Sokağa çıkma yasaklarında katliam ve yıkımın fotoğraflarını gösteren Selahattin Demirtaş: ‘Burası Cizre bodrumları, çoğu sivildi. Çıkarmaya çalıştık. Üçlü konferans yaptık. Karşıda Sağlık Bakanı vardı. Kafalarını çıkardıklarında ateş ediyorlardı. Cizre bodrumlarında onlarca genci diri yaktılar. Daha sonra ‘Aşk bodrumda yaşanıyor güzelim’
Kim emir verdi bunlara? Ahmet Davutoğlu. ‘Ev, ev mahalle mahalle temizleyin’ dedi. Üç beş genci bahane ederek ilçeleri yıktılar. Karşıda bir direniş var mı o da bilinmiyor. Bakın aylarca çatışma yokken bombaladıklarını biliyorum
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Kobanê Davası’ndaki savunması verilen aranın ardından devam etti. Özyönetim sürecinde devlet yetkilileriyle yapılan görüşmelere değinen Demirtaş, “Bakın konuşmalarımda barış için, özgürlük için direndikçe arkanızda olmaya devam edeceğim’ demişim. Bakın bu konuşmayı iddianamede bulamazsınız. Konuşmalarımızın büyük bir bölümü çarpıtılmış. Bütün çağrılarım müzakere masasına dönülmesine dönüktür” dedi.
‘Yalanlarınızı ne kadar sürdüreceksiniz’
O dönemde yaptığı konuşmaları mahkeme salonunda okuyan Demirtaş, “Bu konuşmalarda da tek bir gencin silah tutmasına gerek olmadığını söylüyordum. Ben böyle dediğim sırada ‘Taş üstünde taş kalmasın’ diyenler vatansever, biz ise ‘terörist’ olarak gösteriliyorduk. Devlet barış istese bugün barış olur. Hemen bugün diyalog masası kurulur ve barış sağlanır. Diyalog ile sorunun çözümü mümkün iken bunu yapmıyorlar. Türk halkı bunu sormayacak mı? ‘Ülke işgal altında, bölünme tehlikesi var yalanlarını ne kadar sürdüreceksiniz?” diye sordu.
Davutoğlu emir verdi
Sokağa çıkma yasakları döneminde operasyonları yürüten Adem Hududi ve diğer pek çok komutanın ismini tek tek okuyan Demirtaş, bu komutanların tümünün darbeden dolayı tutuklandığını söyledi. Demirtaş, “Medyada Sur ve Cizre’yi temizleyen komutan olarak duyurulurdu. Aynı medya darbenin ardından ‘baş hain’ diye manşet attı. Bu adam oradaki operasyonların baş sorumlusu. Gerçekten hukuka uygun hareket ettiklerine inanıyor musunuz? O zaman parlamentonun bombalanması da yalandır. O zaman iftira atıyorsunuz bunlara. Kim emir verdi bunlara? Ahmet Davutoğlu. ‘Ev, ev mahalle mahalle temizleyin’ dedi. Üç beş genci bahane ederek ilçeleri yıktılar. Karşıda bir direniş var mı o da bilinmiyor. Bakın aylarca çatışma yokken bombaladıklarını biliyorum. Bakın bir askerin itirafları var onları da şimdi paylaşacağım. Bunların kafalarında darbe planları var. Bir kaç ay sonra bir darbe planları var. Sizce kafalarında darbe planı olanlar vatanı ve milleti mi koruyorlardı?” diye kaydetti.
‘Hepsi darbeci ve tutuklu’
Demirtaş, “Bir devlet bunlar hiç yokmuş gibi nasıl davranır? Alnı secdeye giden duymuyor, sosyalisti duymuyor. Kardeşim siz bunları yaptınız. Bize iftira attınız. Kürt halkına zulüm yaptınız. Siviller, çocuklar ölüyor dedikçe bize terörist dediler. Aha size devletinizin komutanları. Bir kişi çıksın savunsun bakalım. Yüreği yeten çıksın savunsun bakalım. Hepsi darbeci ve tutuklu. Ama bunların işlediği suçlardan dolayı biz tutukluyuz. Şırnak’taki operasyonların komutasını sürdüren Semih Terzi Ankara’da devlet kurumlarını bastı. Kürdün evini mi basmayacak? Tank ile şehirlere girmişler. Öyle yıktılar. Hem Kürdün evini başına yık hem de darbe yap ve devleti ele geçir. Böyle bir rezillik olabilir mi Semih Terzi darbenin bir numaraları arasında yer alıyor. Bunların bir kısmı cezalarını yattı bitirdi bu arada. Biz hala içerdeyiz” diye konuştu.
‘O bodrumlar işte bu bodrumlar’
Sadece Şirnex’te 780 kişinin “FETÖ”den soruşturulduğunu ve 200’e aşkın kişinin tutuklu olduğunu dile getiren Demirtaş, “Sizin Kürde madalya takmanız gerekiyordu. Siz de darbecilere karşı savaştınız diye. Ama bunu görmüyorsunuz. Ancak size göstereceğiz” dedi.
Yaşamını yitiren çocukların fotoğraflarını mahkeme heyetine gösteren Demirtaş, “Bunları kim yaptı? Bakın anneler çocuklarını günlerce soğutucuda tuttu. Cenazesi bozulmasın diye. Burası Gazze değil, Şırnak’ın ilçesi Cizre. Buyurun, bunların ben mi yaptım? On beş kişilik bir militan grup mu yaptı bunları? Burası da Cizre bodrumları, çoğu sivildi. Çıkarmaya çalıştık. Üçlü konferans yaptık. Karşıda Sağlık Bakanı vardı. Kafalarını çıkardıklarında ateş ediyorlardı. Cizre bodrumlarında onlarca genci diri yaktılar. Daha sonra ‘Aşk bodrumda yaşanıyor güzelim’ dediler. O bodrumlar işte bu bodrumlar. Kürtler bunları biliyor. Bunlara insan armut değil” şeklinde konuştu.
Cizîr fotoğraflarını gösterdi
Demirtaş, “Bunu Hamas yaptı diyebilir misiniz? Bakın biz yapmış olabilir miyiz? Ya da az önce size gösterdiğim komutanlar yapmış olabilir mi? Hangimiz daha şüpheliyiz. Biz bu halkın seçilmişleri olarak sessiz mi kalsaydık? Zulüm yok mu deseydik?” diye sordu.
Demirtaş, daha sonra “Katliam yaptık, emri senden aldık uzun adam” yazılı bir fotoğrafı göstererek, bunun bir itiraf olduğunu ve bunların yargılanıp yargılanamayacağını sordu.
Demirtaş, şunları söyledi: “Duvara ‘Devlet geldi’ diye yazmışlar. Devlet nereye geldi? Silvan’a. Kürdün duvarına ‘Piçler nerede?’ diye yazmışlar ve üstüne de Türk bayrağı çizmişler. Ben Türk bayrağını bir siyasetçi olarak Kürde nasıl sevdireceğim? Hadi gel de sev, sevebiliyorsan. Bakın bir başka duvar yazısında Allah’ı da işin içinde karıştırmışlar. Allah’ın zaferi diye yazmışlar. Halkları birbirine düşürmek için neler neler yaptılar.
‘Onlar suç işledi, cezalandırılanlar Kürtler’
Hiçbir savcı hakim darbeden önce sen Şırnak’ta, Hakkari’de ne yapıyordun diye sormadı. Biz mi halkları kışkırtıyoruz? Biz zavallı, korkak olduğumuz için mi barış diyoruz? Bunlar yüzünden 7 yıldır bizi hücrede tutuyorsunuz. Bunların işlediği suçtan dolayı Kürdü cezalandırıyorsunuz. Bakın burada (fotoğraf gösteriyor) Kuran’ı Kerim yakmışlar. Hakkari’de yaktılar. Bunlar bulundu mu, ceza verildi mi? Bu döneme ilişkin savunmaları bu detaylar ile yapmak da istemiyorum. Neler yapmadılar ki bize? Bütün o acıları durdurmaya çalışırken yetmezmiş gibi terörist katil olarak cezaevine atıldık. Bunu yapanlar ise keyif yapıyor.
Devlet şehirleri yaktı
Tek tek evlere girerek, altınları paraları çaldılar. Kadınların makaj malzemeleri ile çamaşırları ile neler yaptılar bunları anlatmak dahi istemiyorum. Af Örgütü, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Barosu ve pek çok kurumun raporları buradadır. Okumak isterseniz duruyor. Evlere, yaralılara, cenazelere yapılanlar tek tek hepsi yer alıyor. Ancak biz bu raporları okuyarak, öğrenmedik. Biz bunları yaşadık. Vergi ödediğimiz devlet gelip şehirlerimiz yıktı, bizi öldürdü. Devlet kendisine silah çekene gül mü uzatacak? Hayır, yasa var. Ama sen on iki şehri kasabayı nasıl kökünden silersin?
Silvan’da Figen Yüksekdağı öldüreceklerdi. Olayların büyümesi için bu provokasyon yapacaklardı. Ancak biz bunu engelledik ve Yüksekdağı oradan çıkardık. Efkan Ala, Meclis oturumunda Mithat Sancar’ın sorusu üzerine itirafta bulundu. Diyor ki; ‘Evet, diyor bizim de kontrol edemediğimiz güçler var.’ Bu Meclis tutanaklarına geçti. Ben ne yapmışım o dönemde? Onlar duvarlara bu yazıları yazarken ben ne yapmışım? Belki de Kürtlerin bir kısmı bu sözlerimden dolayı bana kızgındır. Hala da diyorlar. Sırf barış dediğim için bana kızgınlar. Çünkü namuslarına el uzatılıyordu. Bu yetmezmiş gibi bu halkın temsilcilerini de cezaevine koymuşsunuz. Bunların müslümanlığı sahtedir. İnsan olan yapmaz da Allah’a ve Kuran’a inanmış biri bunları nasıl yapabilir? Bunlara insan dahi diyemezsiniz. Bu kadar kul hakkı nasıl yiyilir? Kimin katliam yaptığı ortadadır. Yapılan şey Kürde zulümdür. Biz bunları yapmadık diye ve insan haklarını savunduk diye kimse bizi suçlayamaz.”
‘Devlet tamamen bir suç makinesine dönüştü’
Demirtaş, sokağa çıkma yasakları operasyonlarına katılan ve daha sonra basına “Ahmet Gün” ismiyle konuşan bir askerin itiraflarını paylaştı. Bu kişinin kendisini ülkücü olarak tanımladığını ve daha sonra ihraç edildiğini söyleyen Demirtaş, bu askerin Kürt halkına yönelik saldırı ve katliamlara dair beyanlarını paylaştı.
Gün’ün sözleri şöyle: “Devlet tamamen bir suç makinesine dönüştü. Orada üç bodrum vardı. İçinde kadın, çocuklar ve gençler vardı. Onların terörist olmadığını biliyorduk. Medyada hepsine terörist deniliyordu. O bodrumlarda 120 cenaze çıkarıldı. Örgüt militanları en fazla 7 veya 10 kişi bir arada durur. Orada görev yapan tüm güvenlik mensupları bunu bilir. Savaş hukuku bile ortada kalmadı. Ambulanslara ateş açılıyordu. Çok kirli bir işti. Maalesef daha önce bunu görmemiştim. Emir de yoktu. Emir olsaydı sınır olurdu. Ancak sınır yoktu. Asker ve polis kimi zaman kavga ediyordu. Devlet onları oradan çıkarabilirdi. Ancak tanklar ile müdahale edildi. Size düğmeyi gösterseler yaparsınız. Polisi ikinci faktörde tuttular. Askeri sürdüler. İş başından kurguydu. Hendekler göz göre kazındı. Esedullah Timleri bir anda türedi. Nereden geldiklerini bilmiyorum.”
Mahkeme heyetine: Davadan çekilin ama bu ahlaksızlara alet olmayın
Demirtaş, şunları söyledi: “İktidar bizi içerde tutmanın nimetlerini yiyor. İki dönemdir bu nedenlerden ötürü kayyım atıyor. Burada gördüğünüz kişiler Kürt ve Türk halkının onurudur. Yıllarca barış için çabaladık. Hepsi yoksul halk çocuğudur. Türkiye’nin yönetiminin nasıl teslim alındığını görün. Yapamıyorsunuz davadan çekilin ama bu ahlaksızlara alet olmayın. Burada tek yalan konuşmadık. Netenyahu ile aranızda ne fark var? Kanlı cenaze fotoları, parçalanmış cenaze fotoları, sokakta bırakılan cenaze fotoğrafı…Taybet Ana 7 gün sokakta kaldı. Çürümeye terk edildi yaşlı bir kadının cenazesi. Cenazesini almak isteyen bir çocuğu öldürüldü bir çocuğu ayağından vuruldu. Sokağın başında keskin nişancı vardı. Ateş eden de kendine ‘esedulla, Müslüman’ diyordu. Ahmet Davutoğlu da kendine ‘Müslüman’ diyor. Bunları yapan alçaktır, namussuzdur. Ona emir veren de yapan da namussuzdur. Terör örgütü propagandası ise bin defa söylüyorum.
İddianameyi yazan savcı savunuyordu. Siz bu askerleri savunuyor musunuz? Bu hadsizlere hadlerini bildirenlere de terörist diyorsunuz. Meclis’i bombaladılar ya! Siz yargılanmadınız mı bunları? Şimdi de bizi aynı salona tıkmışsınız. Allah, halk, kanun katında da masumuz. Zulme uğruyoruz. Ama onurlu ve gururluyuz, teslim de olmayacağız.”
İki yüzlülük: Almanya’da anadil iste, Türkiye’de yasakla
Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti: “Kürt çocuğu da Kürt dilinin anadil olmasını istemesin de kim istesin? Keşke Türkler çıkıp istese. Bakın size bir devlet büyüğümüzün bir demecini okuyayım. Benim de katıldığım bir demeç. ‘Ey Almanya! Sen benim vatandaşımın anadili nasıl yasaklarsın. Sen nasıl Türkçeyi yasaklarsın’ demiş. Erdoğan diyor bunları. Biz de sonraki gün çıkıp kendisinin haklı olduğunu savunmuşuz. Almanya’da bir Türkiye bölgesi yok bu arada. Ama Türkiye’de Kurdistan var yahu Kurdistan! Ancak anadilde eğitimi bırak isim koymasını yasaklıyorsunuz. Bu da iki yüzlü siyasetin başka bir örneğiydi. Erdoğan ya da Bahçeli çıkıp anadili savunsun ben yapmayacağım Bahçeli bizim yerimize bizim hakkımızı savunuyor deyip yapmayacağız.
Kürtçenin eğitim dili olması için yaptığımız etkinliğin üzerinden 9 yıl geçmiş, FETÖ’cü savcı hakkımızda fezleke hazırladı. Kim hakkımızda fezleke hazırlasa kurtuluyordu. Kim ki bize çok ceza verdiler bakan yardımcısı HSK’ye aldılar. Bu fezlekeleri hazırlayanlar ödüllendirildi. Bakın bir konuşmada ‘Putin ile görüşmek için dört takla atıyorsunuz’ demişim. Bana Cumhurbaşkanı hakaretten 3 buçuk yıl ceza verildi. Bu hakim bana sırf ceza versin diye Mersin Mut’tan getirdiler. Bu da seçim ayarlıydı. Bu sırada Akın Gürlek de ceza verdi.”
Duruşma yarın devam edecek.
Kaynak: MA