunlarla mı uğraşır. ‘Niye sayın dedin? Niye Kürt halk önderi dedin?’ Ortada yüzyıllık devasa bir sorun var bunun içeriğini tartışmak yerine ‘niye sayın dedin? Bu ifadeler tümüyle ifade özgürlüğü kapsamındadır.
Kürdistan dediğim için yargılanıyorum
Şimdi bazıları diyor ya ‘Demirtaş Kürt, Kürdistan’ diyor. Ben yıllardır yaptığım konuşmaları burada savunuyorum. Bazıları ilk defa duyuyor olabilir ama biz ilk defa Kürt, Kürdistan demiyoruz ki. Kürdistan dediğim için, Kürt dediğim için burada yargılanıyorum. 46 konuşmamdan yargılanıyorum, 50’ye yakın konuşmamdan yargılanıyorum. Bunların tamamı Kürt sorunu ile ilgili. Ben 12 yıllık parlamenterlik görevimde 7 yıldır buradayım. 50 defa mı konuşmuşum. Hayır, en az bin defa konuşmam var. Sadece Kürt, Kürdistan dediğim konuşmalar, Öcalan dediğim konuşmalar suçlama konusu yapılmış. Ben Soma Katliamı konusunda da çok sert konuşmuştum, niye dava açılmamış? Çünkü içinde Kürt geçmiyor. Biz Kürt olduğumuz Kürdistan dediğimiz için yargılanıyoruz.”
Öcalan barış için uğraşıyor
Çözüm sürecinde iktidar yetkililerinin Öcalan hakkında neler söylediğini burada ifade etmek istemiyorum, çünkü meşruiyetimi onlardan ve oradan almıyorum. Ama iki yüzlülüğün daniskası…Ne övgüler yaptılar Öcalan’a. Ben inandığım için bunları söylüyorum. Kendisi (Öcalan) ile İmralı’da görüşürken kendisine başkan dedim. Suçluyorsanız; oradan bulup çıkarın onu yargılayın. Öcalan barış için uğraşıyor, buna tanık oldum. Bu ülkedeki pek çok milliyetçiden, ırkçıdan daha fazla bu ülkenin geleceğini düşünüyor.
Mazlum Doğan…
Zafer işareti nasıl propagandaya giriyor ya da nasıl yaparsak örgüt propagandasına girmez? Savcıya göre bazıları örgüt propagandası sayılmıyor. Savcı, burada bana hükümet komiseri görevi yüklemiş, kitleyi dağıtmamı beklemiş. Ben de bir hükümet komiseri görüntüsü mü oluştu? Saçma sapan bir iddia. ‘Gençler yükseklere tutkun olduğunuzu biliyorum’ sözümü gençleri dağa çıkmaya teşvik ettiğim şeklinde yorumlamış savcı. Bu kadar zorlama bir fezleke. Mazlum Doğan ile ifade kurmuşum. Newroz Mazlum Doğan’la anılır; çünkü Esat Oktay işkencelerini Newroz’da protesto etmiştir. Mazlum Doğan efsaneleşmiştir, çağdaş Kawa olarak nitelendirilir. İşkenceye direnen 80’lerin efsane ismidir Mazlum Doğan. Mazlum Doğan’ın işkenceye karşı direnmenin saygıdeğer olduğunu söylemem suç ise, bunun tersini savunmak işkenceyi savunmaktır. Esat Oktay’ı savunmaktır. Savcı niye Mazlum Doğan’ı savunmamdan rahatsız olmuş? Savcı tam olarak neyi savunuyor? Türkiye Cumhuriyeti işkence de yapar mı demek istiyor? Kusura bakmayın, o dönem binlerce insan işkence yapıldı. PKK’yi silaha yönelten de o işkenceler oldu. İnsanları dağa çıkaran biz değil, o işkencelerdir.
Esat Oktay’ı savunanlar yargılanmalı
Burada da iki yüzlülük vardır; Türkiye Cumhuriyeti bununla samimiyetle yüzleşmiyor. Diyarbakır Cezaevi müze yapıldı ve iktidar bununla övünüyor. Ahmet Türk orada işkence görenlerdendir, Ahmet Tan’ın babası orada işkence görenlerdendir, Gültan Kışanak orada en ağır işkenceleri görenlerdendir. Mazlum Doğan direnenlerden biridir. Mazlum Doğan’ın direnişi deyince suç oluyor ya da Gültan Kışanak’ın direnişi deyince suç olmuyor. Savcı neye göre ayırıyor bunları? Mazlum Doğan’ın suç olması işkenceye karşı hayatını kaybetmiş Karakoçanlı bir Kürt olması mıdır? Birileri yargılanacaksa; Esat Oktay Yıldıran’ı savunanlar yargılanmalıdır. Burada yargılama konusu yapılan Kürtlük bilincidir. Newroz değil, Nevruz kutlasaydık suçlama konusu olmazdı. O zaman Mazlum Doğan’ı anmamızı da suçlama konusu yapmazlardı. Savcıyı rahatsız eden, Newroz’un direniş ruhudur. Gençleri dağa gönderen ben değil savcıların, mahkemelerin kendisidir siyaseti tıkayanlardır.”
‘Hakikatleri konuşalım’
KCK yargılamalarında da Kürt siyasetçilerin “Kürt Halk Önderi” dedikleri için yargılandığını ve bunu bir konuşmasında eleştirdiğini ifade eden Demirtaş, aradan geçen onca yıldan sonra bu kez kendisinin aynı nedenle yargılandığını söyledi. “Konuşmalarımızdan dolayı yargılanıyoruz” diyen Demirtaş, fezleke konusu yapılan 2012 yılındaki bir konuşmasını okudu. Demirtaş, şöyle devam etti: “Orada senin kardeşinin Kürdistan diye bir ülkesi var, onu kabul edecek misin? Her yerin eski ismini iade edeceğiz diyorlar; Tunceli, Dersim olacakmış. Peki Kürdistan, Kürdistan olacak mı onu soruyoruz’ demişim. Aradan geçen onca yıl sonra burada aynı şeyleri konuşuyoruz. Siyaset yapma hakkı ancak böyle olabilir. Hakaret etmemek, tutuklamalar şartıyla biz bunları tartışmaya varız. Hilafet isteyene bakan çıkıp diyecek normaldir. Normaldir biz de onu yapmışız, federasyon, eyalet ve özerklik idari bir modeldir. Bunları tartışmayacaksak ne yapacağız?
Birilerinin hakikati anlatması lazım
Gerçekten bizim dağa çıkmamızı istiyorlar. Partimizin programına güveniyoruz, kendimize güveniyoruz. Çağrı yapıyorum Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Ümit Özdağ milliyetçi cephenin ne kadar siyasi liderleri varsa bir canlı yayında buluşalım. Koşullar eşit olsun biz fikirlerimizi savunalım, onlar da istediklerini söylesinler. İddia ediyorum program sonunda demokratik özerkliğin ne olduğu çok daha iyi anlaşılır. Bizimle bu konuda başa çıkamazlar. Ne yapabilirler ancak manipülasyon yapabilirler. Bizim üzerimizde yargı baskısı kurulması da namertliktir. Bir taraf her türlü imkanı, televizyonları, yayınları kullanacak ama bir tarafı da bütün bunlardan mahrum olacak. Bir de üstüne yargı baskısı kur, tutukla. Hakikat nasıl anlaşılacak? Kimse anlatmıyor, Kürtler kendi derdini kendisi anlatıyor. Biz anlatıyoruz, bizimle hareket eden sosyalistler anlatıyor. Bizim dışımızdaki sosyalistler ve komünistler bile anlatmıyor. Biz anlatamıyoruz, diğerleri anlatmıyor, hakikat nasıl anlaşılacak? Hakikat anlaşılmadan silah ve şiddet sorunu nasıl aşılacak? Bu tartışmaların yeri mahkeme salonları değildir. Biz sınırlı imkanlarla anlatınca Kürtlerin neler yaşadığını anlaşıldı. Bunların arasında akademisyeni var, okumuşu var. Çünkü araştırmıyorlar, tek taraflı yalan yanlış beslenmişler ve birilerinin burada hakikati anlatması lazım.
Kürdistan’ı yasaklamasaydınız bunları konuşmazdık
Biz bir halkız, ayrı bir halkız. Ezilmezsek, dilimiz ve kültürümüz baskılanmasa bunları dile getirme ihtiyacı da duymayız. Hatta hiç dile getirmeyiz. Biz sürekli ortalıkta ‘Kürdüz, Kürdüz’ diye ortalıkta dolaşan meczuplar değiliz ki. ‘Kürtsen övün değilsen itaat et’ gibi şeyler de yapmayız. Bunları konuşuyoruz; çünkü Kürtlerin dilini yasaklamışsın. Yasaklamazsan biz de konuşmayız. Bunu bize sorma dönüp devletine sor. ‘Ey devlet niye yasaklamışsın dillerini, Kürt, Kürdistan demeyi niye yasaklamışsın’ diye sorun. Savcılara sesleniyorum; biraz ekolojiyle, balıkçılıkla diğer alanlarla ilgili yaptığımız konuşmalara da dava açın. Onlara dava açmıyorsunuz, insanlar da sanıyor ki biz sadece Kürt ve Kürtçeyi konuşuyoruz. Onlara da dava açın onları da konuşalım. Ama Kürtçe halen yasaktır, eğitim zaten yasaktır. Almanya, Fransa, İngiltere gibi Avrupa’nın büyük devletlerinden hariç diğer bütün Avrupa devletlerinden daha kalabalık bir nüfusa sahibiz ama ismimiz mevzuatta geçmiyor. Sadece fezlekelerde ve iddianamelerde geçiyor. Biz bunları söyleyince niye suçlu oluyoruz da Nihal Atsız gibi kafatasçı birini anınca niye ırkçılık olmuyor. Adam 84 bin kişinin kafatasını ölçmüş sadece. Kendisi ‘ben ırkçıyım’ diyor.
Söz konusu dolarsa gerisi teferruattır
Geçen ırkçı bir gazeteci yazmış: ‘Demirtaş iyice uçtu, Kürt marşından bahsediyor’ vs. demiş. Arkadaşlar getirdi okudum. Yahu ben bu marşı cezaevinden bestelemedim ki, Kürdistan sınırlarını ben belirlemedim ki. O marş 80 yıldır var Mahabad Cumhuriyeti’nden beri var. Ama bunlar cahil. Okumuyorlar, bilmiyorlar. Bir Kürdistan bölgesine gidin bakın orada dalgalanan bayrak ne, hangi marş okunuyor? Gitmişken Hewlêr’deki ticaret odasından ticaret yapan şirketlerin listesini isteyin. Yüzde 80’i MHP’li, hilal bıyıklı, tuğralı, yüzüklü o zaman belgelerine Kürdistan Bölge Başkanlığı yazıyorlar. Antetli kağıtlarının altına bunu yazıyorlar. Parayı götürürken Kürdistan var, ama burada bunları konuşunca suç. Milyon dolarları götürürken Kürdistan ne zaman Ankara’ya dönüyorlar burada Kürdistan diyeni linç ediyorlar. 10 milyon dolar sizin milliyetçiliğinden daha mı değerli? Hani söz konusu vatansa gerisi teferruat diyordunuz ya öyle değil, size göre esas söz konusu dolarsa gerisi teferruattır.
Kürt milli marşını Demirtaş değil, Dildar yazdı
Kürt Milli Marşı Ey Reqîb’i ben yazmadım. 1946’da Mahabad’da Dildar yazdı cezaevinde. Herhalde oradan kafalar karıştı, cezaevi olunca Demirtaş yazdı sanıyorlar. Bin yıldan beri Kürtler var. Kürtler 20 Haziran 2015’te Türkiye’ye gelmediler. Bunu inkar etmenin suç olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Kürtlerin dili var. Annem, dedelerim Türkçeyi doğru düzgün bilmezler. Siz onların dilini yasaklarsanız, hakaret ederseniz nasıl hisseder? Yeni nesilde asimilasyonla Kürtçe dili ortadan kalkıyor. Kürtler bir onur meselesi olarak dillerine sahip çıkıyorlar. Bütün bakanlıklara kota getirmek lazım. Kürtçe bilen memur alınması gerekiyor. Bunu yapmıyor aksine Kürtçe konuşanı kriminalize ediyor. Türkçeye ilişkin yapılan çalışmalara bakın, onlarca kurum var araştırma yapıyor, çalışma yürütüyor. Peki niye Kürtçeye ilişkin çalışma yapmıyorsunuz. Kürtler de vergi veriyor bana niye hizmet etmiyor bu devlet. Parasını veriyorum. Kürde Aleviye niye hizmet etmiyor. Bunlar ayrımcılıktır. Bütün Kürt isyanları bu ayrımcılık nedenle ortaya çıkmıştır. Bunu dile getiriyoruz. Biz sorunu şiddet sorunu olarak görüyoruz ve bunun önüne geçmeye çalışıyoruz. Biz bunu söyleyince bizi suçluyorlar, sonra gençler bunu görünce dağa çıkıyor. PKK’yi dağa çıkaran devletin bu politikalarıdır. Ben değilim. Bundan geri dönmesi gereken de devlettir, bu politikalarından geri adım atmasıdır.
Selamı doğrudan iletiyordum
‘Başkan Apo’ya selam olsun’ sözlerim suçlama konusu yapıldı. Savcı bilmiyor olabilir ama ben Başkan Apo ile yüz yüze görüşüp, selamları doğrudan iletiyordum zaten. Yine PYD ile ilgili sözlerim de suçlama konusu yapıldı. Davutoğlu o zaman PYD ile görüşüyordu. Yapılması gereken şey Kürtlerin elini tutmaktır. Burada savaş naraları atan Davutoğlu’dur. barış elini tutan Demirtaş’tır. ama suçlanan Demirtaş’tır. PYD, Fırat’ın batısına geçti, kötü mü oldu? Şimdi Katil Esed’ten kardeş Esad’a dönüş var. Doğru olan bizim tutumumuzdu, yanlış olan o gün sürdürülen politikalardı. O dönem gidip bakın PYD, Fırat’ın batısına geçmiş mi o zaman Davutoğlu bön bön bakmış mı görün dedin. PYD geçtiyse Davutoğlu bön bön baktıysa ben tespit yapmışım. Sen orada tehdit ediyorsun biz de yapmayın diyoruz.
Savcıyı niye rahatsız ediyor?
İktidarı eleştirmek niye savcıyı rahatsız ediyor? Mesela ‘sınır ötesi operasyon yap’ diyen, bombaların üstüne ismini yazan belediye başkanı şiddet ve savaş propagandası olmuyor. Ama Demirtaş’ın ‘barış elini tutun’ sözü propagandaya dönüşüyor. Tam bir zulüm ve tam bir ikiyüzlülük. Kürtler orada toprağını IŞİD’e karşı korurken sana ne oluyor? Efendim ‘terör devleti’ kuruluyormuş. Hadi oradan. Türkiye Cumhuriyeti devleti nasıl kuruldu? Terörmüş! Bunu kabul etmiyoruz, siyasetimiz budur biz siyasete böyle bakıyoruz. PYD ile ilişkileri geliştirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ben Kürtlerin orada Amerika ile ilişki kurmasından çok memnun değilim, ama oradaki halk tercihini öyle kullanıyor. Ne yapabiliriz, ne diyebiliriz? Dönüp onlara bunu desek ‘bir gece ansızın sabah akşam geleceğiz diyorlar’ diyecekler. Ne diyebilirim? PYD ile görüşün diyoruz. Kıyamet mi kopar. Esad ile görüşün desek sorun değil, ama Kürtlerle görüşün desek kıyamet kopar. Neden?
Türk millet tezi Kürt inkarı üzerine kurulmuş
Bu Kürt fobisi, Kürt korkusu düşmanlığı nasıl beyinlere nasıl bu kadar işlendi? ‘Kürtlerle görüş’ dediğimizde, ‘PYD ile görüşün’ dediğimizde kıyamet koparıyorlar. Yahu senin onca askerini öldüren adamı odasında dakikalarca ayakta bekledin. Blinken’in elini tutarken sorun yok ama ben PYD ile görüşün deyince ırkçılık tavan yapıyor. Çünkü Türk millet tezi Kürt inkârı üzerine kurulmuştur.
Onlar bin defa Türkiye’ye hakaret etse onlarla görüşürler ama sıra Kürde gelince devletin temelleri sarsılır. Kürt vardır dediğin anda herkes ‘Türk’tür tezi ne olacak.’ Sıra Kürde gelince bütün dünya bir yana Türk devletinin bekası tartışması açılıyor. Sorun Kürdün varlığı değil, bu tezin yanlışlığıdır. Sorun Kürdün kendisine ‘Kürdüm’ demesi değil, sorun yasalardadır. Bu inkardır. Bunun çıkarılması gerekiyor. Kürt halkıyla kardeşiz diyorsun aynı kıbleye namaz kılıyoruz diyorsun. Yahu herkesle görüşüyorsun niye Kürtler ile görüşmüyorsun? En rahat en meşru görüşülmesi gereken bizleriz.
Bu ülkeyi düzeltmeye çalışıyoruz
Bu ülkeyi düzeltmeye çalışıyoruz. En rahat görüşülecek olanlar bizken görüşülmeyecekler listesinin başında bir tek biz varız. Bunları niye söylüyoruz; aciz olduğumuz için değil barış sevdalısı olmak böyledir. Bugün Türkiye aydının, gazetecisinin, siyasetçisinin kullandığı dili biz kullansak iç savaşın çıkması 15 günü bulmaz. Kürt’ten ırkçılık duymazsın. Hiçbir Kürt’ten ‘Kürtsen övün değilsen itaat lafını duyamazsın.’ Mazlumdur, daha kimliğini kabul ettirecek. Mecburuz derdimizi biz anlatmak zorundayız. Karşı taraf cinnet halinde. 50 yılda şekillenen ırkçı kafaya anlatmak kolay değil. Kopsan kopulmuyor, İstanbul’da 4 milyon Kürt yaşıyor. Bağdat Hewler gibi değil. Edirne’den biz 10 bin oy alıyoruz, Tekirdağ’dan milletvekili çıkaracak duruma gelmişiz. Ne yapacağız bu Kürtleri. HDP budur, birlikte yaşam ancak böyle mümkün olabilir. Kürdistan coğrafyadır var, orayı kabul et. Sınırlarını çizmeye de gerek yok. Tarih boyunca Kürdistan’ın sınırları çizilmemiş coğrafya olarak var. Bunun inkar edilmemesini istiyoruz. Kürtlerin nüfusunun çoğu Kürdistan coğrafyasının dışında yaşıyor. Birlikte yaşamaya mecburuz. Bu mecburiyetten kaynaklı bunu gönüllülüğe dönüştürelim, mecburiyetten çıksın. Bunun yolu da bizim dilimizden kimliğimizden vazgeçmemiz değil. Devlet politikalarından vazgeçmelidir.”
ANKARA