Annesinin cenazesine yönelik saldırının ağırlığı, sağlığından etti. Ömrünü mücadeleye adayan bir Kürt kadını olan Aysel Tuğluk’a eziyet ediliyor
İnan Kızılkaya
Dersim’de 1938’de katliama uğrayan bir ailenin bir ferdi olan Aysel Tuğluk, 1965 yılında Elazığ’da doğar. Abisi Aytekin halkının mücadelesine bigane kalmaz Özgürlük Hareketi saflarındayken tutuklanır ve 1979 yılında Elazığ Cezaevi’nde öldürülür. Dersim’de Seyit Rıza ile birlikte idam edilen ‘Fındık Ağa’, Tuğluk ailesinin amcalarındadır. Halkının özgürlüğünde saf tutan her aile gibi Tuğluk ailesinin de mahkemeler, cezaevleri ve baskılarla iç içe bir yaşamı olur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Bölümü’nü bitirdikten sonra Aysel Tuğluk bir süre serbest avukat olarak çalışır. Daha sonra Toplumsal Hukuk Araştırmaları Vakfı Yönetim Kurulu’nda (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD), Yurtsever Kadınlar Derneği çalışmalarında yer alır.
Öcalan ile diyalog
Uluslararası komployla 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı savunmak için Aysel ilk başvuranlardandır. 9 yaşındayken evlerinde misafir ettikleri Öcalan, İmralı Cezaevi’ndeki ilk görüşmeleri esnasında Aysel’i tanır ve kendisine, “Demek o küçük ve zayıf esmer kız sendin” diye hitap eder. Hak savunuculuğunun yanı sıra Tuğluk, Ahmet Türk ile 2005 yılında kurulan Demokratik Toplum Partisi’nde (DTP) Eşbaşkanlık görevini üstlenir. 2007 Türkiye genel seçimlerinde Diyarbakır’da 23. dönem bağımsız vekili seçilen Tuğluk ardından Meclis’te DTP grubuna katılır. Ancak DTP, Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından kapatılınca Tuğluk ve Türk siyasi yasaklı hale gelir ve vekillikleri düşürülür. 12 Haziran 2011 seçimlerinde bu kez Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku adayı olarak Van’dan 24. dönem bağımsız vekili seçilir. Bu bloktan seçilen vekiller, 2014’te kapanana kadar Meclis’te Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) vekilleri olarak kalır.
‘Demokratik Özerklik’ ilanı
Tuğluk, 2011 seçimlerinin ardından tarihe geçen Demokratik Özerklik ilanın da açıklayıcısı oldu. Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı olan Tuğluk, toplantının sonuç bildirgesini 14 Temmuz’da şöyle duyurdu: “Uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak Demokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz. Ulus devletçi anlayış diğer halklara büyük acılar yaşattığı gibi Kürt-Türk ilişkilerinde de Kürtleri yok oluş sürecine götüren bir dönemin başlamasının temeli olmuştur.”
KCK operasyonlarına tepki
14 Nisan 2009 tarihinde Gülen Cemaat Yapılanması ile ittifakını sürdüren AKP iktidarının yürüttüğü KCK operasyonlarında BDP belediye başkanları, siyasetçilerin tutuklanmasıyla Kürt siyasetinin tasfiye planlarına Tuğluk, “Bu kadar bedel, Başbakan Erdoğan’a biat etmek için verilmedi. Kürtlerin tahammülü sonsuz değildir” diyerek karşı çıktı. Tavizsiz duruşuyla Tuğluk, 16 Ocak 2012’de vekiller, BDP’li il ve ilçe belediye başkanlarının da aralarında bulunduğu yaklaşık 250 kişiyle adliyeye giderek ‘KCK’li’ olduklarını belirten dilekçeleri Cumhuriyet Savcılığı’na vererek kendilerini ihbar etti. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, “Terör sorunu yoktur, terörle mücadele sorunu vardır” açıklamasının ardından ‘terörle mücadele adı altında Kürtlere karşı bir savaş başlattığını’ kaydeden Tuğluk, “Barışı, demokrasiyi savunan KCK’lilerin değil, ayrışma, baskı ve ölüm politikası yürüten AKP’nin bu politikası ülkeyi bölecektir” dedi.
‘Gerillayı doğru anlamalıyız’
17 Ağustos 2012 tarihinde Tuğluk, Şemdinli’de karşılaştıkları HPG güçleri ile diyalog kurunca Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç kibirle karışık, “Aysel Tuğluk’u bu görüntülerden dolayı affetmiyorum. Teröristlerle buluşmasını hazmedemem, özür dilerse affederim” dedi. Basının da hedef gösterdiği Tuğluk’un cevabı yine ikirciksizdi: “…Habur’dan girenler silahlarını bırakıp geldiler. Onlara devlet nasıl bir çözüm sundu? ‘Gelsinler, Ankara’da siyaset yapsınlar’ dediler. Habur’dan gelenlerin bir kısmı cezaevinde biliyorsunuz. Bir kısmı da geri dönmek zorunda kaldı. Burada yaşama hakkı tanımadılar… Siyasetçiler çözüm üretmediği için o gerilla o dağda duruyor, o asker de orada duruyor. Suç işlediğimi düşünmüyorum. Gerillayı doğru anlamalıyız.”
Sınır hattında ‘taş’ attı
Tarihler 2014 yılını gösterdiğinde ise Tuğluk bir kez daha medyanın hedefi oldu. Türkiye’nin sırtını sıvazladığı IŞİD’in saldırdığı Kobanê’deki direnişe destek vermek için sınır hattında binlerce insan nöbete başladı. 22 Eylül’de Suruç sınırında HDP’li milletvekilleriyle nöbet eyleminde olan Tuğluk’un polise taş atan fotoğrafı manşetlerde yer aldı. Tuğluk’un taş atarken servis edilen fotoğrafı kamuoyunda ve medyada büyük tartışmalara neden oldu. Eski Ahit’te geçen ve MÖ 11. yüzyılda yaşandığı varsayılan dev cüsseli Golyat’a karşı ufak tefek boyuyla karşı çıkan Davut’un hikayesini anımsatan bu eyleme ilişkin Tuğluk, “Polis toplanan gruba biber gazı, tazyikli su, hatta gerçek mermiler kullanarak müdahalede bulundu. Bu sırada benim ayaklarımın yakınına da biber gazı kapsülü düştü. Ben de kendimi savunmak için o esnada yerde bulduğum taşla karşılık verdim” dedi.
Dokunulmazlıklar kaldırılınca
Anayasa değişikliğinin, 20 Mayıs 2016 tarihinde 376 oyla kabul edilmesi ve Meclis’ten geçmesiyle dokunulmazlıkları kaldırılan HDP’li 55 milletvekili hakkında 511 fezleke hazırlandı. Tuğluk, HDP Eşbaşkan Yardımcısı görevinde bulunduğu dönemde, 29 Aralık 2016’da tutuklandı. Kocaeli Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutulan Tuğluk hakkında hazırlanan iddianamede, DTK Eşbaşkanlığı döneminde yaptığı açıklamalar ve faaliyetleri nedeniyle suçlandı. 16 Mart 2018’de kararını açıklayan Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi, Tuğluk’a “örgüt yöneticisi olmak” iddiasıyla 10 yıl hapis cezası verdi. Yapılan itirazlara rağmen Yargıtay 16. Ceza Dairesi de Tuğluk hakkında verilen hapis cezasını onadı.
Annenin vasiyeti
Hayatı mücadeleyle geçen Tuğluk, annesinin ölüm haberini alınca son görevini yapmak için izinle cezaevinden çıktı. Anne Hatun Tuğluk’un vasiyeti, “Beni buraya gömün, Aysel’im burada kalacak, eve yakın olur, bana gelir” olmuştu. 17 Eylül 2017 günü saatler gece yarısını geçmişken cezaevinden özel izinle Aysel Ankara’da Batıkent Cemevi’ne getirildi. Cenaze, cemevindeki törenin ardından İncek Mezarlığı’na götürüldü. Ancak saatler öncesinde toplanan ırkçı bir grup, “Burada şehit cenazesi var, buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz”, “Burası Ermeni mezarlığı değil” diyerek cenazeye katılanlara saldırdı. Mezarlıkta bulunan çevik kuvvet polisleri, 50 kişilik grubun saldırısını seyretti. Kabre taşınan Hatun Tuğluk’un cenazesi, “Cenazeyi gömseniz de çıkartır parçalarız” diye saldırdıkları için gömüldüğü yerden çıkarıldı.
‘Anneme neler yaptılar’
Dönemin HDP Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, milletvekilleri ve cenazeye katılanların mezarlıkta mahsur kaldığını, yarım saat geçmesine rağmen yeterli polis takviyesinin yapılmadığını duyurdu. O sırada Aysel’i yakınları güçlükle sakinleştirmeye çalıştı. Cenaze gece yarısı yola çıkarılarak Dersim’de defnedildi. Anne Tuğluk, kızının yargılandığı davalarda yıllarca mahkeme salonlarında, adliyelerde ömür geçirmişti. Yaşlılığa bağlı olarak yürüyemediği için tekerlekli sandalyeyle kızının duruşmalarına katılan Tuğluk, bir şeyler söylemeye çalışınca mahkeme başkanı tarafından “Teyzecim bir sus ya!” diye susturuluyordu. Aysel saldırının yarattığı travma nedeniyle Dersim’deki ikinci törene gidemedi. Onca yıldır hasret kalan anne kız, ne son kez vedalaşabildi ne de toprağın üzerinden birbirine değebildi. Aysel, yaşadığı acıyı ilişkin şunları söyledi: “Beni ikinci kez yaktılar, ikinci kez acıya boğdular. İkinci Madımak gibiydi… Anneme neler yaptılar, buna dayanamıyorum.”
Soylu ile fotoğraf
Irkçı saldırıdan sonra AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ ise “Ölümler üzerinden operasyonlar yapma dönemini yeniden başlattılar” diyerek HDP’lileri suçladı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ise saldırganlardan Murat Alp ile fotoğrafı ortaya çıktı. “Buraya Ermeni gömdürtmeyiz” diyerek cenazeye saldıran 19 kişi hakkında dava açılırken, fotoğrafı çektirenin de içinde olduğu üç tutuklu sanık ilk duruşmada tahliye edildi. Fotoğraf için konuşan Soylu, “Mahalle eşrafı karakolda bizimle fotoğraf çekilmek istedi” demişti. Alp ise saldırı gecesi Facebook hesabından, “Adamın kralı içişleri bakanımız süleyman soylu” notuyla fotoğraf paylaşmıştı.
Ceza ertelensin talebi ve ATK!
Kamuoyu uzun süre bu saldırının yarattığı travmayla baş etmeye çalışan Tuğluk’un yaşadıklarını bilemedi. Tuğluk, yaklaşık 8 ay boyunca Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndaki 9 uzman doktor tarafından muayene edildi. Bu muayene sonunda Tuğluk için, “Hastalığının kronik seyirli olduğu ve ilerleyici vasıf arz ettiği, cezaevi koşullarında sağlanabilecek tıbbi destek ve bakımının yeterliliğinde sorun yaşanabileceği, ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyeceğine ve dolayısıyla cezasının infazının ertelenmesi” tespitinde bulundu. Temmuz ayında açıklanan bu rapordan sonra hem avukatları hem de cezaevi idaresi Tuğluk’un İstanbul Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığı’na sevkini talep etti. Fakat ATK Başkanlığı, Tuğluk için yakın zamanda hazırladığı raporda, “Hayatını yalnız idame ettirebileceği, tedavisi ve önerilen aralıklarla düzenli poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına devam ettirebileceği…” denildi.
Çelişkili raporlar
Tuğluk’un avukatı Reyhan Yalçındağ, Kocaeli Tıp Fakültesi raporu ile tam tersi rapor veren İstanbul ATK’nin raporu için Adli Tıp Üst Kurulu’na 10 Eylül ve 1 Kasım tarihlerinde 2 ayrı itiraz yaptıklarını belirtti. İtirazın henüz sonuç vermediğini kaydeden Yalçındağ, iki rapor arasındaki çelişkilere dair Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan (TİHV) aldıkları alternatif raporu da 1 Kasım dilekçesine eklediklerini aktararak sonucu beklediklerini kaydetti. Yalçındağ önceki demeçlerini de tekrarlayarak, “Tıp etiğine, ahlaka, bilime ve hukuka dönün. İtirazlarımızı kabul edin. Ve Sayın Tuğluk’un gerekli muayenesi gerçekleştirildikten sonra durumuna uygun bir rapor hazırlanarak infaz ertelemesi sağlansın” dedi.
‘Tuğluk’a yaşatılanlar neyin intikamı?’
Sanal medyada Tuğluk’un tahliye edilmesi için kampanya başlatıldı. Kampanyaya birçok siyasetçi, aydın, gazeteci, sanatçının yanı sıra yurttaşlar da destek paylaşımları yaptı. HDP Kadın Meclisi ise Tuğluk’un isteği üzerine, hastalığının kamuoyuna yansımaması için çaba sarf ettiklerini belirterek, durumunun giderek kötüleşmesi ve yaşam riskinin bulunmasıyla birlikte açıklama yaptı. HDP Kadın Meclisi “Aysel Tuğluk’a yaşatılanlar neyin intikamı?” diye sorarak, “Adalet Bakanlığı’na sesleniyoruz: Aysel Tuğluk derhal serbest bırakılmalı, aksi halde yaşanacak herhangi olumsuz bir durumda sorumlusu sizsiniz” dedi.
‘Dışarıda tedavi olmalı’
Konuyla ilgili konuştuğumuz Aysel’in abisi Alaattin Tuğluk, 15 günde bir devamlı görüşüne gittiğini söyledi. Kardeşinin hastalığına ilişkin ise abi Tuğluk, “Tıbbın cevap vereceği bir şey. Birtakım rahatsızlıkları var. İlk defa bu perşembe günü açık görüş yapabileceğim. Görüştüğümüzde moral verici konuşmalar yapıyoruz. Cezaevi idaresi de tedavisinin devam ettiğini söylüyor. Ama bu tedavinin yeterli olacağına da inanamıyorum. Şu anda sadece birtakım ilaç tedavisi var. Sürekli bir tedaviye girmesi lazım. Daha modern bir tedavi görmesi lazım. Dışarıda ailenin gözetiminde daha uygun koşullarda tedavinin olması gerekir. İnfaz erteleme istiyorum, ev hapsi istiyorum. Bu konuda avukatları gerekli girişimlerde bulunuyor. Önemli olan kardeşimin sağlığı” dedi.